|
|
Siyasi değer üretmezseniz, güvenlik mimarisi
kurmanız işe yaramaz
Her olayda ve her sıcak krizde, "siyaset üretemeyen" bir ülke olması daha çok çıplaklaşıyor Türkiye'nin. Bu köşede, "siyasi değer" üretememesinin Türkiye'ye ne tür bedeller ödettiğini defalarca yazdık. "Siyasi değer" üretmeyen bir ülkenin "yönetim mantığı" ve biçimi de ona göre şekilleniyor doğal olarak. "Yönetim mantığı", "siyaseti ciddiye almayan siyasetçi sınıfı" ile "siyaseti tehdit gören bürokrat kesimi" arasında biçimleniyor. "Siyaseti ciddiye almayan uç" ile "siyaseti tehdit gören öteki uç" arasında "askıda" kalıyor siyasi değer üretimi. Bu yüzden ülkenin bugünü ve geleceği hakkında sağlıklı bir tartışma yürütülemiyor. "Siyasi değer" üretilemediği için demokrasinin derinleşmesi ve ülke yönetiminde farklı tezlerin boy göstermesi sözkonusu olamıyor. Böylece, "siyasetin devleti yönetmesi" değil, "devlet mantığının siyaseti içeriklendirmesi, biçimlendirmesi ve yönlendirmesi" gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bunun sonucu "siyasetsizleşmedir". Ağır ve yoğun bir siyasetsizleşme soluyor Türkiye. Soluduğu siyasetsiz dünya ise, farklı siyasi tezlerin çarpıştığı dünyanın dışına düşüyor, tarih dışı bir faaliyet gibi görünüyor. "Siyasi değer" üretmemenin kışkırttığı siyasetsizleşmenin ortaya çıkardığı tablo ise çok açık. Tüm refleksleri tek eksenli güvenlik tartışmalarına endekslenmiş bir ülke durumuna geliyor Türkiye. Herhangi bir kan bağışı kampanyasından tutun da, en basit dış politika sorununa kadar, hemen herşey bir güvenlik tartışmasının konusu haline gelebiliyor. En son, "tank modernizasyonu" tartışması da böyle bir kısırdöngüye kilitlendi kaldı. Filistin'le hem tarihsel hem de kültürel bağları olan bir ülke Türkiye. Bu nedenle, toplum devletin Filistin konusunda "ilgili" ve "etkili" olduğunu görmek istiyor. Bu tip konular devlet ile toplum arasındaki "meşruiyet akışkanlığını" tazeleyen işleve sahip olduğu için son derece önemlidir. Tabii ki, devletin toplumun tüm sıcak hassasiyetlerini bire bir tatmin eden bir pozisyon alması sözkonusu olmaz, ama "meşruiyet akışkanlığını" besleyen kanalların açıkm olduğunun toplumun iliklerinde hissedilmesi de kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu olmazsa, "siyasal meşruiyet" gündemden kalkar. Toplumun ezici bir biçimde tank modernizasyon anlaşmasının askıya alınmasını istediği açıktır. Buna karşılık Türkiye'nin buna ihtiyacı olduğu, bu yapılmazsa, güvenliğinin tehlikeye girebileceği bazı köşe yazarları tarafından dile getiriliyor. Türkiye'nin güvenliğinin bu derece kırılgan bir yapıda olmadığını herkes biliyor. Kuşkusuz, bu anlaşmanın askıya alınması, son derece güçlü fiziki argümanlara sahip olan güvenliğini tehdit etmez Türkiye'nin. Burada esas sorun, toplumun hassasiyetinin karşısına güvenlik gerekçelerinin, hem de sivil şahıslar tarafından bu kadar kolayca dikilebilmesi. Toplumsal taleplerin, güvenlik sebepleriyle sürekli bastırıldığı bir anlayışın bu derece sivilleşmesi çok dikkate değer ve vahim. Oysa, Türkiye yaşadığı tüm sıkıntıları, "güvenlik" ile "siyaset"i karşı karşıya getirmekten yaşıyor. Siyaseti ciddiye almadığı için "güvenlik felsefesi"ni hiç gündemine almayan bir siyasetçi sınıfı ile siyaseti tehdit gördüğü için güvenlik üretimini sadece asayiş mantığı ile ele alan bürokrat kesimi arasında sıkışıp kalıyor, toplum. Filistin meselesinin, Türkiye'nin içine şu kadarcık yansıması bu derece çetrefil gündemleri tetikliyor ve anında, siyasetsizleşmenin yükselmesine yol açıyor. Siyaseti ciddiye almamanın bedeli ödenmeye devam ediliyor…
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |