T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tekno-pagan/izm: "Öküz"e (b)akan "(t)ren" (4)

Paul Virilio, "coğrafyanın sonu"ndan sözetmişti. Siyasi, ekonomik, kültürel coğrafyaların "sona ermesi"; bizi, ulusal sınırların bir yerden sonra çözüldüğü, bir anlam ifade etmediği; "içerisi" ile "dışarısı", iç sorunlarla dış sorunlar, "lokal / ulusal" problemlerle "küresel" problemlerin artık birbirinden bağımsız olarak düşünülemediği bir dünyanın ortasına getirip bırakıverdi.

Sözün özü, kafa karıştırıcı bir çağda yaşıyoruz. Her şeyin kolaylıkla küreselleşebildiği bir çağda, kafamız daha da karışıyor. O yüzden gerek lokal / ulusal, gerekse küresel düzlemde olup-bitenleri anlamakta, anlamlandırabilmekte zorlanıyoruz. Başka türlü söylendikte, sürgit karmaşıklaşan, her şeyin handiyse tüm küre sathında cereyan ettiği ve hiç kimsenin küre sathında cereyan eden olaylara kayıtsız kalamadığı ve de kalamayacağı (örneğin Filistin'de gerçekleştirilen İsrail vahşetinin, Fransız seçimlerinde ortaya çıkan sonuçların kolaylıkla Türkiye'deki ve tabii dünyanın başka yerlerindeki "lokal / global" sorunlarla ilişkilendirilebildiği) bir çağda, bu küreselleşme ve dolayısıyla karmaşıklaşma olgusuna paralel olarak kafamız da sürgit daha fazla karışıyor, allak-bullak oluyor.

Bu durum, özne olan (aktör, tanımlayan, belirleyen, üreten) güçlerin konumlarını daha bir pekiştirirken; nesne (figüran, tanımlanan, belirlenen, tüketen) durumunda olan ülkelerin / söylemlerin konumlarını daha bir kötüleştiriyor. Sonuçta hakim aktörler / güçler, söylemler, her şeyin iç-içe geçtiği ve karmaşıklaştığı bu dünyaya, daha sofistike, incelikli, gözkamaştırıcı, göz-boyayıcı ve baştan çıkarıcı şekillerde hakim oluyor, çeki-düzen verebiliyorlar.

Ancak üretilen bu hegemonya biçimlerinin son derece zayıf, gayr-ı insani, gayr-ı adil, çıkarcı, bencil ve ilkel / barbar AMA kırılgan, geçici, (o yüzden sürgit değiştirilme ihtiyacı hissedilen), simülatif (=sanal), uçucu; dolayısıyla bu hegemonya biçimlerini üretenlerin kendi kuyularını kazan hegemonya biçimleri olduğunu pek farkedemiyoruz. Oysa bu hegemonya biçimleri, sadece vaziyeti idare etme işine yarayabilir (Cicero, vaziyeti idare ederek yaşayan kişileri "barbar" olarak adlandırır); ama bu hegemonya biçimlerinin bir süre sonra içten içe çatırdaması, infilak etmesi, içerden ve dışardan sorgulanması, tartışılması ve sonuçta yeni arayışların içine girilmesi kaçınılmazdır.

Bu hegemonya biçimlerini üreten aktörler / güçler, ne denli güçlü, başedilemez, başaçıkılamaz sanılan teknolojik silahlara / aygıtlara sahip olurlarsa olsunlar, her şeyin küreselleştiği bir çağda, ben-merkezci, ilkel / barbar hegemonya kurma biçimlerini sürdürmeye devam ettikleri sürece kendi sonlarını hazırlamaktan ve hızlandırmaktan başka bir şey yapmış olamazlar. Çünkü böylesi bir hegemonya biçimi, türlü sınıflar, gruplar, bölgeler, ülkeler arasındaki çatışmaları, gerilimleri, bencillikleri, açgözlülükleri meşrulaştırdığı ve kışkırttığı ve gayr-ı insani, gayr-ı adil, primitif ilişki biçimlerinin kök salmasına neden olduğu için, yoğun sorunların ve çatışmaların patlak vermesine yol açacak ve sorgulanmaya başlanacaktır. Ki, bu sürece hem Batı'da, hem de dünyada girilmiş durumdadır.

Burada üç önemli noktaya dikkat çekmiş oldum: Birincisi, her şeyin karmaşıklaştığı, iç-içe geçtiği ve dolayısıyla kafa karıştırıcı bir hal aldığı bir çağda yaşadığımız gerçeği.

İkincisi, üretilen hegemonya biçimlerinin, gayr-ı insani, gayr-ı adil, bencil ve barbar ilişki biçimlerini meşrulaştırdığı için sorgulanacağı gerçeği.

Üçüncüsü de, tüm bu olup bitenlerin insanlığı yeni arayışların eşiğine sürükleyeceği gerçeği.

Burada dikkat çektiğim bu üç temel durumun geleceği, gelecekte alacağı şekiller, dolayısıyla mevcut hegemonya biçimlerinin dayandığı / beslendiği temel kaynak/lar üzerinde kafa yormamız gerekiyor.

Küreselleştirilen, karmaşık ve kafa karıştırıcı hegemonya biçimleri, sekülerlikten neşet eden yeni-paganizm (yeni-putperestlik) biçimlerine dayanıyor. Ancak bu gerçeği henüz görebilmiş değiliz. Hele de müslüman toplumlardaki aydınlar, bu gerçeği görebilecek bir kafa ve zihin yapısından yoksunlar.

Yeni-paganizm biçimleri, her şeyi bu dünyaya indirgiyor. İnsanı hayatın merkezine yerleştirerek ve insana Tanrı rolü vererek, insanı insanın kurdu yapacak bir ilişkiler (ve hegemonya) ağı kuruyor: Bu ilişkiler ağının merkezinde, ben-merkezcilik kavramı yer alıyor: Ben-merkezcilik kavramı, bencilliği, açgözlülüğü, doyumsuzluğu, seksi, parayı, her türlü iktidar kurma ve kullanma biçimini meşrulaştıran ve azmanlaştıran bir din-dışı kutsallıklar (yeni-putperestlik) düzeni tesis ediyor.

Bu düzende güçlü olan; güç üreten araçlara, aygıtlara, enstrümanlara, imkanlara sahip olan haklı (ve "tanrı") oluyor. Bu düzende varlığınızı sürdürebilmenizin tek yolu, güçlü olana (örneğin ABD'ye) itaat etmekten, onun belirlediği kurallara uymaktan, bu kuralları çiğnememekten ve bu yeni-paganizm düzenini bozmaya kalkışmamaktan geçiyor. "Bu düzende geçerli olan kurallara uyduğunuz sürece her şeyi yapmakta özgürsünüz" deniyor size! Güçlü olanın düzenine ve kurallarına zarar vermemek şartıyla siz de her türlü bencillik, açgözlülük, hedonizm, haz ve kaçış biçimleri geliştirebilir, yani köleleşerek özgürleşebilir, hazlarınızı, iktidarlarınızı, primitif dürtülerinizi ve arzularınızı tatmin edebilirsiniz artık!

Böylelikle Deleuze & Guattari'nin deyişiyle "arzu üreten organsız bedenler"e dönüşüyor ve ruhumuzu (özgürlüğümüzü, özgünlüğümüzü, haysiyetimizi, şahsiyetimizi, asaletimizi ve tüm yaratıcı kabiliyetlerimizi) yitirmiş oluyoruz: Sonuçta, yeni-paganizm biçimleri NARKOZ ETKİSİ yaptığı için ne olup bittiğini görmemiz zorlaşıyor.

Ancak unutmamamız gereken bir şey var: Tarih felsefecisi Christopher Dawson, Roma İmparatorluğu ile Avrupa hegemonyasının, paganizm biçimlerinin ürünü olan barbarlık araçları (Braudel'in deyişiyle "askeri zorbalık ve militarist emperyalizm") düzeninin zirvesinde olduğu bir zaman diliminde içerden çöktüğünü hatırlatıyor bize.

Seküler Amerikan hegemonyasının da, sürgit kırılgan ve geçici haz, hız, kaçış, para, arzu ve iktidar gibi din-dışı kutsallıklar (=putlar) üreten, insanın primitif dürtülerini kışkırtan yeni-paganizm biçimleri yoluyla gücünü tüm küre sathına yaymaya çalıştığını; gücünü tekno-paganizmin baştan çıkarıcı vasatları ve vasıtaları olan iletişim, kültür ve eğlence endüstrisi yoluyla bilinçaltı dünyamızı bile kontrol edecek kadar derinleştirdiğini ama sonuçta tüm bunların bizi, insanın, doğanın, gezegenimizin geleceğini tehdit eden ve yeryüzünde adaletin, barışın, hak ve hukukun, insan onurunun ve haysiyetinin ayaklar altına alınmasına zemin hazırlayan bir dünya düzen/sizliği/inin eşiğine getirdiğini hepimiz görüyoruz. (Göremiyor muyuz yoksa?)

Bu dünya böyle gidemez. Yeni-paganizm ve baştan çıkarıcı incelikli barbarlık biçimlerine dayalı Yeni Roma ABD hegemonyasının kaderinin Eski Roma'dan farklı olamayacağını ben görebiliyorum. Ya siz?


13 Mayıs 2002
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED