|
|
Yeni söz arayışı
Eskiden olsa, devletin yanlış, tek taraflı, hukuksuz uygulamalarından rahatsızlık duyanlar, hemen sokağa dökülür, ellerinde pankartlar, yapılanı kınarlardı. Şimdilerde sokak hem ses vermiyor, hem de verdiği sesi duyan pek yok. Devlet üzerinde ağırlığını hissettirmek, yanlışlıkları doğrultmak isteyen sivil toplumun işi bu yüzden eskisinden çok zor. Devletin yanlış uygulamaları yüzünden insanların mağdur olduğu ne kadar çok sorun var. Şöyle durup bir düşünün. Bugüne kadar bilinen eylem biçimlerinin neredeyse tamamı denendiği halde sonuç alınamadı. Dünyanın her köşesinde, küçüklü-büyüklü benzer sorunlar yaşanıyor oysa. Ortak sorunların varlığı sivil toplum önderlerini benzer yöntemler arayışına itmekte. Şu soruya cevap aranıyor: "Geleneksel yöntemlerin yetersiz kaldığı insan hakları ihlallerinin üstesinden gelmeye yarayacak taktikler geliştirilebilir mi?" Nijeryalı Columbus İgboanusi'nin hayat serüveni, nasıl olduysa, onu Slovakya'ya savurmuş... Simsiyah Columbus, bir süre sonra, içinde yaşadığı toplumun kendisine karşı rencide edici bir 'farklı muamele' yaptığı görmüş. Otobüste oturduğu bölgeye Slovaklar gelmiyor, girdiği her yer kısa sürede tenhalaşıyormuş. İşlerini gördürmede de zorlanıyormuş Columbus. Kendisine uygulanan ayrımcılığı, Slovakya'da yüzyıllardır yaşayan Romanlar'ın da yaşadığını anlayınca kolları sıvamış... Polonya'da Rafal Pankowski, müziği ırkçılık karşıtı hareketin en önemli silâhı haline dönüştürmüş... Sırbistan'da Zorana Smiljanic bir fakültedeki gösterileri devleti sarsacak boyutlara ulaşan bir direnişe çevirmeyi bilmiş... Arnavutluk'ta Kozara Kati, insan hakları konusunu, ilk ve orta okul müfredatlarına sokacak bir hareket başlatmış; bugün, o sayede, 50'nin üzerindeki deneme okulunda insan hakları açısından kaleme alınmış kitaplar okunuyor... Rusya'da Boris Pustintsev, 'adam ayartma' taktiğiyle, güvenlik güçlerinin hak ihlâline sapmasını imkânsız kılan çalışmalar yürütmüş... Bu bilgileri dinlerken, kendimi, bir gizli örgüt toplantısında gibi hissettim. Oysa, dünyanın bize fazla uzak olmayan köşelerinden aktarılan deneyimler, hiç de gizli olmayan, tersine herkese açık mücadele taktiklerini içeriyordu. Sivil toplum örgütleri, birbirlerinin deneyimleri hakkında bilgi sahibi oluyor ve kendi bilgilerini başkalarıyla paylaşıyor... Ali Bayramoğlu'nun Helsinki Yurttaşlar Derneği adına yürüttüğü 'İnsan hakları mücadelesinde yeni taktikler' çalışmasının ilk toplantısı için İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne gittiğimde neyle karşılaşacağımı tam bilmiyordum. Ayrılırken, her eğilimden insan hakları savuncusunun, üzerlerinde biraz düşünüldüğü taktirde Türkiye'de de uygulanabilecek 'yeni' taktikler konusunda bilgilendiğini bilmek beni mutlu etti. Ezel Akay ile Emel Kurma, konuyla ilgili ilk uluslararası toplantıya katılmak üzere Romanya'ya gittiklerinde neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlarmış. Ezel Akay, "Toplantıyı düzenleyenler bile, bundan bir şey çıkmaz gibi bir hal üzreydiler; her toplantı gözlerimizi biraz daha açtı" diye anlattı yaşadığı deneyimi... Herkes, "Bu bizde de olur" veya, "Bu bizde dünyada olmaz" türü tepkiler veriyormuş önceleri; tartışınca, olmayacak sanılan taktiklerin bile uygulanabilecek yönleri keşfedilmeye başlanmış... Küreselleşen dünyanın sorunları da ortak sorun haline dönüşürken, çözümler de ortak arayışlarla bulunabiliyor. Bu yöndeki bilinçlenmenin en önce insan hakları alanında başlaması hayırlı bir gelişme... Bir türlü sonuç alınamayan hak ihlâli mücadelesinde, sözgelimi başörtüsü mağdurları, başka ülkelerdeki uygulamalardan kendilerine uygun taktikler çıkartabilir, henüz keşfedilmemiş yeni taktikler bulabilirler... İstanbul toplantısında, Türkiye'de ileriki günlerde başlatılması düşünülen yeni bir kampanyadan da haberdar oldum. Hak-İş, ülkemizdeki sigortalı işçi çalıştırmama geleneğini sarsacak bir taktik bulmuş ve onu uygulamaya koymadan önce, çerçevesini tartışmak üzere İstanbul toplantısına getirmiş. Hak-İş mali sekreteri Agah Kafkas'ın toplantıya sunduğu 'sosyal etiketleme kampanyası' hepimiz üzerinde olumlu etki bıraktı. Ülkemizde kayıtlı işçi sayısı 4,5 milyon, ama bunların arasında sigotalıların sayısı 2,5 milyonu biraz aşıyor. Onların içinde toplu sözleşme hakkı bulunanlar ise sadece 800 bin kadar. Çalışanların çoğu sosyal güvenceden yoksun. Hak-İş, sigortalamayı teşvik için düşünmüş 'sosyal etiketleme' taktiğini... Bir süre sonra, satın aldığımız mamullerin üzerinde, "Bu ürün sendikalı işçiler tarafından üretilmiştir" etiketi görebileceğiz. Sendikalı işçi çalıştıran işyerleri, bir çok bakımdan, insan hakları konusunda daha duyarlı kabul edilebilir. Bazıları genellemeye itiraz etse bile, sendikalı işyerleri, çevreye diğer işyerlerinden daha fazla dikkat eder, çocuk işçi çalıştırmaz, cinsiyet ayrımı yapmaz... Hak-İş'in görüştüğü bazı büyük firmalar, "Çok yararlı, uygularız" demişler proje için... Tüketiciler, işçileri sendikalı işyerlerinde üretilen mâmüllere rağbet ederlerse, sigortasız işçi çalıştıranların sayısı azalabilir gibi geldi bana. Neden olmasın? İnsan hakları ihlâlleri yaygın bir ülkede sorunlarla başetmek için 'yeni taktiklere' her bakımdan ihtiyaç var...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |