T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Tükettiniz beni be..."

Boşuna yazıyoruz, boşuna nefes tüketiyoruz; seçim-meçim kimsenin umurunda değil. Fransa'yı püskürttüğümüz "sprey savaşı"nı da İşçi Partili militanlar dışında kimse iplemiyor.

Başbakan'ın sağlığını soran da yok, Türkiye'yi gerçekte kimin yönettiğini merak eden de...

Ha, Özal'ı iç çekerek anıyorlar, pek pek "büyük adamdı, kıymetini bilemedik" diye yazıklanıyorlar ama, o kadar.

Kimsenin umurunda değil doğal yollardan mı öldüğü, yoksa arsenikle mi gönderildiği; nasıl olsa gidecekti...

Herkes bir yolunu bulup, kapağı Avrupa'ya, Amerika'ya, Avustralya'ya atmak istiyor.

Listede (nedense) Güney Afrika da var.

Avustralya vatandaşı olmak için beş yıldır çırpınan adamlar biliyorum. Yaşını başını almış, çoluk çocuk sahibi herifler bunlar...

Kimden sözediyorum.

Elbette "makul çoğunluk"tan.

Böyle bir sıfat uydurmuştu ya kartel müdürü...

İlginçtir, kartel müdürünü takan, tanıyan, adam yerine koyan da yok.

Mesut Yılmaz'ı muhalefet lideri sanıyorlar hâlâ.

Faruk Bal diye bir kabine üyesini hiç duymamışlar.

Ben de çok az duyuyorum.

(Yazının bu bölümünde çok ayıp bir şey yaptım, Yazıişleri toplantısına dalıp "Arkadaşlar Sayın Bakanımız Faruk Bal ne iş yapıyorlar?" diye sordum. Selahattin Sadıkoğlu, Yusuf Ziya Cömert, Mehmet Köşker, Kadir Demirel, aynı anda "Emlakbank'tan Sorumlu Devlet Bakanı" dediler, sağolsunlar... "Sorumlu gazetecilik" gereği ben de bu yararlı bilgiyi kamuoyu ile paylaşıyorum.)

Evet, hatırlıyorum böyle bir şeyler:

Sayın Bal, "töre dayağı" mağduru Sadi Somuncuoğlu'ndan boşalan koltuğa atanmıştı.

Sessiz-sedasız, efendiden bir adam.

Sloganla, nümayişle, kavgayla iş yürütmediği için kimse adını anmıyor. Yüzünü hatırlayan da yok.

Bakın değerli teolog Zekeriya Beyaz'ı iyi tanıyorlar; hangi otelde, af buyurun, "insanı, insanlığından utandıracak" (!) ne tür filmler izlediğini çok iyi biliyorlar.

Başka?

Shakira'nın koltuğuna Nez'in mi, Sibel Can'ın mı daha çok yakışacağı... Önümüzdeki sezon Fatih Terim'li Galatasaray'ın mı, Lucescu'lu Beşiktaş'ın mı şampiyon olacağı...

Yani, kartel gazetelerinin ileri sürdüğü gibi, Kemal Derviş'in "Türkiye'de erken seçim ekonomiyi etkilemez" sözleri bir heyecan dalgası yaratmış değil.

Para olmayınca, heyecan da olmuyor.

Kendi kendimizi kandırıyoruz; "Türkiye'yi içine yuvarlandığı siyasetsizlik ortamından kurtaracak tek 'çıkış' seçimdir; seçim hem üzerimizdeki ölü toprağını silkmemizi sağlayacak, hem de siyaset kurumuna itibarını iade edecek" filan gibi laflar ediyoruz ama, boş.

Hele öyle "siyaset kulisi", Ertuğrul'un tansiyon sorunu, "net"çilerin ekran karartma eylemi, Aydın Doğan'ın kazanmayı umduğu enerji ihaleleri hepten havagazı.

Halkımız koyvermiş durumda.

Kimse doğru dürüst gazete okumuyor!

Üç gündür "makul çoğunluk" arasında turalayıp duruyorum; kahveler, sinemalar, sokaklar, amele pazarları...

Kimsenin elinde mevkute görmediğim gibi, kitap okuyan da iki, yalnızca iki kişiye rastladım: Mephisto Kafe'deki kuru kız "Kiraze"yi okuyordu. Minibüste yanyana düştüğümüz abla da muhtemelen bir başka sultan hanımın hayatını didikliyordu.

Ben de koyverdim.

Tansiyon sorunu olan ve peklik sıkıntısı çeken meslektaşlarla uğraşmayacağım artık.

Yoruldum...


13 Mayıs 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED