T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dinlememek.. Susturmak.. Başkasının kuyusunu kazmak..

Karşılaştığım sayın okurlarım, hep aynı soruyu yöneltiyor.. -Televizyon tartışmalarında, konuşmacılar düşüncelerini neden hep bağırarak ifade ediyor?.. Neden kimse birbirini dinlemiyor? Neden herkes, karşısındakini susturmaya çalışıyor?..

Buna benzer soruların, siyaset dünyasına ilişkin olarak seslendirildiğini de duymaz mıyız?

-Neden siyasette insanlar, kendi yaptıklarını anlatmak yerine, rakiplerini karalamaya çalışıyor? Neden hiçbir iktidar sahibi, koltuğunu bırakmak istemiyor? Neden pozitife dönük çözüm üretimi yerine, negatife dönük birbirini yok etmeye çalışmak yolu seçiliyor?

Bu sorular, gerçekten, Türkiye'nin tehlikeli bir sosyo-politik hastalığını teşhis etmeye yönelik, ciddi endişelerin ifadesidir.

-Susturmak!..
-Yok etmek!..
-Aşağılamak!..
-Karalamak!..
-Bağırmak!..

Kendi başımdan geçtiği için biliyorum. 28 Şubat'ta, Sabah grubunda "Soyadı kırımı"na uğrayıp, aile boyu eşim Canan Barlas'la birlikte susturulduğumuz zaman, o güne kadar sütunlarda polemikler yapıp, tartıştığımız bazı köşe yazarları, "Nasılmış.. Kazandık işte.. Susturduk.. Yok ettik" diye, zafer yazıları yazmışlardı..

Nasıl bir duygu ise bu, ben pek anlayamamıştım.. Çünkü medyada, devlet veya siyaset baskısı ile, karşıt görüşte olsa bile bir yazarın susturulması, insanî ve demokratik bir ortam için hastalık göstergesidir.

Susturulmaya sevinmek, "insanlar için" ciddi bir zaaftır..

Siyasette de durum aynı..

Recep Tayyip Erdoğan'ın ne siyasi projesini, ne ekonomik çözüm paketinin içeriğini biliyorum.. Ama, geniş kitleler belli ki AK Parti'ye oy verecek..

Yaygın inanç, "Nasıl olsa Tayyip Erdoğan engellenir" yolunda.. Diğer parti liderlerine uygulanmayan yasa ve yöntemler, onun için işletiliyor..

En ayıbı, diğer partiler bunu suskunlukla izliyor.. Tekel medyası ise, her gün Erdoğan'ın kuyusunu kazıyor..

Bu gerçekten çok ayıp..

"Benim programım da, kadrolarım da daha iyi" diye rekabet etmek yerine, Tayyip Erdoğan'ın yok edilmesini, sırıtarak seyretmek, insan aklına yakışır mı?

Televizyon tartışmaları da böyle işte.. Kendi bilgisine ve belagatine güvenmeyenler, karşı tarafı bağırarak susturuyor..

Yani bu ortamın sorumluları "kendine güvenmemek" ve gerçekten "içi boş balon olmak"tır.

ŞAKA

RTÜK için değer mi?

Bu RTÜK, insanların kalbini de, bağırsaklarını da yoruyor..

Sabaha kadar RTÜK Yasası çıksın diye TBMM'de nöbet tutan Bülent Ecevit, bağırsak rahatsızlığı ile hastahanelik oldu..

Akşamlara kadar RTÜK çıksın diye kendini yerden yere atan, meslektaşımız ve dostumuz Ertuğrul Özkök de, göğüs ağrıları ile hastaneye gitmiş..

Ecevit'in de, Özkök'ün de sağlıklı olmalarını, yürekten diliyorum..

"RTÜK'süz" Türk medyasının da "daha sağlıklı" olacağını, vurguluyorum.

İNGİLTERE'DE BASIN SKANDALI

Çolakoğlu, açıklamalarını sürdürmeli!..

Geçen hafta, hem CNN-Türk'ün yöneticisi, hem de Televizyon Yayıncılar Birliği'nin Başkanı olan Nuri Çolakoğlu, vetolu ve ayıplı RTÜK Yasası'nın, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uyumuna da katkıda bulunacağını açıklamıştı..

Çolakoğlu, bu açıklamasında, İngiltere'nin de, televizyon yayıncılığında de-regülasyona gittiğini söylemişti..

Vetolu ve ayıplı RTÜK Yasası'nın, medya sermayesine kamu ihalelerini açmasının, yerel yayıncılığı yok etmesinin, internete sansür getirmesinin, "eleştiri"yi yasaklamasının, "kötümserlik"i cezalandırmasının, Avrupa Birliği ile ne ilgisi olabilir, pek anlamamıştık..

Ama Çolakoğlu, "Herhalde İngiltere'yi çok iyi bilir" diyerek, Murdoch isimli medya patronu için hazırlandığı vurgulanan yeni İngiliz Yayıncılık Yasa Tasarısı'na, biraz kuşku ile bakmıştık..

Derken dünkü İngiliz pazar gazetelerinin manşetinde, Daily Express gazetesini satın alan Richard Desmond'un, "yasak olmasına rağmen", Tony Blair'in İşçi Partisi'ne 100 bin sterlin bağış yaptığı haberi çıktı..

İngiltere'de 1960'lı yıllarda da, The Times ve The Sunday Times'in sahibi olan Lord Thompson'un, medya gücü kullanarak petrol imtiyazları almaya çalıştığı ve hatta Lord Montgomery ve Lord Mounbatten'le birlikte, Harold Wilson'a darbe hazırlığına giriştiği ortaya çıkmıştı..

Lord Thompson, İngiliz basınında barınamadı.. Gazetelerini sattı.. 1970'lerin sonunda ortaya çıkan ve Daily Mirror'u satın alan Robert Maxwell'in de, bu gazetenin emekli sandığı paralarını hortumladıktan sonra, "Öldü mü-öldürüldü mü" tartışmalarına konu olacak şekilde, yatından düşüp boğulduğu, hatırlardadır..

Dün de, Richard Desmond'un, İşçi Partisi'ne para bağışlayarak, bu partinin seçim kampanyasını Daily Express'de sıfıra mal ettiği ve sonra da Northern ve Shell gruplarını ele geçirmek için, İşçi Partisi Hükûmeti'nin desteğini aldığı haberleri ortaya çıktı..

Şimdi Nuri Çolakoğlu, herhalde İngiliz medyasında yer alan "Siyaset-medya kirli ilişkileri" konularında da, açıklamalar yapar..

Türkiye'nin medyasını bir avuç tekelci sermayeye peşkeş çekecek RTÜK girişimini, açıklama yaparak desteklemenin, bir sorumluluğu olmalıdır.. Bu, CNN-Türk'ü, RTÜK konusunda dut yemiş bülbüle döndürmeye de benzemez.


13 Mayıs 2002
Pazartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED