|
|
Gazetelerden
faydalı bilgiler...
Gazetelerimizin son günlerde birkaç hayırlı işe de el attığına şahit olduk. Bugün bunlardan üçü üzerinde duracağız. Sırasıyla, Milliyet'in bir haberiyle gündeme gelen Türk Telekom tarafından "118 Bilinmeyen Numaralar" servisi müşterilerine atılan kazık meselesi; Radikal'in birkaç gün manşetten indirmediği zehirli ve hormonlu meyve ve sebzelerimiz meselesi; ve nihayet Sabah yazarı Metin Münir'in geçenlerde geçirdiği kalp krizi dolayısıyla (büyük geçmiş olsun) ortaya çıkan özel hastanelerin "para peşin, tedavi peşin" şeklinde özetlenebilecek geleneksel tedavi politikaları meselesi... Gecikmeden söyleyeyim ki, bu ve benzer haberler gerçekten "hayırlı"dır. Ülkenin basın yayın dünyası bütün enerjisinin neredeyse tamamını "Ankara siyaseti" ve "Ankara ekonomisi" üzerine yoğunlaştırdığından, şu kadar gazete ve televizyon kanalı olmasına rağmen bu ülkede telefonu kaç paraya çevirdiğimizden, neyi nasıl yediğimizden, insan sağlığının kaç para değeri olduğundan doğru dürüst haberimiz olmuyor. Varsa yoksa "Ankara", varsa yoksa Ankara'nın "gaz problemi"! Milliyet yararlı bir habercilik yaparak bizlere "118 Bilinmeyen Numaralar" servisinin adeta "para bastığını" duyurdu. Hemen herkesin sık sık çevirdiği bu servisin yıllık geliri 6 trilyon liraya yaklaşıyormuş. Nasıl yaklaşmasın; çünkü bu servis Türkiye'deki telefon ağlarının en pahalı servisi, dakikasına 375 bin lira ödüyormuşuz... Turkcell'den Turkcell'e bir dakikalık standart görüşme 328 bin, Türk Telekom'un sağladığı İstanbul-Van görüşmesinin dakikası 200 bin lirayken, "118"e dakikada 375 bin lira! İnanılır gibi değil; hele bir de numarayı çevirdiğinizde karşınıza çıkan "tele sekreter"den dakikalarca dinlediğiniz "118 Bilinmeyen Numaralar servisine hoşgeldiniz... Operatörlerimiz meşguldür bekleyiniz... Soracağınız telefonun ilini, ev ya da iş telefonu olup olmadığını belirtiniz... Numarayı not etmek için kalem ve kağıdınızı hazırlayınız!" uyarısını hatırlıyorsanız isyan etmemek mümkün değil! Öyle ağır ve özensiz çalışan bir servis ki, "118"e ödeyeceğiniz parayla, bir taksiye atlayıp telefonunu öğrenmek istediğiniz adrese gitmek neredeyse daha ucuza geliyor... Hiçbir basın yayın organı da bugüne kadar okurlarını/izleyicilerini bilgilendirmediğinden, düşünmeden çevir "118"i ve zengin et Telekom'un artık belki de para eden tek servisini... Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım: Telekom'un "Sahil Güvenlik'e İhbar" ya da "Uyuşturucu Bilgi", "Zehir Danışma" gibi paralı servislerini de sakın aramayın... Bu servisler de el yakıyor. Her "ihbar"ınızın dakikasının 200 bin lira yazdığını unutmayın... Gelelim Radikal'in öne çıkardığı hormonlu ve zehirli meyve ve sebzelere... Tamam, hemen herkes doğal olmayan birşeyler tükettiğinin az çok farkında. Ama bu önemli meselenin ciddi olarak kurcalanması için bugüne kadar beklemek mi gerekirdi? Radikal'in konuya ilişkin şu güzel manşetine bakın: "Avrupalı'nın canı can da bizim ki patlıcan mı?" Başta Tarım Bakanı olmak üzere yetkili ve ilgililerin açıklamasına bakacak olursak "patlıcan" ki ne patlıcan... Hormon ve zehir kullanımında en ufak bir denetim, en ufak bir laboratuar incelemesi, en ufak bir uyarı filan hak getire... Patlıcan kadar büyümüş çilekleri, bal kabağı büyüklüğüne ulaşmış patlıcanları tüket babam tüket... Tek güvencemiz (aynen radyoaktifli çay günlerinde olduğu gibi) Tarım Bakanı'nın da basın mensupları önünde çilek yemesi! Metin Münir'in rahatsızlığı dolayısıyla gündeme gelen skandala gelince: Münir, kalp krizi geçirdiğini anlayınca bir taksiye atlayarak özel Amerikan Hastanesi'ne zor yetişiyor. Şansı da varmış ki, uzman bir ekibin çok hızlı olarak yaptığı müdahale sonucu tekrar sağlığına kavuşuyor. Münir, ertesi gün, hastaneye ulaşınca kendisine şu münasebetsiz sorunun yöneltildiğini açıklıyor: "Hastanede derhal ameliyat olmanız lazım. Sekiz-on milyar tutar, kabul ediyor musunuz?" hadi gel de kabul etme! Amerikan Hastanesi'nin acil servise gelmiş bir hastaya bu soruyu yöneltmesi daha sonra Münir'e müdahaleyi yapan Doç. Dr. Kemal Şençoban'a sorulmuş. Şençoban'ın yanıtı şöyle: "Böyle bir durumda ödeyemez diye müdahale yapılmayacak değil. Gelen hastalara tedavinin ücretini söyleriz çünkü Metin Münir'e uyguladığımız gibi tedaviler 10 milyar gibi çok ciddi rakamlar tutuyor. Ama masrafları ödeyemeyecek durumdaysa acil müdahale yapıldıktan sonra bağlı bulunduğu hastaneye sevkedilir." Şençoban'ın açıklaması çok açık; para yoksa "acil müdahale" dışında hastaya el sürmek yok... Ama bakın aynı doktor, kendisiyle yapılan röportajın başka bir bölümünde ne diyor: "Bu tür hastalara iki şekilde enfarktüs tedavisi uygulanır. Birincisi balonla tıkanan damarların açılması -ki bunu Türkiye'de sadece Amerikan Hastanesi'nde yapabilirsiniz- ikincisi ise tıkanan damarların ilaç yöntemiyle açılması. Birinci şıkta hastanın kurtulma şansı yüzde 95'ken ikinci yöntemde yüzde 50'lere düşüyor." Hadi seçin bakalım... Yüzde 95 oranında mı "kurtulmak" istiyorsunuz; yoksa yüzde 50'lerde mi? Bu açıklamasından dolayı Şençoban'ı doğrudan kınıyor değilim; çünkü sonuç olarak özel Amerikan Hastanesi'nin tedavi politikasını açıklıyor ve dolayısıyla 10 milyarı ödemeyene "balonlu" tedaviyi istese de uygulayamaz. Ama -yine yeri gelmişken- sormadan yapamayacğım: Kapitalizmin "kalelerinden birisi" özelliğini taşıyan hangi ülkede bir hastane (özel ya da değil) acil servisine gelen hastasını 10 milyar ödeyemeyecek diye yaşama şansını yüzde 50 düşürerek başka bir hastaneye ("bağlı bulunduğu hastaneye") postalayabilir? Almanya'da mı, Fransa, İngiltere'de mi? Yoksa "kalelerin kalesi" ABD'de mi? Sonuç: Hiç şüphe yok ki dünyada "ahlak"la bağını hepten kesmiş "kapitalizm"lerin ilk sıralarında "Türk kapitalizmi" de gelmektedir...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |