T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir katkı da şu 'arabesk' tartışmaya...

Aslında hiç niyetim yoktu.. Hatta, tüm parıltısıyla bizi bir kez daha karşılayan ilkbahar romantizmi için geçen hafta bu köşede sunduğum "alternatif liste"yle, o kronik 'mesele'de, konuya yaklaşımımı îmâ ("îmâ", benim hayatım!) etmiş de sayılabilirdim.

Kaldı ki; daha önce bu hususta, çeşitli vesilelerle ben de görüş açıklamış, meselede düğümün, öncelikle tek tek bireysel plânda "estetik donanım" elde etmekte ve bilâhare de toplumsal ölçekte "estetik beğeni" kalitesinin yükseltilmesinde odaklandığını belirtmiştim.

Yine de, bunu; dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye'de de, geniş halk topluluklarının, daima, algılanması 'kolay' olana talep duyduğu/duyacağı, hiçbir zihnî/hissî zahmet gerektirmeyecek 'basit' algı yapılarına yöneldiği/yöneleceği gerçeğini vurgulayarak ve daha özde de, tüketilmesi için ilâve bir emek istemeyen "popüler eğlence kültürü" veri ve ürünlerinin 'kisch' özelliği taşıyan içeriğini hatırlatarak yapmıştım.

Şimdi bakıyorum da, meğer, TRT'deki "yayından kaldırma" olayının ardına sığınarak, fırsat bu fırsat deyip, "arabesk güzellemesi" yarışına çıkan ne çok kalem sahibi varmış basında. Sağolsunlar.. Nasıl da ufkum aydınlandı, anlatamam!

Ancak, 'Yasakçı' zihniyetle 'Halkçı' (daha doğrusu, 'popülist') zihniyet arasında yeniden alevlenen, ardından hemen magazin nesnesi yapılan ve meselenin özüne inmektense incir çekirdeğini doldurmayan lâf kalabalığıyla vaziyeti daha da karartmaya yönelik bir söylem üzerine bina edilen mezkûr tartışma; tam da bize özgü bir "arabesk" format oluşturmaktan bu kez de kurtulamamış görünüyor.

Hayır, bana göre meselenin esası, bugün olduğu ve muhtemelen yarın da olacağı gibi, 'arabesk'in şu kurumda veya bu kuruluşta yasaklanıp, yasaklanmaması değil/olmamalı (bu, ancak, meselenin 'astarı'dır); 'mesele', sanat ontolojisi bakımından, 'arabesk'in "estetik niteliği"yle, yani 'arabesk' tarz müziğin (eğer bir "estetik obje" ise) hangi estetik kategoriler dahilinde ele alınmayı, değerlendirilmeyi hak ettiği ve öte yandan, estetik süjeyi ne ölçüde uyarıp estetik-müzikal bir "katharsis" (arınma) hassasiyeti husûle getirdiğiyle alâkalı olmalı..

Bu tartışılmalı.. Hiç değilse, bu da tartışılmalı..

Ama, ne gezer!

Evet, herkes kabul ediyor ki; 'arabesk' müzik, sosyal bir olgu ve bu anlamda geniş halk kitlelerinin bir "ifadelendirme biçimi".. Üstelik, toplumsal eğilimler karşısında yaşama biçimlerine, zevklere, estetik beğenilere narh koyup, "Yasak!"lar getirmek hoş değil elbette. Bunun, hemen her konuda olduğu gibi anlaşılabilir, kabul edilebilir bir yönü yok..

Ne var ki; burada, "Zevkler ve renkler tartışılmaz!" gibi 'nitelik' yozlaşmasına davetiye çıkaran o tuhaf 'in-estetik' ön-kabul yoluyla veya "Efendim, çünkü bunlar çok satıyor" şeklindeki nicel kıyas ve kıstaslarla, bireysel/toplumsal muhayyileyi/hassasiyeti kısırlaştırıcı ve sanatsal beğeniyi çaptan düşürücü hamleye sarılmanın da lüzumu yok! 'Sanat ontolojisi' açısından, pek âlâ, zevkler ve renkler tartışılır, tartışılmalı da!.. Diğer taraftan, niceliğin niteliği boğması, kabul ve tasdik edilebilir, pek matah, övünülebilir bir başarı olmasa gerektir!..

Söylemek bile fazla: Menşei ne olursa olsun ortaya konan 'tercih'lere saygımızı yitirmemeliyiz; bu anlamda dileyen, dilediği müziği, dilediği kadar dinler/dinleyebilmeli.. Tamamdır, doğrudur, kabulümüzdür! Ancak... ancak bu en temel olgusal gerçekliğin varlığı, bizim, söz konusu olguların sanatsal yapısı, niteliği, bağlamları hakkında tartışıp, "estetik" bir yargıya varmamızı da engellemez/engellememeli..

Dolayısıyla, sormak istiyorum:

'Arabesk' tarzdaki müzikal yapılara bir bakın; örneğin, bir medeniyet anlayışının izdüşümü olan Türk sanat musikîsiyle (bu örneği vermemin sebebi, aşağıda daha iyi anlaşılacaktır) kıyaslandığında, herhangi bir rafine his yoğunluğu ve zenginliği, herhangi bir rikkat ve titizlik, herhangi bir estetik kaygu, herhangi bir has sanat özeni var mı? Var mı, Allah aşkına?!

Ayrıca, azıcık şiir terbiyesi almış, şiir beğenisi biraz gelişmiş, "müzik kulağı" az-çok hassaslaşmış, estetik donanım sahibi olan birinin, 'arabesk'in o bayağı söz dizimlerine ve melodik yapısına tahammül etmesi mümkün mü? Mümkün mü, Allah aşkına?!

Sözün burasında, insan hissinin de eğitilebilir, rafine kılınabilir, estetize edilebilir ve dolayısıyla hassaslaşabilir olduğunu hatırlatmayı bir vazife telâkkî ediyorum, doğrusu..

Oysa 'arabesk' müziğin (ve 'arabesk' şiirin) etrafı kaplayan ve her geçen gün 'kakafonik' bir hâl alan örnekleriyle bu türden bir gelişme sağladığı/sağlayacağı meçhûl! Hayır hayır, "meçhûl"de değil; bana sorarsanız, imkânsız!..

Ha, unutmadan; halkın Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Mahsun Kırmızıgül... dinleyerek, zamanla, Itrî Dede Efendi, Hacı Arif Bey ve diğer klâsikleri "keşfedeceğini" iddia etmek kadar hoş ve fakat boş bir hayâl düşünemiyorum. Bu 'komedi' de nereden çıktı, anlayamadım gitti!..

Ne bileyim ben; olsa olsa, Azer Bülbül'den Orhan Gencebay'a bir 'yükseliş'ten (!) söz edebiliriz, belki.. Ne kadar 'irtifa' kazanmaksa, o da...

Bütün bunlardan sonra, 'Halkçılık' adına, toplumun 'estetik beğeni'sini, "arabesk müzik"in artık günümüzde hiçbir orijinalitesi, sahihliği ve ciddîyeti kalmayıp, magazin dünyasının vitrini için bir sömürü ve rant elde etme malzesi hâline sokulan 'kisch' ürünleriyle sınırlandırmayı ve zımnen de olsa, toplumu salt buna mahkûm/mecbur göstermeyi hararetle savunan kalem sahiplerini, bu başarılarından (!) ötürü 'hararetle' alkışlamayı, bir diğer vazife sayıyorum...


13 Mayıs 2002
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED