T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa Birliği yolundaki mayınlar

Bugün Türkiye'nin en önemli meselesi, Avrupa Birliği yolunda önümüzde bulunan engelleri aşabilmedir. Bu engeller arasında belli başlı olanları, idam cezasının kalkması, anadille yayın ve Kıbrıs konusudur.

Bunlar, sadece görülen engellerdir. Fakat bu yolda birtakım engeller vardır ki, yolumuzun üzerinde birer mayın gibi durmaktadır. Bu mayınların ne zaman, nerede ve ne şekilde patlayacağını bu günden hesap etmek mümkün değildir. Fakat, bunlar temizlenmeksizin, yolun sonuna ulaşamayacağımızı da bilmemiz gerekmektedir.

Ankara DSP Milletvekili Uluç Gürkan, 2.04.02 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmayı yapma sebebi, gündemde olan RTÜK Kanunu'dur. Bu konuşma sırasında aynen şu cümleleri kullanmıştır:

"Değerli arkadaşlar, bu gün burada, son derece tehlikeli bir iş yapıyoruz. Deyim yerindeyse, ateşle oynuyoruz, siyaseti köleleştiriyoruz. Demokrasiyi dinamitliyoruz. Burada görüştüğümüz tasarı, TBMM açısından, ötenazi hakkını kullanımla eşdeğerdir."

Birkaç gün sonra, eski Devlet Bakanı ve Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik tarafından odalarımıza bir mektup dağıtılıyor. Bu mektupta aynen şu cümleler yer alıyor:

"Medya ile ilgili olanlardan başlayarak, sivil toplum kuruluşları, içinde göründükleri ataletten sıyrılmalı, milletvekillerini doğru yönde cesaretlendirmek amacıyla hareketlendirmelidirler."

Arkasından gazeteciler sendikasından, çeşitli sivil toplum kuruluşlarından, bizlere bildiriler yağıyor. Hepsinin ortak yönü, TBMM'de görüşülmekte olan RTÜK Yasası'nın bu haliyle çıkması halinde, Türkiye'nin içine düşeceği demokratik çıkmazları anlatabilmektir.

* * *

Millet Meclisi üyelerine bu çağrıyı yapanların kimliklerine bakalım; bunlardan Mehmet Ali İrtemçelik, Avrupa Birliği İşleriyle Sorumlu eski Devlet Bakanı'dır... Bunlardan bir diğeri, RTÜK'ün başında bulunan ve bu işleri en iyi bilenlerden Nuri Kayış'tır... Diğeri ise, Ankara Milletvekili Uluç Gürkan'dır... Feryat eden bütün kuruluşların listesini buraya almamıza imkan yoktur.

Ancak düşünelim ki, Uluç Gürkan, iktidarın en büyük ortak partisi olan DSP'nin milletvekilidir. Bir iktidar milletvekilinin bu kadar acı konuşabilmesinin elbette önemli bir sebebi vardır.

Uluç Gürkan, aynı zamanda, Avrupa Konseyi Türk Delegasyonu'nun Başkanı'dır ve Avrupa Konseyi'nin Başkan Vekili'dir. Bunların ötesinde, Türkiye'yi, denetim altında tutan Avrupa Konseyi Denetim Komisyonu'nun üyesidir.

Sayın Gürkan bu sıfatlarıyla bilmektedir ki, RTÜK Kanunu Meclis'e geldiği haliyle kabul edilirse, Türkiye'nin kapanmakta olan denetim mekanizmasına bir konu daha eklenecek ve Türkiye'nin denetimi, daha yıllarca sürecektir. Sayın Gürkan bilmektedir ki, her toplantıda kendisine bu konuda sualler sorulacaktır ve bu suallere makul cevaplar vermekte güçlük çekecektir.

Uluç Gürkan'ın TBMM'de yaptığı konuşmada gözden kaçabilecek çok önemli bir nokta daha vardır: İtalya Başbakanı Berlusconi, bizim RTÜK Yasası'na benzer kanunlarla İtalya'da medyayı baskı altına almıştır. Bu sebeple de Avrupa Konseyi, İtalya'da hakkında denetim mekanizması başlatmıştır.

İtalya, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesidir. Konsey tarihinde ilk defa bir kurucu üye hakkında denetim başlatılmıştır. Uluç Gürkan bilmektedir ki, Denetim Komisyonu'nda, Berlusconi hakkında tenkitler, suçlamalar yapılırken, boynu bükük olarak susmaya mecbur kalacaktır.

* * *

Bir iktidar milletvekilini bu kadar acı konuşturan sebepler üzerinde hepimizin dikkatle durması gerekmektedir. Bu gün, belki, kimse farkında değildir. Fakat bu kanun bu haliyle kabul edilirse, bu Avrupa Birliği yoluna yerleştirilmiş bir mayın gibi ortada duracaktır.

Avrupa Birliği'ne giden yoldaki engelleri basit, tekdüze almamak gerekir. Onu, sadece çıkaracağımız birkaç kanunla halledebileceğimizi sanmak, konuyu hafife almaktır. Avrupa Birliği üyeliğinin gerektirdiği bir alt yapı vardır. Bu alt yapı, devletin siyasi ve ekonomik hayatının bütün sahalarını kaplar.

* * *

Avrupa Konseyi, yıllarca "Tüketicinin korunması" başlığı altında çalışmalar yapmış ve bu çalışmaların sonucunu çeşitli kararlarıyla ülkelere duyurmuştur. Bu kararlardan bir tanesi, ekonomide tekelleşmenin önlenmesidir.

Avrupa Konseyi yıllarca, demokratik hürriyetleri tartışmış ve aldığı kararlardan bir çoğu, basın hürriyeti üzerinedir.

Avrupa'da "Yolsuzluklarla mücadele" için gerekli kanunları çıkarmayan birkaç ülke vardır. Bunlardan bir tanesi Türkiye'dir. Paris'te son yapılan OECD toplantısında, Türkiye bu konuda sorgulanmıştır.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda ortaya çıkan gerçek şudur: Türkiye, RTÜK Kanunu'nu bu haliyle kabul ettiği takdirde, Avrupa Konseyi'nin ve Avrupa Birliği'nin yukarıda sayılan normlarına karşı hareket etmiş olacaktır. Daha açık bir ifadeyle Türkiye, Avrupa Konseyi'nin, ekonomide tekelleşmeyi yasaklayan, basın hürriyetini savunan ve yolsuzluklarla mücadele için aldığı kararlara aykırı hareket etmiş olacaktır.

* * *

Bu kanunun aynen kabulünde, belki koalisyon partilerinin medyadan bazı beklentileri olabilir. Ancak, medyanın bazı özellikleri vardır: Basını korkutamazsınız, yasaklarla susturamazsınız... Onun sizin noksanlarını yazmasını önleyemezsiniz...

Maalesef, Türkiye'deki birçok iktidar, basına tavizler vererek veya basın hürriyetini kısıtlayarak medyayı daima yanlarında bulundurmak gayreti içinde olmuşlardır. Ancak, bu metotlarla başarılı olmuş hiçbir iktidar yoktur.

RTÜK Kanunu'nu çıkararak medyayı daima kendi saflarında bulacaklarını düşünenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bir gün, medyada, kendisini alkışlayan ellerin tokat attığını, kendilerini metheden dillerin yerdiğini, onların lehine yazan kalemlerin, gözlerine battığını gördükleri zaman gerçeği anlayacaklardır.

Bu kanunun bazı medya kuruluşlarının baskısıyla çıkartılmak istendiği söylentisi vardır. Bu söylentiyi bir tarafa bırakırsak, ortada bir gerçek daha vardır ki, RTÜK Kanunu hakikaten değişmelidir. Ancak, demokratik ölçülere bağlı kalmak şartıyla...

* * *

Avrupa Birliği'nde ortaya atılan yeni bir fikir vardır: Avrupa Birliği ortakları arasında, sermayenin serbestçe dolaşabilmesi cümlesinden olarak, medyanın da yabancı sermayeye açılması gerektiği tezi... Bu tez kısa zamanda kabul görürse, Türkiye bunun aksini uygulayamayacaktır. Yani bu gün RTÜK Kanunu'yla medya kuruluşlarına verilen imkanlardan yabancılar da yararlanacaktır.

Bu kanunla, büyük haber kuruluşlarının, küçükleri yutacağından korkulmaktadır. Fakat kendisini büyük medya kabul edenlerin yanıldıkları bir nokta vardır. Bir defa bu ortam yaratılırsa, kendilerinden daha büyükleri de çıkıp, onları yutacaktır. Hele bu daha büyükler dediğimiz şey, yabancı yatırımcılar olursa...

Bütün bu çabalar, bütün bu feryatlar ve gazetelerde çıkan yazılar, TBMM üyeleri olarak bizleri uyarabilecek mi? Yapabileceğimiz tek şey, inşaallah diyerek dua etmekten ibarettir.


13 Mayıs 2002
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED