|
|
Kemal Bey, biz de isteriz!
Kemal Derviş'in geçen günlerde karşımıza çıkan bir açıklaması şöyleydi: "Siyaseti pek de seveceğimi tahmin etmiyorum." Derviş, her vatandaşp gibi kendi dünya görüşüne yakın bir partiyi destekleyeceğini hatırlatsa da, sonuç olarak yine "bu şahsen benim siyaset yapacağım anlamına gelmez" diyordu. Derviş'in, "Erken seçimin ekonomiye zararı olmaz" mealindeki açıklamasını yapmasının ardından ülkenin siyaset erbabı tarafından nasıl "siyaset bilmez, siyasetten anlamaz" bir kişi olarak değerlendirildiğini de hatırlıyorsunuzdur. ANAP'lısından MHP'lisine kadar hemen her siyasetçi "O hele bir seçime girsin de, sonra konuşsun!" şeklinde siyaset dersi vermeye başlamamış mıydı? Bütün bunları hatırlatmamın nedeni, Derviş'in Londra'da 30 yıl önce mezun olduğu London School of Economics'de verdiği konferansın Radikal gazetesinde Türda Özmen imzasıyla yayımlanan geniş özetini okumam. Özmen, konferansın önemli bölümlerini çok güzel özetlemiş ve yer yer de çevirmiş. Derviş'in konferansı daha başlığından itibaren çok ilgi çekici nitelikte: "Tarihin Sonu ve Yeni Başlangıcı-Bir Ekonomistin Perspektifi." Görüyorsunuz, memleketimizde bugüne kadar hemen hiçbir hükümet üyesinin el atamadığı ciddi mi ciddi bir konu. Memleketimizdeki hükümet üyeleri hemen her zaman "esip gürleyen" bir tarzda "konferans" verdikleri için, doğrusu insan şaşırmadan edemiyor... Derviş, konferans başlığını "Bir Ekonomistin Perspektifi" olarak tasarlamış olsa da, bana göre konferansın içeriği en âlâsından siyasal bir nitelikte. Özetleyecek olursak, Derviş, "sosyal liberal sentez" adını verdiği tezini açıklıyor. Hiç mi hiç kuru olmayan, bankacıların ve hazinecilerin konuşmalarında karşımıza çıkan pür niceliksel söylemlerle hiç ilgisi olmayan basbayağı ekonomi-politik içerikte bir konferans... Bu hususu bizzat kendisi de belirtmiş zaten: "Yani, piyasada kaynak dağılımı mekanizması sadece kantitatif ilişkiler sonucu değil, sosyal ilişkilerin doğasında yatan son derece karmaşık süreçleri de yansıtıyor." Hele şükür! İşte nihayet "piyasaların kaynak dağılım mekanizmaları"ndan söz ederken "sosyal ilişkileri" unutmayan, hatta unutmak ne kelime asıl vurguyu onun üzerine yapan (ve bazı çevrelerin "IMF'nin ajanı" olarak suçladığı) bir ekonomist! Yıllardır önüne çıkan hemen herkesin peş peşe sıraladığı "kantitatif ilişkiler"le kafası hepten karışmış ve adına "ekonomi" denilen alana neredeyse düşman olmuş millete nihayet anlamlı gelebilecek bir tespit! Derviş, İngiliz İşçi Partisi ideoloğu Anthony Giddens'a atıfta bulunuyor. "Tarihin sonu" tezinin yaratıcısı Francis Fukuyama'yla polemik yapıyor, 1968 ruhuna işaret ediyor, 1968'de Çekoslovakya'nın işgalinin entellektüel gelişimindeki etkisini açıklıyor, "özgürlük"ün nasıl belirleyici olduğunu vurguluyor, "planlamacı ekonomi" hakkındaki fikrini belirtiyor... yani kısaca basbayağı "siyaset" yapıyor. Hem de bu iş Batı'da nasıl konuşuluyorsa öyle yapıyor... Bu konferans gerçekten de, Radikal'den Enis Berberoğlu'nun nitelemesiyle "bir entellektüel meydan okuma" gibi bir şey... İstersiniz konferanstan kısa bir bölüm aktarayım da, boşa konuşmadığım anlaşılsın: "60'larda bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler, planlamanın uygulanabilirliğini artıracağı beklentisiyle sosyalist çevrelerde sevinçle karşılanmıştı. Yalnız, unutulan bir şey vardı: Özgürlüğün önemi. 1968 Çekoslovakya müdahalesi benim için dönüm noktası oldu. O zaman anlaşıldı ki sosyalizmde özgürce tartışmanın imkânı yok. Zaten mesele de salt yatırıma ayrılan kaynak miktarı değildi. O yıllarda merkezi planlama uygulayan ve milli gelirlerinin yüzde 40'ını yatırıma ayıran ülkeler yüzde 20 yatırım oranına sahip ülkelerden kötü performans gösteriyordu." Evet, Derviş'in Londra'da verdiği konferans işte bu derecede düzeyli bir konferans. Peki o zaman sorabiliriz: Derviş, şu kadar zamandır Türkiye'de olduğu halde benzer düzeyde bir konuşmayı Türkiye'de niçin yapmadı? Herkes gibi ben de hatırlıyorum; Derviş'in Türkiye'deki konuşmalarda (son olarak öğrencilere yaptığı konuşmada olduğu gibi) ne "sosyal ilişkiler"in altı çiziliyor, ne "özgürlük"ten bahis açılıyor ne de Fukuyama ya da Giddens'a atıfta bulunuluyordu. Bu karşılaştırma sizin açınızdan da ilginç değil mi? Ne yani, Türkiye'deki Derviş bu memleketin ahalisini London School of Economics'deki konferansının dinleyicileri kadar ciddiye almıyor mu yoksa? Pek sevmediğini söylediği ancak hiç mi hiç uzak da olmadığı besbelli olan "siyaset"i Londra'da yapacaksa o başka tabii!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |