|
|
Umudu körelten Türkiye
KÖLN (Almanya)- Dünyayı iki büyük savaşa sürüklemiş bir ülke Almanya. İkinci büyük savaştan sonra geçirdiği siyasal dönüşüm muazzam bir ekonomik atılımla paralel gitti. Bugün, global sistemin siyasal sınırlarını anlamak için Alman partilerine bakmak gerekiyor. Dünya sistemi, Avrupa'da, ancak Hıristiyan Demokrat Partisi (CDU) kadar 'ırkçı' ve 'dinci' olmaya izin veriyor; Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller de iktidara yürümesine izin verilen 'sol' için en aşırı sınırlar... Almanya'da dolaşırken Türkiye'deki siyasi gelişme ve tartışmaları izlemek bu sebeple ilginç oluyor. Ülkeyi uzun yıllar yönetmiş CDU yüz eskimesi ve yorgunluk yüzünden son seçimde SPD'ye yenilmişti; kasım ayında yapılacak seçimde rövanşı alarak yeniden yönetime geçmeyi umuyor Hıristiyan Demokratlar... Umut boşuna değil; liderini iki kez değiştirdiği gibi eskiden seslendirdiklerinden daha sosyal politikaları da benimsedi CDU... Eski Doğu Almanya'yı ülkenin sanayi bölgesi ve teknoloji havzası haline dönüştürme projesi onların... Bizde de seçim ufukta göründü. Bülent Ecevit'in sağlık sorunlarının üstesinden gelinemezse, Türkiye, Almanya ile eş zamanlı olarak sandığa gidebilir. DSP istisna edilirse bütün partiler, daha şimdiden, erken seçim ihtimaline göre tavır almaya başladılar. Bütün konuşmaları, siyasi girişimleri, sandık beklentisiyle irtibatlamak gerekiyor. Devlet Bahçeli'nin Çin'den döner dönmez yaptığı konuşma, MHP'nin de seçime ayarlı politikalar geliştirme niyetini dışarıya vurdu. Geçen seçim kampanyalarında kullandıkları 'Öcalan motifi', belli ki, 'idam' bağlantısıyla bu seçimin de önemli unsuru olacak. Bir başka konu ise Avrupa Birliği (AB)... MHP, kendisini, 'teslimiyetçi yaklaşım' ilân ettiği AB yanlısı tavra karşı konuşlandırıyor. Bahçeli'nin medya konusunda söylediklerini anlamak ise çok zor. Bu ayın sonunda yapılacak Sevilla Zirvesi yüzünden Türkiye-AB ilişkilerinin hızlandığı günümüzde, yol üzerindeki pürüzler bağlamında MHP'nin medyada yorumlara konu olması çok doğal. Nitekim, son bir ay içerisinde, hemen her gazetede çok sayıda köşe yazısı bu konuya ayrılmıştı. MHP lideri, bunları 'olumlu' ve 'olumsuz' olarak değerlendiriyor ve 'olumsuz' yazılar kaleme alanları atış alanında hedef haline getiriyor... Ülkemizde medyanın siyasi sistemin bir parçası haline dönüştüğü bir gerçek; bu açıdan, yorum ve tahlillerin bütünüyle 'yansız' olduğunu iddia etmek zor... Ancak, kamuoyu, hangi gazete ve televizyon kanalının hangi dürtülerle harekete geçtiğini, kimlerin hangi çıkar grupları adına kalemini kullandığını çok iyi biliyor. Bu açıdan, bir siyasi partinin, hele o MHP gibi bugüne kadar medyadan olağanüstü destek görmüş bir parti ise, medyaya savaş açmasını anlamak epey zor. Türkiye, tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya'da yaşandığı gibi, bütün siyasi partilerin kendini yeni şartlara göre elden ve gözden geçirmesi gereken bir ülke. Almanya'da, sosyal demokratlar, bir grup aydın eliyle, 1950'li yılların ikinci yarısından itibaren, partilerine yeni bir biçim kazandırmışlardı; o sayede iktidara ulaştılar ve o aydınlar Alman kalkınmasına damgalarını vurdular. Türkiye'de bugün yaşanan ise, kendilerini yenilemeyen partilerin, hırçınlık ve yakışıksız suçlamalar dahil her yolla toplumdan destek devşirmeyi ummaları... Oysa, AB perspektifini kaybetmiş, gereksiz gündem maddelerinin esiri haline gelmiş, düşmanlıklar üzerine oturan bir kampanya sonucu iktidarı yakalamış bir parti, ülkenin başını dertten derde sokar... Köln, Almanya'nın Türkler'in en yoğun yaşadığı kentlerinden biri. Buradaki Türkler, özellikle Alman toplumu içinde hak ettikleri yeri almaya kararlı olduklarını bir kez daha gözlediğim Türk gençleri, ülkeden umutlarını bütünüyle kesmenin arafesindeler... Devlet Bahçeli, keşke, Çin'de vakit geçireceği yerde Almanya'ya gelseydi...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |