|
|
"Ben şiirin kalabalıklar tarafından fehm edilebileceğine inananlardan değilim. Şiir anlaşılmak için değildir v.s. gibi beylik iddiaların müddeilerinin ağzında soğan kokusu gibi durduğunu görüyorum. Böyle tavırlar en aşağı perdeden popülistlik yapmaktır. Ben essahtan şair olanlara seslenmek istiyorum."
Şiir, okuyucusundan çok yazanı olan bir sanat dalı haline geldi. İşin ilginç yanı yazanların bile başkalarını okumak bir yana kendi yazdıklarını bile bir ikinci defa gözden geçirmeyi zahmet saydıklarıdır. Ben şiirin yıllar içerisinde yaşadığı macerayı ve şiir şölenlerinin bu işe katkısını tefekküre niyetliyim. Buna rağmen batınî bir meslek ve iştigal meselesi olması hasebiyle, şairini, müteşairini veya metin nâzımını; dinleyici veya kariini hesaba çekmek gibi bir niyetin sahibi olmadığımı da hususen belirtmek ihtiyacındayım. Şiir de diğer sanat dalları gibi inşası şahsî, fakat takdimi ve ilamı itibariyle ictimâî bir meslektir. Şair, diğer kelam sanatlarından ayrı olarak sesini biraz daha yüksek olarak kalabalıklara ulaştırmak ihtiyacındadır. Günümüzde yapılan ve artık gelenekselleşen şiir şölenleri, bu ihtiyacı biraz olsun karşılamaya çalışmaktadırlar. Ancak şiirin, dilin, sanatın ve bunların asıl ihtiyacı ve beslenmesi için şart olan bedii seviye, edebiyatın kaynağı olan insan, ortalarda görünmemektedir. İşin büyük yanını politik tercihler, günlük şöhret merakı ve popüler gündemler belirlemektedir. Bu bakımdan bu şölenler, İhsan Deniz'in cuk oturmuş tabiriyle panayır haline gelmiş bulunmaktadır. Bu yılki Suçıktı Şiir Şöleni'nde, "Şiir şölenlerinde şiir ve dinleyici" hakkında bir konuşma yaptım. Konuşmada mevzuya bir misal olmak üzere şairlerin, halet-i ruhiyesini ve yaşadıkları rûhî macerayı açıklamakta yardımı olur düşüncesiyle çapak darb-ı meseliyle şöhret bulan bir hikâye naklettim. Aslında bu meselin kendisine benim naklimden sonra darb eklendi demek yanlış olmaz. Bu macerada şairlerin dönüp dönüp dem vurdukları gönül ve aşk ahvalini daha kolay resmeder düşüncesiyle sarf ettiğim hamâkat tabirini veya tavsifini kimseler kabullenmedi. Bense bu tabiri şairler için naklemiştim. Şairlerin buna fazla bir itirazlarının olduğunu da şimdiye kadar duymadım. Burada şairlerin kelimesinin altını hususen çiziyorum. Çünkü şairlik netice itibariyle bir çeşit mecnunluktur. Bu yüzden şair kurduğu âlemin şartları içerisinde böyle tavsiflerle ictimai, politik; özellikle politik arasada bir hesabı olmadığı ve olamayacağı için alâkadar bile değildir. Ama işi şiirden ziyade etrafı ile ictimai, politik hesaplar ve şöhretle olan lâf erbabı için deli sayılmak tabii ki hakaret manası taşıyabilir. Benim Suçıktı'da yaptığım, dinleyicilerle (buna şairler de dahil) aramızda bir tefehhüm köprüsü kurmak yolunda bir ihtiyacın bulunduğu ve bu batınî alış verişin mutlaka karşılıklı olması gerektiği; bunun da şaire sadece kulakla değil, gönülle yönelmenin işi kolaylaştıracağına, hatta mümkün kılacağına dair düşüncemi ifade yolunda bir hamle idi. Ben orada şair olarak bulunuyordum. Birçok da şair vardı. Oysa ta işin başında siyasi hesaplarla bezenmiş bir takdim ve idare şekli ile şiirden çok politik (yazının başından beri siyasi sözcüğünü kullanmadığıma da dikkat isterim) hesapların öne çıkarıldığını gördüm. Teferruatı belki bir başka tartışmanın veya yazının mevzuudur: Ancak günlük politika içinde bir arkadaş gurubunun reklam ve tanıtım gidişâtını ele almasıyla çıkıp benim orada şiir okumuş olmamı ahmaklık olduğunu itiraf ediyorum. Ben şiirin kalabalıklar tarafından fehm edilebileceğine inananlardan değilim. Şiir anlaşılmak için değildir v.s. gibi beylik iddiaların müddeilerinin ağzında soğan kokusu gibi durduğunu görüyorum. Böyle tavırlar en aşağı perdeden popülistlik yapmaktır. Ben essahtan şair olanlara seslenmek istiyorum. Şiir nedir önce bunun üzerinde biraz tefekkür ihtiyar edilmelidir. Şiir bu şekilde ayağa düşürülmemelidir. Şiir çok ciddî bir iştir. Şair kadar okuyucuya da büyük iş düşmektedir. Hiç olmazsa burada kendi adıma şunu söylemek istiyorum: Benim şiirimi okuyacaklar en azından beş sene Türk şiiri üzerinde kafa yormuş olmalıdırlar. Ahmet Paşa'dan Fuzulî'ye, Nedim'den Nevres-i cedîd'e, Yahya Kemal'den Atilla İlhan'a Sezai Karakoç'a kadarki ustalardan haberdar olmalıdırlar. Bunu tabii olarak kendini şair diye ortaya atan şovmenler önce yapmalıdırlar. Ama onlar zaten politik beygirler üzerinde cevelan ediyorlar. Onlara sözüm yok. Teklif ve tavsiyeler: Aney ve buna benzer metinlerin yazarlarının, şovmenlerin, kasetçilerin tanıtımı ve şöhretlerinin üzerine şöhret katılması yolunda şiirin dışında özel çalışmalar yapılabilir. Bu şekilde yapılacak çalışmalara kasetçiler de davet edilmelidir. Yine özel gayretle kurucular, yürütücüler, metin yazıcılar için ayrıca "özel halk matineleri" tertip etmelidirler. Şiir bu işe karıştırılmamalıdır. Bu işin habercileri ve magazincileri de, sonuçta bu işten ekmek yiyorlar ve gazeteci olarak benim meslektaşlarım olmaları hasebiyle, biraz benim sözüme kulak verip kendi işlerine bakmalıdırlar. Nazım ile şiir ayrı ayrı işlerdir. Şiir üzerinden popülizm kimseye fayda getirmemiştir. Dursunbey'de bizi ağırlayanlar hâlâ dostlarımızdır. Hadi politik mevkide at koşturanlara bir şey demeyelim. Ama bu söylediklerimi hadi kısa tutalım otuz yıl önce birlikte konuştuğumuz ve orada da konuşma fırsatı bulduğumuz kardeşlerimiz bilmezler mi? Orada nezaketiyle başlıbaşına kendisi şiir olan bir Doktor Harun var.
MEHMET RAGIP KARCI
|
|