|
|
Haksızlık telâfi oldu
Ne kadar uğraştılar Tayyip Erdoğan'ı siyasetin dışına itmek için. Tam bir utanmazlar ordusu ile karşı karşıyaydık. Hem utanmaz, hem pişkin. 312 ve Konjonktür Hazretleri
Geçtiğimiz yasama döneminde, Meclis gündemine getirdikleri "demokratikleşme paketini" Konjonktür Hazretlerini (!) ileri sürerek -sırf Erdoğan 312'den mahkum oldu diye- bekletmeye aldılar. Önce Belediye Başkanlığı sona erdi; sonra hapishaneye girdi Erdoğan. Böylece, onun defterini dürdüklerini sandılar. Ama Erdoğan milletin gönlünde taht kurmuştu. Aslında bu entrikalar amaçlarına hizmet etmedi. Aksine... Şartla Salıverme Kanunu çıkarken, eşitliği bozduklarını bile bile, sadece basın yoluyla işlenen 312'lik suçları kapsama aldılar. Miting ve panellerde sarfedilen cümleler, şartla salıvermeden ve ertelemeden yararlandırılmadı. Hasan Celâl Güzel bu yüzden hapiste yattı. Bilahare Anayasa Mahkemesi, basın yayın yoluyla işlenen aynı türdeki suçlara farklı bir uygulama yapılmasını, Anayasa'daki eşitlik ilkesine aykırı buldu. 21. 12. 2000'de çıkarılan yasayla bu defa, miting veya çeşitli toplantılarda, sözleriyle Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesini, Terörle Mücadele Yasası'nın 8'inci maddesini ve benzerlerini ihlâl edenler de ertelemeden mecburen yararlandırıldı. Meclis bir düzenleme yapmasaydı dahi, ertelemenin kapsamı genişliyordu. Siyasi yasak ve hukuk
Söz konusu erteleme yasası, üç yıl sonunda cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kalkmasını öngörüyor. Uygulamada aynen af gibi netice doğuruyor. "Ana cezanın ertelenmesi, 'memuriyetten men' ve 'siyasi yasak' gibi, ana cezaya bağlı olarak gelişen 'ferî cezaların' da ertelenmesini icap ettirir" deniliyordu. Burada, Danıştay'ın bir kararına isnad ediliyordu. Bir memurun çarptırıldığı ceza ertelenmişti; Danıştay, ceza ertelendiği için, memuriyetten men hükmünün de uygulanamayacağı kararını vermişti. Tayyip Erdoğan'ın, cezasını çektiği için, ertelemeden faydalanıp faydalanamayacağı da tartışıldı. Halbuki, Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesine göre, iyileştirmeler geriye doğru işlerdi. Cezasını çekerek, ek bir külfet yüklenmiş ve zaten mağdur edilmişken, bir de cezasını çekmeyen kişilere tanınan imkândan yoksun bırakılması, düşünülemezdi. Hukuk bunu söylüyordu. Ama herkes Anayasa Mahkemesi'nin kararını beklerken, adil bir sonuç çıkmayabileceği tedirginliğini duyuyordu. Ama korkulan olmadı. Dört üyenin muhalefetine rağmen, Tayyip Erdoğan'ın önünü açacak karar alındı. Özellikle Fulya Kantarcıoğlu ve Tülây Tuğcu'nun gerekçelerini merakla bekliyorum. MHP'nin durumu
Tayyip Erdoğan'ın Yeni Oluşum'un başına geçmesiyle, bir büyük atılım gerçekleşecektir. Mevcut hükûmet seçim yapma hususunda direnç gösterecek. Zira, MHP hariç, diğer ikisinin barajı aşma ihtimali yok. Bence MHP de kendisine verilen avansı süratle harcadı. Bir ara, DYP ve Anap'ın yerine oynar gibiydi. Merkez sağın en büyük partisi olacaktı. TÜSİAD'ın bile gözüne girmiş, "meşruiyet bunalımını" aşmıştı. Ama millete sırtını dönmüş olmak yetmedi! Batı'ya, IMF'ye, ABD'ye de kul köle olmaları istendi. Onlar da "milliyetçiliklerini" sebzelere verdikleri isimlerle veyahut Telekom üzerinden siyaset yaparak sürdürdüler! Ne İsa'ya, ne Musa'ya yarandılar. Bugün seçim olsa, Melis'in yapısı büyük ölçüde değişecektir. DYP, barajın üzerinde kalır. CHP de Meclis'e girebilir. Anap, DSP elenir; MHP'nin durumu tartışmalı. Gelenekçi kanatta, Tayyip Erdoğan'ın yasağının kalkmasından sonra bir çözülme olacağını düşünüyoruz. Taban, bütünleşmeyi Erdoğan ve Yeni Oluşum çevresinde sağlayacaktır. Türkiye'de alternatif yok deyip, ülkemize Ecevit'in başbakanlığında bir kısır döngü yaşatanlar, bilsinler ki, genel seçimler çok şey değiştirecek. Nice tahtlar yıkılacak. Sırça köşklerindeki nice medya patronu kanuna karşı davranışlarının hesabını vermeye devam edecek. Yeni Oluşum'un tüzüğündeki demokrasi mesajları, onların samimiyetinin de bir ölçüsü. Genel başkanlık ve milletvekilliği sürelerinin sınırlanması, üyelik itirazlarının devletin yargı mercilerine yapılabilmesi, lider sultasına karşı geliştirilen önlemler. Güç odakları değil, millet merkezli siyaset üretilecek. Milleti unutan MHP'nin başına gelenler, doğru yolun bulunmasını kolaylaştıracaktır. ZORUNLU CEVAP
Aydın Doğan, Milliyet gazetesini tam bir tetikçi yayın organı gibi kullanıyor. Koruma içgüdüsü mü? Çünkü çete kurarak ihaleye fesat karıştırdığı iddiaları, hukukî dayanaktan yoksun değil. RTÜK'e, Kanal D'nin ve CNN Türk'ün ortaklarını doğru olarak bildirmeyip, POAŞ ihalesine girdi. Enerji ihalesi, aynı sebebten dolayı Danıştay'a düşünce, Yüce Yargı'dan ortaklık oranını saklayarak, hâkimleri yanılttı. Müstehcen yayından mahkûmiyeti olduğu için, Basın Kanunu'nun 7'nci maddesine göre imtiyaz sahibi sıfatını taşıyamaz. Bu konuda İstanbul Vilayeti'ni uyardık. Sonucunu bekliyoruz. İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'e de soru önergesi verdik. Ayrıca, Aydın Doğan acaba Dışbank'tan doğrudan veya dolaylı ne kadar kredi kullandı? Saadettin Tantan, Temizel'e atfen Dışbank meselesini niçin bir televizyon programında dile getirdi? Elinde hangi dosyalar var? Aydın Doğan'ın İşbankası ile birlikte % 51'ine sahip olduğu POAŞ, ihalesiz olarak halâ kamu kuruluşlarına ne ölçüde -kaç trilyon liralık- hizmet veriyor? Doğan, Petrol Ofis'in özelleştirilmesi sırasında Vakıflar Bankası'ndan aldığı 270 milyon dolarlık krediyi geri ödedi mi? İşte cevap bekleyen ve açığa çıkınca Türkiye'de kıyamet koparacak meseleler bunlar. Emin Şirin'in gülleri hakkında İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen, Anap milletvekili Bülent Akarcalı'ya cevap verdi: "...Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından, 2000 yılı içerisinde yapılan gül dikimi çalışmalarında kullanılan fidanların bir kısmının ihaleyi alan firma tarafından dışarıdan getirildiği, bu güllerin, uzun süreli çalışmalar neticesinde ıslah edilmiş, susuzluk, egsoz ve toz gibi şehir ortamının olumsuz koşullarına dayanıklı, ekonomik ömürleri 30 yıl, kök yapıları kuvvetli, yılın 8-9 ayında çiçekli kalan, çapalama, sulama ve budama gibi bakım hizmetleri açısından daha az işçilik gerektiren bitkiler olduğu, güllerin yanı sıra, yerli, çok yıllık ve ekonomik çiçekli bitkilerin de kullanılarak İstanbul'un çehresinin değiştirildiği ve yaz-kış yeşil kalacak bu bitkiler sayesinde oto yolların kenarlarında meydana gelen ot yangınlarının da önüne geçildiği, bu faaliyetlerle ilgili ihalelerin tasarruf tedbirleri uygulaması başlamadan önce Sayıştayca onaylandığı belirtilmektedir." Yücelen, Anap milletvekili Bülent Akarcalı'nın sorusuna verdiği karşılıkta, "İstanbul'a özgü bitki standardizasyonunun İstanbul Orman Fakültesi ile işbirliği yaparak ortaya konulduğunu, yerli üreticiden 2 yılda 10 milyonu aşkın bitki alınarak, dikimin gerçekleştiğini, lâle ve gül fidanlarının Türkiye'de yetiştirilmesi için yerli girişimcilere teknik destek verildiğini" sözlerine ekliyor. Esas hortumcuları kollayıp koruyarak, Emin Şirin'in temsilcisi olduğu Meilland firmasının cüzî miktardaki güllerine kafayı takmak, bununla yetinmeyip, devletin tanıdığı bir hakkı kullanmasını "500 milyon liraya dişini yaptırdı" diye manşetlere taşımak, sadece Aydın Doğan'ın çaresizliğini gösteriyor. Emin Şirin acaba devletin sırtından kaç para kazandı? Şu anda kaç parası var? Hiç parası yok. Zira, benimle birlikte hareket ettiği için, sürekli mağdur ediliyor; bütün kapılar önünde kapanıyor. Aydın Bey, sen önce kendinin ve ortağın Dinç Bilgin'in devlete yükünü hesapla. Bu rakamları tetikçi gazetende hele bir yayınla. Teşvikleri, kredileri, hileli ihaleleri, gerçek hortumları bir görelim. Yayınla ki, Emin Şirin'in 500 milyon liralık diş masrafından söz etmeye hakkın olsun. Nedir bu panik! Yoksa RTÜK Yasası değişip, örtülü af çıkmadı, Anayasa Mahkemesi de çete, dolandırıcılık, ihaleye fesat gibi maddeleri af kapsamına almadı diye, Babıâli'de canı sıkılanlar mı var?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |