Geleceğin Gözde Meslekleri...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hemşireler, Bakan, Milli Gazete, vesaire...

Bugün için niyetim son günlerin ateşli tartışmalarının birisinden söz etmekti. Yine toplumsal-etik bir mesele... Belki dikkatinizi çekmiştir; bu sütunu tamamen güncel siyasetin har gürü peşinde koşturmak peşinde değilim. Hem zaten, bu işi yapan yazar sıkıntısı çektiğimiz de söylenemez... Bir şeyler ima ettiğim sanılmasın; ama şurası da bir gerçek: Güncelin har gürü peşinde koşturmak bir köşeyazarı için epeyce "konforlu" bir konum olarak da değerlendirilebilir. Gönlün bu günlerde kimdeyse seçersin pozisyonunu, basarsın yazıyı olur biter! Toplumsal-etik meseleler, hele de bu meseleler epeyce "kırılgan" nitelikte ve daha da önemlisi önemli bölümü "kırılgan" nitelikte bir okur söz konusuysa, çoğu zaman baş ağrıtır.. İşin mi yok! Yok "Madımak"mış, yok Sağlık Meslek Liseleri'nde uygulanacak olan yeni disiplin yönetmeliğiymiş... Bak ortada ne güzel yeni oluşumlar var; sen de onlara takıl, ülkemizin parıldayan istikbalini şimdiden sen de kutlamaya başla... Hem unutma, 68'in ünlü bir sloganı da "Herşey politiktir!" demiyor muydu?

Sağlık Bakanı'nın son şovuyla hemşireler kim bilir bir kez daha -bu kaçıncı kez- nasıl üzülmüş, bu mesleği seçtiklerine kim bilir nasıl kahretmişlerdir. Gerçekten de "Bu kaçıncı kez"? Sağlık hizmetleri perişan mı perişan bir halde olan güzel ülkemizde "Hemşireler" denince gülümsememiş kaç kişi var aranızda? Bu sorum özellikle de yaşı "ikinci bahar"larını sürdürmekte olanlara yönelik. Hatırlayın; taşranın belki de işe yarar o tek okulunda yatılı olarak hemşirelik öğretimi gören genç kızlar için neler düşünülmez ve ne laflar edilmezdi? İsterseniz hemşirelerin yanına ebeleri de katabilirsiniz.. Yatılı bir okulda öğretim gören genç kızlar; meslek gereği tutulması gereken "nöbet"ler; mesleğin gerektirdiği çalışma biçimi; şehrin delikanlılarının önünde piyasaya çıkmak için akıllarına gelen ilk "Okul"lar... Ve sonra da, tabii ki "şefkat melekleri", "şefkat bacıları" türünden ikiyüzlülükler... Sağlık hizmetinden bu kadar mahrum olup da hemşirelerini bu kadar küçültmeye çalışan bir toplum daha var mıdır acaba? Bunun nedeni apaçık; bu "toplumsal bilinç"in arkasında tabii ki "cinsel çağrışımlar" yatmakta...

Düşünün, bu ülkede hasbelkader Sağlık Bakanlığı koltuğuna oturan birisi (hem de hekim!) kameralar önünde büyük bir iştahla Sağlık Meslek Lisesi öğrencilerinden bahisle "fuhuş ve cinsel ilişkiye girmek" filan gibi herkesten önce o okulların gencecik öğrencilerini derinden yaralayacak laflar edebiliyor. Bu bakan olacak adamın Türkiye Hemşireler Derneği Başkanı ve arkadaşlarıyla görüşürken kameralar önünde ettiği şu lafa bakın: "Fuhuş ve cinsel ilişkiyi Türk Hukuku'na göre tarif ederseniz, yatakta çırılçıplak yatarken sevişmek suç değildir..." Bakanın, çok haklı olarak "Biz kimsenin bacısı olmak istemiyoruz" diyen Doğan'a verdiği şu cevabı da okuyun: "Olmayabilirsiniz. Siz ağaç kütüğüne de çıkabilirsiniz..." Bu lafları eden bakanın fotoğrafı önümde; o kadar memnun, kendisiyle o kadar "barışık" ki, doğrusu...

Hemşireler Derneği Başkanı Doğan'ın söylediklerini dinleyen çok az kişi oldu. Doğan'ın "Otoritenin, gençlerin, cinsel ilişkilerine müdahale etmesi kesinlikle yanlış" şeklindeki çok haklı sözleri üzerine o kadar az insan düşündü ki... Bakalım, belki bir yazıda bu konuya tekrar döneriz. Bu konuya bugün girmiyorum, çünkü sırada bu tartışmaya ilişkin Akit gazetesinden aktaracağım birkaç satır var. Akit yazarı Serdar Arseven, 17 Temmuz tarihli "Okulda fuhuş!" başlıklı yazısında şöyle diyor: "Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Sürat, bu işlerde de uzman. Ona da sorduk: Sağlık Bakanlığı'nın, 'Okulda fuhuş'u yasaklayan düzenlemesine ne diyorsunuz? 'Aslında' dedi Sürat, 'Sağlık Bakanı' iyi niyetli. Ama eşeğin aklına karpuz düşürmüş oldu! -Yani?- Dün 'onları' (bakanlık basanları) izlerken, her zamankinden ziyade 'iştahlandıklarını' fark ettim. Onların, iştah düzeylerini en iyi bilenlerdenim. Dün oldukça farklıydılar. Demek ki bakan iştahlarını kışkırtmış!"

Siz şu düzeye bir bakın... Millete "iffet" dersleri veren bir gazetede bir köşeyazarının yazmaya elinin vardığı şu satırlara bir bakın... Bir toplumun hemşireleri hakkında bu derece uygunsuz şeyler düşünebilmesi görülmemiş bir şey...

Yazıya "Bugün için niyetim son günlerin ateşli tartışmalarının birisinden söz etmekti" diye başladım, ama gördüğünüz gibi çoktan söz ettim bile! Aslında bugün Milli Gazete'nin son günlerdeki yayın politikasından söz edecektim. O kadar ilginç ki anlatamam... Sınırı çoktan aştık ama hiç değilse birkaç cümleyle durumu özetlemeye çalışayım: Geçenlerde (18 Temmuz) Milli Gazete'nin Necati Çetinkaya'nın DYP'den istifa haberini verirken "Yeni Oluşum"a katılımdan filan hiç söz etmediğini şaşkınlıkla müşahede etmiştik. Çetinkaya, sadece DYP'den istifa etmiş ve DYP Manisa örgütü de ona hakkını helâl etmemişti. Hepsi bu! Milli Gazete'nin dünkü sayısı daha bir olağanüstüydü... Belki inanmayacaksınız ama, gazete (yani Milli Gazete) Tayyip Erdoğan'a siyaset yolunun açılmasını 10. sayfasının bir köşesine sıkışmış tek sütuna bir haberle duyuruyordu! Beni biliyorsunuz; bugüne kadar "Gelenekçi" ve "Yenilikçi" olarak nitelenen cenahlardan hiçbirine özel ilgi göstermedim. Ama artık iş değişti! "Yenilikçiler"e yine özel ilgim yok; ama "Gelenekçiler"in yaptığı da artık basbayağı "Stalincilik"!


21 Temmuz 2001
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED