Geleceğin Gözde Meslekleri...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Saadet Partisi

Fazilet'ten bağımsızlaşanların "gelenekçi" kanadı, "Saadet partisi" ismiyle yeniden siyasî hayata katıldı. Partinin genel başkanı beklendiği gibi yine Recai Kutan. Hayırlı olmasını ve başarıya ulaşmalarını diliyorum.

Hemen şu söylenebilir ki, bu hareket isme ve genel başkanlığa özel bir ağırlık izafe etmiyor. Sanırım Fazilet ismini belirlerken de aynı duygu ile hareket edilmişti. İsim belirlerken işin özünde "tabelâlar iner, misyon devam eder" yaklaşımının olduğu söylenebilir. Ardı arkası kesilmeyen baskılara karşı bir tür meydan okuma çizgisi. Anlamsız değil. İsim konusunda durum böyle anlaşılabilir.

Ama genel başkanlık konusunda söylenebilecekler biraz daha farklı. FP'de Recai Kutan ismi, en azından belirli bir süre anlamlıydı. Recai Bey parti içinde toparlayıcı bir isimdi, devletle ilişkileri ise uzlaşmacıydı. Ara dönem için böyle bir mizaç bulunmaz nitelikteydi. Ama sonra sorunlar ortaya çıktı.

Peki ya şimdi? Yani yeniden partileşirken... Şu anda Recai Bey isminin, böyle bir misyon ifade etmediğini belirtmek lâzım. Şu andaki misyon, "bu makamın gerçek sahibi gelinceye kadar beklemek"ten ibaret dersem, sanırım yanılmış olmam. Ve bunun Recai Bey'e de onu genel başkan olarak kabul etmek "zorunda" bırakılanlara da haksızlık olduğunu düşünüyorum. Yani birilerinde "Buraya kimi koysak desteklemek zorundasınız" yaklaşımının bulunması, özünde hiç kimseye saygıyı içermiyor. Önce o görevin verildiği insana, sonra onu onaylayanlara...

Nitekim böyle durumlarda hep olduğu gibi Kurucular Kurulu'nun önemli bir kısmında yaşanan duygu "içe sindirmek" şeklinde tezahür ediyor. "Madem öyle isteniyor" duygusu...

Düşünüyorum ki gelenekçi çizgide yer alanlar bu duyguyu sık sık yaşayacak. Belki taa Erbakan Hoca'nın yasaklılıktan kurtulup işin başına geçmesine kadar. O zaman da Erbakan Hoca'nın fizik bünyesinin böyle bir görevi üstlenmek için yeterli olup olmadığı gündeme gelecek.

Böyle mi olmalıydı, bu çizgide hep "emanetçi" genel başkan modeli mi tercih edilmeliydi, bence tartışılmalı. (FP döneminde Recai Bey'in asıl sıkıntısının emanetçi konumda gözükmek olduğunu ve Recai Bey'in bunu üstün vefa duygusu ile hazmettiğini biliyorum.)

"Yenilikçi" hareketin önündeki en önemli soru "Neyiniz yeni?" şeklinde oldu. Bu soruya verilen cevapların irdelenmesi devam edecek. Gelenekçi hareketin önünde de benzeri bir soru var:

-Neden hâlâ FP-2 noktasındasınız? Neden böyle bir yapılanmayı tercih ettiniz? Başka bir çıkış yolu denenemez miydi? En doğru olan bu muydu? Yenilenmeyi dışlamadığınız muhakkak olmasına rağmen, kamuoyu nezdinde "gelenekçi" diye nitelenmeyi gerçekten tercih edilir buluyor musunuz? Tek tek herbirinizin özgür iradesi, tam da böyle bir yapılanmayı mı öngörüyordu? Tek tek herbiriniz, söylenmesi gereken son sözleri söyledi mi, ortaya konması gereken son tavrı koydu mu? Türkiyenin siyasi beklentileri, genel başkanlık makamının böyle doldurulmasını mı gerekli kılmaktaydı? "Recai Abi" formülü ne kadar süreli bir formüldür? Ondan sonrası ne olacaktır? Erbakan Hoca'nın "cumhurbaşkanı", başka birinin (bunun için pek çok adaydan söz ediliyor) başbakan olacağı bir siyasî sonuca gerçekçi değerlendirme olarak bakıyor musunuz?

Başka sorular da sorulabilir.

Doğrusu ben, en samimi düşüncelerle "gelenekçi" çizginin Türkiye'de önemli bir misyon yüklenebileceği kanaatini taşıyorum. "Ayrılışı yarışa dönüştürmek" başlıklı yazımda, bunu ifade ettim. Bu, bir tür "Deniz Feneri" misyonudur. Belki doğruları, Türkiye'nin ana kimlik değerlerini vurgulayan bir "siyasi tanzim görevi"nden söz etmek de mümkündür. MNP-MSP-RP-FP misyonu, geçtiğimiz zamanlarda da, özellikle merkez-sağ partiler açısından tanzim görevi ifa etmişler, bu misyonun duruşu, halk karşısında herkesi bir hizada tutmuştur. Bu misyon bana göre hâlâ geçerlidir. Ama bu misyonun oyu ister istemez sınırlıdır. Hatta bir noktada, bu alanı oy dışında tutmak, bir "âkil adamlar topluluğu - bilgelik statüsü" gibi düşünmek daha makuldür. Belki o zaman daha da etkili olacaktır.

Oysa siyaset iktidar için yani güce ulaşmak ve siyasî felsefenizi - programınızı hayata geçirmek için yapılır. İktidar olmak için ilkelerden kopmadan büyümek, büyümek için de açılım gerekliyse, bu daha geniş bir yelpazeyi kucaklamakla mümkün olabiliyor. Bu yapılanma türü ise, onu sağlayamıyor. Hatta kuşatılma tehlikesini getiriyor.

O zaman, doğru bir siyaset değerlendirmesi yapmakta yarar var. "Neden Fazilet-2?" sorusu bu açıdan anlamlı. Yani herkesin içinden "Bu harekettir Türkiye'nin sancısını çözecek, ülkeyi normalleştirecek, topluma huzur ve barış getirecek..." cevabını bütün itmi'nanı ile vermesi lâzım. Bu, kişisel tavırdaki tutarlılık bakımından çok önemli. İç baskılardan kurtulmak için de gerekli. İnsan, davranışının tutarlılığını sorgular sık sık, her bakımdan mut'main olmazsa iç gerilim başlar.

Belki burada bir şey daha not edilebilir: Genelde ayrı bir parti halinde yapılanmak için hareket edenlere, "içerde kalıp yenilenmeyi gerçekleştirmek" tavsiye ediliyordu. Bu, yenilenme talebinin burada da bulunduğunun - önemsendiğinin ifadesiydi. Bir kısım insan "içerde kalıp yenilenme"nin mümkün olmadığına karar vererek ayrıldı. Saadet içinde kalıp yenilenme gereğini düşünenler ise, şu anda böyle bir yenilenme çizgisini gerçekleştirme arayışı içine gireceklerdir. Doğrusu o da ilginç bir deneme olacaktır.


21 Temmuz 2001
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED