Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Bin yıl sürecek"İrtica var olduğu sürece ona karşı mücadelenin de bin yıl da sürse devam edeceği" düşünce ve ifadesi üzerine ben de bir şeyler yazmayı tasarlamıştım, kalemine sağlık Fehmi Koru yazdı, diyeceklerimin çoğunu dedi, bunları tekrar etmeden bazı eklemeler yapacağım: İrtica'ın varlığından söz edenlerden defalarca bunun tarifini istedik, bir türlü yapmadılar, istediklerini bu kavrama dahil edebilmek için belirsiz ve tarifsiz bırakmayı tercih ettiler, tıpkı laiklik gibi, istedikleri davranışı laikliğe aykırı ve -dolayısıyla- irticâî olarak nitelendirebilmek için onu da tarifsiz bıraktılar. İşte bazı örnekler: "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak şartıyla üniversitelerde kılık kıyafeti serbest bırakan" kanunu, başörtüsünün aleyhine kullanabilmek için laikliği kanun kabul ettiler ve inancı yüzünden örtünmeyi de laikliğe aykırı saydılar. İstanbul Üniversitesi rektörü, başını örtenlere "kara fatmalar" deme kabalığını gösterdikten sonra bunlarla nasıl mücadele ettiğini anlatarak övünüyor. Toplu olarak Cuma namazı kılmaya gitmeyi de (bu da nasıl oluyorsa?) irtica olarak değerlendiriyor ve bunu yapanlara karşı girişimde bulunuyor. Bu rektöre göre başını örtmek ve Cuma namazı kılmaya gitmek irtica oluyor ve laikliğe aykırı bulunuyor. Kamuya açık ve ait olan yerlerde isteyenlerin namaz kılabilmeleri için bir yer ayrılmıyor, ayrılmış ise kapatılıyor ve ayıranlar hakkında irticâî faaliyetten takibat yapılıyor. Kimi kamu kurum ve kuruluşlarında namaz kılmak, oruç tutmak, içki içmemek, kadın eli sıkmamak, eşi başörtülü olmak irticâ sayılıyor ve bunları yapanların işlerine son veriliyor veya başka şekillerde cezalandırılıyorlar. Geçen günlerde "kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların güvenlik soruşturmalarının yenileneceğini, gerekçesinin de bölücülük ve irticâ'a bulaşmış memurların ayıklanması olduğunu" medyadan öğrendik. Laiklik, irticâ ve bölücülük tanımlanmadıkça ve bu tanımlama mevzuâta girmedikçe bütün bu yapılanlar keyfi olmaya mahkumdur, haksızlıklara açık bulunmaktadır. Hukuk devletinin alfabe derecesindeki kurallarından birisi "kanunsuz suçun olmayacağı"dır. İrticâî, bölücü ve laikliğe aykırı olmanın, böyle sayılmanın takdiri yöneticiye veya hakime bırakıldığı sürece bu hukuk ilkesi çiğnenmiş olacaktır. Çağdaş hukuka, demokrasiye ve insan hakları anlayışına göre "başkalarına dayatılmadığı, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermediği sürece" bir kimsenin inancını açıklaması, öğretmesi, örgütlemesi ve yaşaması suç sayılamaz, laikliğe aykırı olarak değerlendirilemez. İnancına göre yaşamak asla irtica değildir, eğer birileri belli bir hayat tarzına irtica demekte ısrar ediyorlarsa bu da suç değildir ve buna karşı yaptırım kullanılamaz, bu mânada -bin yıl değil, bir yıl bile- mücadele edilemez. Eğer laik demokratik rejimin değiştirilmesine irticâ deniyorsa bu kavramın da iyice açılması, unsurlarının belirlenmesi, suçun hangi noktadan itibaren başladığının açıklığa kavuşturulması gerekir. Yine çağdaş demokrasilerde "bir din veya ideolojiyi topluma hakim kılmak ve demokratik anayasal düzeni cebir kullanarak değiştirmek üzere eyleme kalkışılmadıkça" suç gerçekleşmiş olmaz. İnsanların demokrasi ve laiklik aleyhine düşünmeleri ve konuşmaları serbesttir, yeter ki bunları zorla değiştirmek üzere eyleme kalkışılmasın. Şimdi bir bu çağdaş anlayış ve uygulamaya bakın bir de bizim çağdaşların (!) yapıp ettiklerine! Allah aşkına namazın niyazın, başörtüsünün, haram olduğuna inandığı için kadın eli sıkmamanın, içki içmemenin... suç olan irtica ile (çağdaş demokrasilerde, hukuk devletlerinde suç sayılan eylemlerle) ne alâkası var! Demokrasi ile yönetilen bir ülkede bin yıl mücadele kararı verilecek bir suçu belirleme hakkı kime ait olmalıdır? Millete ve onun seçilmiş temsilcilerine değil mi? Pekala bu temsilcilerin (Meclis'in) "Şununla bin yıl mücadele edilecek diye belirlediği bir irticâî eylemler paketi var mı?" Böyle bir paket varsa bunun içinde namaz, başörtüsü vb. de bulunuyor mu? NOT: Siyasi simge iddiası samimi ise, bahane değilse ve çözüme bir katkısı olacaksa, başı örtme vecibesini yerine getirecek herhangi bir örtme (başörtüsü) şekline razı olduğumuzu bir daha tekrarlıyorum.
hkaraman@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|