|
|
Köylerde kimse sağ kalmadı
"Bugün Erzincan'a geldim, Çardaklı Boğazı'ndan Erzincan'a kadar olan bölgeyi, köyler bile sağlam kalmamak şartıyla tahrip edilmiş gördüm."
Ermeniler, son Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78) öncesine kadar imparatorluk içinde barış ve refah içinde yaşamışlardır. Çoğunluğu Ortadoks ve Gregoryen kiliselerine mensup olan Ermeniler'in en büyük zulmü yine Hıristiyanlar'dan gördüğü tarihi kayıtlar arasında yer almaktadır. Ermeniler, İstanbul başta olmak üzere, imparatorluğun her yerinde yaşamaktaydılar. Ama yoğun olarak yaşadıkları Erzurum, Bitlis, Harput, Diyarbakır, Erzincan ve Harran kentlerinde bile nüfusun çoğunluğunu meydana getirmiyorlardı. Enver Ziya Karal, bu bölgede yaşayan Ermeniler'in nüfusun yüzde 39'unu, Yılmaz Öztuna ise yüzde 20'sini meydana getirdiklerini ifade etmektedirler.
Komşu İran ve Rusya topraklarında daha yoğun Ermeni toplulukları yaşamaktaydı. Ermeniler mezhep yönünden birlik gösterememekteydiler. Çoğunluk, Gregoryen Kilisesi'ne bağlıydı. Bundan sonra Ermeni Katolik Kilisesi gelmekteydi. Katolikler'in koruyucusu Fransa ile Avusturya, Ortodokslar'ın ise Rusya idi. Ancak, son Osmanlı-Rus savaşından sonra Ermeniler sorun haline geldi ve bu sorun imparatorluğun yıkılmasına kadar devam etti. Asırlarca Osmanlı çatısı altında barış içinde yaşayan Ermeniler, bu tarihten itibaren Avrupa diplomsisine aldandığından önemli felaketlere uğradılar.
Katliamı Ermeni çeteler başlattı
Birinci Dünya Savaşı'nın acımasızca devam ettiği bir dönemde Osmanlı'nın doğusunda katliamların yaşandığı bir gerçek. Tarihi vesikalar bölgede Rus işgalinin başlamasıyla birlikte Ermeni çetelerinin, yıllarca birarada yaşadığı insanları katletmeye başladığı, daha sonra ise o bölgedeki bazı insanların 'haklı bir öc' alma teşebbüsünde bulunduklarını gösteriyor.
Üçüncü Ordu Komutanlığı'ndan Başkumandanlık Vekaleti'ne gönderilen 21 Mart 1916 tarihli yazı, konuyla ilgili gerçeği gözler önüne seriyor: "Düşman istilasına maruz kalan köylerden firar eden ahali, düşmanın ve bilhassa Ermeni efradının pek caniyane ve vahşiyane muameleyi irtikap ettiklerini, genç, çocuk ve kızları kaldırarak meçhul bir tarafa götürdüklerini, mal ve canlarına yağma ve ahyanen kahtı nüfus icra eylediklerini, namusa tecavüzün her tasavvur fevkinde bulunduğunu ifade eylemekte, menabii bir muhtelifeden alınan malumat da, buna müeyyid bulunmaktadır."
Erzincan'da üç gün cenaze toplandı
Vehip Paşa'nın 16 Şubat 1918'de, Başkumandanlık Vekaleti'ne gönderdiği telgrafta ise, olay tüm çıplaklığıyla ortaya konuluyor: "Bugün Erzincan'a geldim, Çardaklı Boğazı'ndan Erzincan'a kadar olan bütün köyler bile sağlam kalmamak şartıyla tahrip edilmiş gördüm. Bahçelerin ağaçları kesilmiş, köylerden bir fert sağlam kalmamıştır. Ermeniler'in Erzincan'da ika ettikleri fecayii, tarihi alem, bugüne kadar kaydetmemiştir. Üç günden beri, Ermeniler tarafından öldürülüp meydanda kalan İslam cenazeleri toplattırılmaktadır. Şehit edilen bigünah masum halk arasında, memeden kesilmemiş, çocuklar, doksan yaşını ikmal etmiş ihtiyarlar, parçalanmış kadınlar vardır. Tedricen bunların fotoğrafları aldırılmaktadır."
Amerikalı ünlü tarihçi Bernard Levis'in oldukça yakın bir tarihte, 16 Kasım 1994'te, Le Monde gazetesine verdiği mülakatında, Ermeni soykırım iddialarına karşı, "Bu Ermeniler'in tarihi kendilerine göre yorumlamasıdır, saptırmasıdır" diyerek, 24 Nisan 1915 hadisesini tarihi belgelerle açıklamıştır. Daha sonra Le Monde aleyhine Fransa tarafından açılan davalar, Fransız mahkemeleri tarafından reddedilmiş ve Bernard Levis'in bu iddiası doğrulanmıştır. Peki, Ermeniler o dönemde neden böyle bir katliamda bulundular ve cumhuriyetin kurulmasından sonra da neden Türk diplomatlara yönelik terör eylemlerinde bulundular? Türk tarafını neden katliam yapmakla suçladılar, bazı dünya ülkeleri neden bu iddialara sahip çıktılar ? Bu soruların cevabı ancak tarihe kısa bir gözatmayla mümkün...
|
|
|