Türkiye'nin birikimi... | ||
|
"Soykırım"ın kültürel sonuçlarıErmeni tasarısının Fransız Parlamentosu'nda kabul edilmiş olması karşısında Türkiye'de gösterilen tepkiler daha çok kararın politik sonuçlarına ilişkin kaygılara yönelikti. Yüzeysel bir bakışla, alınan karar politik bir karardı ve tepkiler de kararın politik sonuçlarına ilişkin olmasının doğal olması gerektiği ileri sürülebilir. Bundan böyle, Türk-Fransız ilişkilerini alınacak boykot kararlarına indirgeyerek geçiştirmeye çalışan yaklaşımla; Ermeni katliamı suçlamasını Osmanlı döneminin İttihatçı kadrolarının yaptırdığı, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni ilgilendirmeyeceğini savunan tarih yaklaşımının sığlığı arasında ilginç bir örtüşme var. Zaten Fransızlar arasında Türkiye'yi küstürmek istemeyen ama katliam suçlamasından da geri adım atmak istemeyen "sağ duyulu" çevreler de aynı türden argümana sığınıyorlar: "Ermeni katliamı konusunda Türkiye Cumhuriyeti için alınacak bir şey yok. İmparatorluk döneminde işlenmiş bir suç." Hele hele Türk aydınları arasında, Fransız hükümetinin neden bu tasarıyı engellemek istemediğini açıklamaya çalışan, biraz da zorlayarak ifade edersek, meşrulaştırıcı refleks hemen satır aralarında okunuyor. Hükümet geç kalmış, seçim dönemi olduğu için Ermeni lobisini kırmak istememişler vs. Oysa kendi seçim bölgelerinde Ermeni oyu bulunmayan milletvekillerinin, oylamaya gelmeseler bile karardan yana durdukları biliniyor. Normal bir Fransız'ın, İngiliz'in, Ermeni konusunda hiçbirş ey duymasa bile Türkler'e ilişkin, tarihe ilişkin ön kabülleri, şartlanmaları gereği böylesi bir tartışmada tarafsız olamayacağı açıktır. Eğer bu zamana kadar böyle bir tasarı yasalaşmamışsa bunun tek nedeni politik dengeler elvermediği içindir; kamuoyu düzeyinde yeterli kanaat, nefrete varan şartlanmalar toplumsal biniç altında canlı durmaktadır. Toynbee'nin deyimiyle "unspeakable Turk" (iğrenç Türk) tabirinin karşılığı hemen her Batılı dil ve kültürde mevcuttur. Politik şartlar elverdiğinde tarihten beslenen bu aşağılamayı, dışlamayı içeren Batılı bakış açısı, buna benzer kararların alınmasını destekleyecek kadar hâlâ güçlüdür. Fransa'da alınan kararın ve bunun ardından diğer Avrupa ülkelerinin sıraya girdiğini görmemek mümkün değil. Soğuk savaş döneminin galibi blokta beraber olduğumuz ülkeler galibiyetin politik ve ekonomik sonuçlarını, mağlup ülkelere (Doğu Bloku) kadar hatta daha fazlasını bize de tahvil ediyorlar. Oysa, Türkiye 50 yıl boyunca Batı Bloku içinde Avrupa'nın güvenliği riskini yüklenerek, tüm enerjisini bu alana kaydırarak yeterince bedel ödemişti. Takınılan "...ortaklık bozuldu" tavrına karşı Türkiye'nin edilgen dış politikasının cesaret verdiğinde kuşku yok. Olayın sıcaklığı gidip, günübirlik öfkelerimiz yatışınca bu kararın unutulmuşluğa terk edileceği muhakkak. Ne devlet düzeyinde ne de aydınlar, medya organları düzeyinde eskilerin fikri takip dedikleri türden, gelişmeleri takip ederek stratejik bir bakışla olayın peşini bırakmadan, tutarlı politikalar geliştirecek bir irade görünmüyor. Sosyo-kültürel sonuçlar
Ancak bu konuda Fransızlar'a tepki gösteren tüm çevrelerin atladığı bir nokta var. Bu kararın pratikte politik sonuçları ne olursa olsun bundan daha derin ve iz bırakıcı sosyo kültürel sonuçları üzerinde durmamız gerekir. Bazı çevrelerce dillendirildiği gibi fazla bir yaptırımı olmayan bir karar diyerek geçiştiremeyeceğimiz kültürel boyut benim dikkatimi çekiyor. Uzun vadede başta Fransa olmak üzere sokaktaki insan için bir Türk, (ismi ne olursa olsun) etnik ve kültürel olarak farklı bir gruba/ulusa karşı soykırım uygulamış bir ulusun çocuğu anlamına gelecektir.. Bir Türk'ün çağrıştırdığı anlam, daha dün Boşnaklar'ı katleden Sırp'la, Yahudi kıyımını yapan Alman Nazizimi ile eşanlamlı olacaktır. Eğitim sisteminde zaten var olan ön yargının bulandırdığı Türk imajı, bu tasarı ile resmileşerek, katliam yapan bir ulusun çocuklarını, barbarlığı çağrıştıracaktır. Batı'yla gittikçe entegre olan Türk insanın turist olarak bile gittiği Fransa'da, ya da iş yaptığı, yerleştiği herhangi bir Avrupa ülkesinde böylesi bir suçlama ile aşağılanması gelecek nesiller üzerinde politik sonuçlarından daha derin zararlar verecektir. Pax-Ottoman'ın getirdiği barış ortamını, dahası bunu besleyen dinamikleri görmezlikten gelerek, kültürel anlamda bir reddi miras anlayışının katliam suçlaması karşısında tutarlı bir savunma yapması mümkün değildir. Bu tür suçlamalardan kurtulmanın yolu sanıldığı gibi Osmanlı yükünü atarak değil, yüzlerce yıl onlarca etnik ve kültürel kimliği bir arada yaşatan Osmanlı mirasına sahip çıkarak mümkündür. Tarih, (sadece) tarihçilere bırakılmayacak kadar bizi doğrudan ilgilendiriyor, etkiliyor çünkü. NOT: Bundan böyle Salı, Perşembe ve Pazar günleri yazacağım.
aemre@kaynet.net.tr
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|