|
|
Dibe vurmuş Türkiye'den yenilmiş insan resimleri-2
Bütün gazete ilanlarını aradı. Gel görüşelim diye kendisini çağıran bütün kapıların eşiğinde durdu. Günlerce çalışıp, yol parasını bile vermeyen işyerlerinden umutlarını kaybetmiş bir gazi gibi geri döndü. Üniversite mezunuydu. İktisat okumuştu. Karısıyla daha öğrenci iken tanışmış iki iktisat mezunu olarak hayata dair türlü planlar yapmışlardı. Hayat ayrı bir yerde durdu. Planlar zihinlerinden çıkıp hayata karışamayacak kadar ayrı bir yerde. Çalıştıkları bankanın hortumlanma hikayeleri başlayana kadar üniversite mezununa yakışmayacak maaşları konuşuyorlardı. Sınıf arkadaşlarından birisiyle karşılaşırlar da giydikleri ayakkabının solmuş renginden, dikişleri açılmış elbiselerinden aldıkları maaşın izini sürer diye korkuyorlardı. İkisinin aldığı maaş ev kirasına elektrik su faturalarına ancak yetiyor her akşam birbirlerine "düşündüm de bizim hala daha terk edecek lükslerimiz var" diyerek buldukları yeni tasarruf tedbirlerini anlatıyorlardı. Çalıştıkları banka haber bültenlerinin ilk haberi olarak gündeme oturduğunda onların oturacak bir evleri bile kalmadı. Terk edecek lüksleri yoktu artık. Ödenmeyen kiralar, henüz taksiti bitmemiş eşyaların hor bir şekilde akraba evlerine tıkılmasıyla neticelendi. İkisinin ailesi de kıt emekli maaşının mahkumuydu. Gönülleri zengindi ama gönül zenginliği tedavülden kalkmış para kadar işe yarıyordu. Yine de çocuklarına kapıyı açtılar "acı soğan kuru yavan" sofralarına buyur ettiler. Genç iktisatçılar hayatın iktisat boyutunu kaybedip ekonomi seyrinde akıp gittiğini her iş müracaatından sonra daha iyi anladılar. Genç adam maaşı yüksek diye belediyeye çöpçü yazılmaya karar verdi. Söylemezdi kimseye. Çalıştığı yere üniversite mezunu olduğunu söylemezdi, karısına çöpçü olduğunu. Çöpçü olmak istiyorum deyince bütün kapıların açılacağını sanmıştı. Hele bir karar versindi gerisi kolaydı nasıl olsa. Olmadı. Kadro yoktu. Temizlik işleri özelleştirilecekti. Dayın kimdi? Her cümle "çöpçülük rüyaları"ndan biraz daha uzaklaştırdı. Sokaklarda simit satmayı denedi olmadı. Pazarda limon satmayı denedi olmadı. Bütün tanıdıklarına haber bıraktı. Ne iş olsa yapacağım dedi. Beyaz yakalı değilim artık. Ne iş olursa. Hemşehrilerinden birisi ne olsa he mi diye sordu. He dedi beyaz yakasını terk etmiş genç adam. "Kapıcılık bile mi?" diye sordu hemşehrisi. Sesi sormuyor sanki alay ediyordu. Aşağılıyordu. Genç adam düşündü. Karısına nasıl söylerdi. Ondan bir kapıcı karısı olmasını nasıl isteyebilirdi. Her akşam birbirlerine destek olsun diye büyük adamların hayatlarındaki acı olaylardan derledikleri hikayelerin içinde kapıcı hikayesi yoktu. Cevabını çarpılmış yüz ifadesi ile dinleyen hemşehrisine "bildiğin bir yer mi var?" diye sordu. "He" dedi üniversite mezunu hemşehrisini kapıcı olarak görmekten gurur duyacak olan hemşehri. "Bize üç bina ötede. Güzel bir ev. Kapıcı dairesi de iyiymiş." Bunu hiç düşünmemişti. Yok bu kadarını karısına söyleyemezdi. Kendisi günün belli saatlerinde gelse olmaz mıydı? Olmazmış. "Üstelik" dedi çok bilmiş hemşehri "Kapıcı dairesinde kalmadıktan sonra aldığın maaş ne ki! Maksat kiradan, elektrik, su parasından istifade etmek. Yengenin kabul edeceğini hiç sanmam ya!" Nasıl anlattığını bilemeden anlattı genç adam. "Çöpçülük rüyaları"nı simit limon satma deneyimlerini, pazarlamacı adı altında günlerce gidip geldikten sonra yol parasını bile vermeyen "sözüm ona" şirketleri. Karısı "bir başarı hikayesi bizi bekliyor" diye cevap verdi. "Yenilmeyeceğiz. Sadece geçici bir süre için. Hayat bir oyunsa bizim rolümüzde kapıcılık olsun. Bir süre dayanırız. Sonra yeni bir role hazırlanırız. Ben bir kitap yazarım. Belki buradan başlarız hayata. Bak adı bile hazır: "Ben iktisat mezunu bir kapıcı iken..."
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |