![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Ahmet Cevdet Paşa'nın Tezakir-i Cevdet'te yazdıkları, adeta Türkiye'nin bugünkü halini de anlatıyor: "...Hazine'den defterler getirildi. İrad ve masraf muvazene edildi. Görüldü ki, devletin mesarifi (masrafı) varidatını (gelirini) haylice aşmış. Maliye işi, sahihen fenalaşmış. Hazine bir erise haline düşmüş. Bak belâya ki, erise lâfzının lisan-ı türki de tercümesi yok. Mukabil bir kelime bulmak dahi, mesele oldu. Araştırıldı, eriseye mukabil, buhran lâfzı bulundu ve erisenin tercümesi olarak kabul olundu. Hatta bu hususa dair takdim olunan arz tezkiresinde, Hazine-i Maliyye'nin hal-i buhran denildi..." Durum değişmiyor
Yukarıdaki cümleleri, Liberte yayınlarından çıkaran "Mehmet Cavit Bey - İktisat ilmi" kitabının takdim yazısından aldım. Bugün de, "buhran" kelimesinin yerine "bunalım" geçti. Ama muhteva değişmedi: "Devletin mesarifi varidatını aşıyor. Maliye sahihen fenalaşmış. Hazine bir erise haline düşmüş..." Bir yandan, Kemal Derviş'in, eli boş dönmesi, öte yandan ABD'nin Afganistan'ı vurmaya başlaması, Türkiye için çok daha karanlık günlerin habercisi. İtibarı hayli zedelenmiş bir Parlamento; halkın güvenini kaybetmiş bir hükûmet; dağılma temayülü gösteren siyasi partiler. Böyle bir yapıyla nereye kadar gidebiliriz? Birkaç milletvekili gayrete geldi. Lider sultasına karşı çıkıyorlar. Yeni oluşumların temelini atmaya çalışıyorlar. Bence en anlamlısı, Mehmet Ali İrtemçelik'in tavrı oldu. İrtemçelik, bakanlık koltuğunu kendi iradesiyle terk ettikten sonra, siyasete soğuk durmuştu. Geçtiğimiz hafta, Anap ile arasına koyduğu mesafeye resmiyet kazandırdı ve istifa etti. İrtemçelik'in, paylaştığımız bazı tesbitlerini sütunumuza almak isteriz: Kamuoyu yoklamaları, % 52'yle göreve başlayan iktidar partilerine güvenin, % 20'lerin altına indiğini gösteriyor. ABD'nin 11 Eylül'de maruz kaldığı terör saldırısı ile, ülkemizdeki tablo daha da ağırlaşabilir. Ecevit Hükûmeti'nin görevde kalmakta direnmesi yanlıştır. Ülkemizin, hükûmet gibi bir hükûmete ihtiyacı vardır. TBMM nitelikli insan fakiri değildir. Deniz bitti
İrtemçelik'in yeni bir hükûmet çağrısı, "2004 yılına kadar bu hükûmet sürecek" cevabıyla karşılaştı. Oysa mümkün değil. Sonuçsuz kalacak bu gibi direnmeler, maalesef, halkın demokrasiye inancını da sarsıyor; ucuz yoldan "kurtarıcılar" aranmaya başlıyor. Hep böyle olmadı mı? Sonunun hüsranla biteceği bilinmesine rağmen, sivillerin, parlamenterlerin, hükûmetin hataları ve aczi, kitleleri demokrasiden soğutmadı mı? Bir millet bu kadar ağır fatura ödemeye uzun yıllar dayanabilir mi? Deniz bitti. Ecevit, Yılmaz, Bahçeli gerçeği görmüyor mu? Keşke milletvekillerinin inisiyatifi bir çözüm üretebilse! Tıpkı küskünler hareketinde olduğu gibi, -ama, bu defa, listelerde bulunmadıkları ortaya çıkınca değil, bir daha milletvekili seçilmemeyi de göze alarak, Mehmet Ali İrtemçelik'in, Sema Pişkinsüt'ün yaptığı gibi- çok sayıda parlamenter, bu yanlış gidişe "dur" diyebilse. Parlamento'ya hakaret
Ertuğrul Özkök, Newyork Times gazetesinin eski Türkiye temsilcisi Stephan Kinzer'in "Crescent and Star" (Ay ve Yıldız) kitabından bir alıntı yapıyor. (Hürriyet - 8 Ekim 2001) Kinzer, üst düzeydeki bir komutanın şu cümlelerine yer vermiş kitabında: "Parlamento'daki bu insanların hepsi aptal. Hiçbiri Türkiye'de ve dünyada ne olup bittiğini bilmiyor. Bildikleri tek şey, kendi küçük yöntemleriyle para çalmak... Entelektüel düzeyleri felâket..." Kinzer, üst düzey komutanın sözlerini nasıl yorumladığını da anlatıyor: "İlk duygum şoktu. Ama bu hissiyatım hemen değişti. İçimdeki şiddetli karşı koymaya rağmen, şu duygu bana hâkim oldu: Üst düzey komutan, söylediklerinde haklıydı." 28 Şubat sürecini yakından takib eden hemen herkes, bu üst düzey komutanın Çevik Bir olduğunu anlamıştır. Haydi Çevik Bir, başka sebeblerden böyle konuştu. Ve halkın karşısına sivil kıyafetle ilk çıkışında da boyunun ölçüsünü aldı. Ama, Stephan Kinzer'in yargısına ne demeli? "Karşı koymaya çalışmama rağmen, üst düzey komutana hak verdim" diye yazıyor. Aslında, hem Çevik Bir olduğunu tahmin ettiğimiz komutan, hem de Amerikalı gazeteci haksız. Mehmet Ali İrtemçelik'in de altını çizdiği gibi, Parlamento'da kaç tane hükûmet çıkaracak kıymetli isimler var. Bu doğrular, Parlamento'nun geniş çevreler tarafından olumsuz olarak değerlendirilmesine maalesef mâni teşkil etmiyor. Halkın sıralamasında da Parlamento en altlarda. TBMM öyle hatalar yapıyor ki, olumsuz imaj daha da kararıyor. Yanlışlar
Meselâ, uzlaşmaya dayanarak yeni bir Anayasa metni geçirilirken, üç maddenin paketten düşürülmesi nasıl bir ihtiyaçtan kaynaklandı? Milletvekillerinin dokunulmazlığı zaten daraltılmıyordu; sadece işin sürüncemede bırakılması önleniyor ve yargılamanın Yargıtay'da yapılması sağlanmak suretiyle, bana göre ek bir güvence de getiriliyordu. Ayrıca, dokunulmazlığın düşürülmesi için, oylama, gizli cereyan edecekti. Milletvekilleri, dokunulmazlık maddesini onaylamadılar. Elbette, adaletin siyasete âlet edildiği bugünkü ortamda, özellikle muhalefetteki milletvekilleri çekingen davranabilir, "Ya, sadece rüşvet, irtikâp, dolandırıcılık vs suçlarından değil, 159 veya 312 gibi dosyalardan da yargı önüne çıkmak kolaylaşırsa" diye düşünebilir. Ama madem ki uzlaşma sağlanmış, ahde vefa gösterilmeliydi. Tayyip Erdoğan dolayısıyla, 76'ncı madde değişikliğine geçit verilmemesi, uluslararası sözleşmelerin, kanunların üzerinde olduğunun kabul edilmemesi de, Parlamento'nun halâ zincirlerini kıramadığının bir göstergesidir. Sanki bütün olumsuzluklara tuz biber ekmek istercesine, bir önergeyle, milletvekillerinin maaşlarını yükseltecek yeni düzenlemelerin getirilmesi, halktaki tepkiyi doruk noktaya çıkarmıştır. Aynı film, farklı versiyon
11 Eylül'le birlikte dünyada demokratik önceliklerin geri plana atıldığını biliyoruz. Başında bir askeri diktatör olmasına rağmen, Pakistan, ABD'ye yaptığı hizmetlerden dolayı, gözde ülke haline geldi. Parlamento çözüm üretemezse, üretirler. Ve tıpkı Stephan Kinzer'in dediği gibi, Avrupa Birliği'ndeki etkili odaklar "içlerindeki şiddetli karşı koyma duygusuna rağmen" Türkiye'deki antidemokratik gelişmeleri gizli bir memnuniyetle izler. Aynı filmin, bir değişik versiyonunu yeniden görmeye istekli değilsek, bir şeyler yapmalıyız. Çünkü bu acz dolu siyasi manzara, çok daha büyük olumsuzluklara gebe.
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |