T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye'nin kaderi, birkaç kişinin keyfine bırakılamaz!

Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki birkaç işgüzar, bu ülkenin geleceğini karartacak adımlar atmaya devam ediyor: Artık orta dereceli okullarda, bu ülkenin çocukları, dünyanın bile önlerinde saygıyla eğildiği Fuzuli gibi, Baki gibi, Mevlana gibi, Şeyh Galip gibi edebiyatımızın, kültür, sanat ve düşünce dünyamızın kurucu isimlerini, klasiklerimizi öğrenemeyecekler. Bu kararla bizim klasiklerimizi yasaklamıyor ama iş oraya doğru gidiyor.

Konuyla ilgili olarak yapılan açıklamada işin oraya doğru gitmekte olduğunu haber veren mesajlar vardı açık açık: "Tarihimizin, Cumhuriyet'ten sonra başlatılması gerektiği, bu konuda üzerlerine düşen her şeyi yapacaklarını..." falan filan.

Milli Eğitim Bakanlığı, birkaç kişinin bu ülkenin kaderiyle oynayabileceği bir yer olmasa gerek. Bu ülkenin sorumluluk sahibi yöneticileri uyuyor mu?

"Bu nasıl bir kafadır; bu hilkat garibesi kafanın dünyada örnekleri var mıdır acaba?" diye sormuyorum. Hayatının üçte birlik bölümünü dışarda yaşamış olan biri olarak çok iyi biliyorum ki, bunun örnekleri yok dünyada.

Mesele klasiklerimizin yasaklanması filan değil. Bu son "cinayet"in, önceki "cinayet"lerin son örneği ve uzantısı olması. Asıl mesele bu: Bu ülkede okullarımızda, üniversitelerimizde, dünya tarihinin yazılmasında ve şekillenmesinde hiç de küçümsenemeyecek ve gözardı edilemeyecek çapta katkısı olan bu ülkenin kültürü, sanatı, düşüncesi ve medeniyeti öğretilmiyor zaten. Batı kültürü de hakkıyla öğretilmiyor: Son derece kaba, anakronik ve pozitivist bir Batı kültürü ve düşüncesi algısı beyinlere şırınga ediliyor.

Batılılar, Türkiye'de icat edilen ve çocuklarımızın beyinlerine şırınga edilen bu ilkel, anakronik ve pozitivist Batı kültürü ve düşüncesi algısını ve imgesini görseler, herhalde isyan ederler. Bundan adım gibi eminim. Batı'da bile olmayan, miadını doldurmuş bu kaba pozitivist Batı kültürü imgesi ve algısı, artık belli başlı bütün Batılı düşünürlerce kıyasıya eleştiriliyorken, bizde sömürgecilerin bile yapamayacağı bir "cinayet" işleniyor: Hem şu an fiilen varolmayan kaba pozitivist ve kölelştirici, aptallaştırıcı; çocuklarımızın, genç kuşaklarımızın zihinlerini, ufuklarını daraltıcı ve körletici bir Batı kültürü ve düşüncesi algısı üretilerek çocuklarımızın beyinleri iğdiş ve hadım ediliyor; hem de bizim kültür, düşünce, sanat, medeniyet dünyamız çağdışı, geri, ilkel bir dünyaymış gibi sunularak, özgüvenleri yok ediliyor.

Beyler! Bu, tarihi bir "cinayet"tir. "İntihar"dır. Batıda hiçbir ülke, çocuklarına kendi kültürünü, düşüncesini, sanatını, medeniyet birikimini kötülemez; karalamaz; "çağdışı, ilkel, geri" diyerek öğretmez. Aksine her şeyden önce işe kendi kültüründen, medeniyetinden, edebiyatından ve sanatından başlar. Batıda hiçbir ülkenin, kendi tarihini sıfırdan başlatmaya kalkışabileceğini bile tahayyül edemezsiniz. Olmayacak bir şeydir bu. Çünkü böylesi bir şeyin cinayet olduğunu, bir ülkenin bindiği dalı kesmek olduğunu istisnasız bütün batılı ülkeler çok iyi bilir.

Kültürün, düşüncenin, sanatın ve medeniyetin kaynağı, dindir. Bu Batıda da, Doğu'da da İslam tarihinde de aynen geçerli olan tartışılmaz bir gerçektir. Bir toplumun dinini yok ediyorsanız, o ülkenin kültürünü de, sanatını da, düşüncesini de, medeniyetini de, tarihini de, dilini de ve dolayısıyla geleceğini de yok ediyorsunuz demektir. Geleneği olmayanın, geleceği de yok demektir.

Türkiye'nin kültür, sanat, düşünce, medeniyet ve edebiyat dünyasından İslam'ı çıkarıp attığınız zaman hem ortada hiç bir şey kalmaz; hem toplumumuzun enerjisi, birikimi, dinamizmi yok olur; hem de bizim dünyaya söyleyebileceğimiz hiç bir esaslı ve asil bir iddiamız, sözümüz, dayanağımız, tutamağımız, dinamizmimiz kalmaz. Sonuçta bu ülkeyi kendi ellerimizle yok olmanın eşiğine getirip bırakmış oluruz.

Genç kuşakların İslam'la, İslam kültürü, düşüncesi, sanatı ve medeniyeti ile ilişkilerinin sıfırlanmaya çalışılması; ülkemizin, toplumumuzun, resmen, alenen ve hile ile yok edilmeye çalışıldığı anlamına gelir.

Bugün yeni Mevlanalar, Yunuslar, Sinanlar, Merağiler, Farabiler yetiştiremiyorsak, Batılıların söylediklerini burada ikinci kez ve daha kötü bir şekilde tekrarlamaktan başka bir şey yapamayan ve dolayısıyla dünyaya bize özgü, özgün, yaratıcı, ufuk ve zihin açıcı şeyler armağan edebilen yazarlar, düşünürler, sanatçılar sunamıyorsak, bunun nedeni İslam kültürü, sanatı, düşüncesi ve medeniyeti ile bağlarımızı sıfırlama aymazlığına düşmemizdir.

Kıbrıs örneği çok silkeleyici ve öğretici bir örnek olmalı bizim için de: Eğer bugün Kıbrıslı zavallı genç kuşaklar, kendilerini Türkiye'ye değil de Rum kesimine ve Rum kültürüne yakın hissediyorlar ve Kıbrıs'ın Türkiye'nin "elinden alınmasına" göz yumabiliyorlar ve hatta Türkiye'nin Kıbrıs'tan çekilmesini isteyebiliyorlarsa bunun nedeni bu kuşakların İslam'dan habersiz yetiştirilmeleridir.

Bu ülkenin klasiklerini yasaklayan, bu ülkenin genç kuşaklarının İslam'la ilişkilerini sıfırlayan adımları atmakta hiçbir sakınca görmeyen bir avuç kişinin, Türkiye'de yetiştirmek istediği yeni kuşakların da Kıbrıslı gençlerden farklı davranacaklarını düşünüyorsak fena halde yanılıyoruz.

Burada, yetiştirilen hilkat garibesi tiplere bir örnek vereceğim. Pazartesi günü yazdığım "İslam 21. yüzyılın da aktörü olacak" başlıklı yazıma Muhit Hayri (muhtemelen takma) isimli zavallının gösterdiği şu tepki kulağınıza küpe olsun. İşte size Mahit Hayri'nin e-mailinden bazı hezeyanlar:

"Bugünkü yazınızda İslam'ın dinamizminden, yüzyıllarca önce son derece değişik bir dünyada kültür alanında ortaya koyduğu olumlu performansı tekrar gösterebileceğinden sözediyorsunuz... Beyinleri cinler, periler, melekler, cennet-cehennem gibi safsatalarla uyuşturulanlar, sizin gibi düşünenler tarafından ancak bir süre daha gerilik ve zillet içinde yaşamaya mecbur bırakılacaklar ama sonunda mutlaka kurtulacaklardır."

"BİR BEDEVİNİN KENDİ BASİT TOPLUMU İÇİN 1400 YIL ÖNCE İCAT ETTİĞİ ŞU MÜSLÜMANLIĞI bugünkü dünyada ve Türkiye'de hakim kılmak, başka deyişle insanları akıl dışı davranışlara itmeye çalışmakla, hırsız, beceriksiz, çapsız yöneticilere yardımcı oluyorsunuz. (Zaten tarih boyunca bütün dinlerin en önemli işlevlerinden biri bu olmamış mıdır?)"

"YAHU VAZGEÇİN İNSANLARI MUHAMMEDİN MASALLARIYLA AFYONLAMAKTAN. Bırakın, insanlarımız, ahireti düşüneceklerine bugünü düşünsünler, hırsız, yolsuz yönetimlerle akılcı biçimde mücadele edip kendileri ve çocukları için daha iyi yaşam koşulları sağlayabilsinler..."

Eser meydanda! O halde mesele şu: Türkiye'nin kaderi birkaç kişinin keyfi kararlarıyla değiştirilemez. Bu iş bu kadar ucuz ve kolay olmamalı! Bu ülkenin gerçek sahipleri, bu işe derhal dur demeliler. Yoksa kendi ülkesinin dinamiklerine küfredecek kadar alçalabilen; dünyadan, kültürden, düşünceden, medeniyetten nasibini alamamış, beyni sulanmış, dogmatik ve hilkat garibesi tiplerin önünü alabilmek zorlaşabilir!


26 Aralık 2001
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED