|
|
312'nci madde, dün ve bugün
Leaken Zirvesi'nden sonra, Türkiye'nin Batı'ya yolculuğu hız kazandı. En azından, bizim siyasetçilerimiz, "ev ödevlerini" yapma gayretine girdiler. Liderlerin toplantısından dışarıya yansıyanlar, MHP'nin, bazı konularda ayak sürüdüğünü gösteriyor. Bence demokratikleşme çabalarına direnmek, olumsuz bir görüntü yaratıyor. Acaba niçin MHP böyle bir role soyunuyor? İlkeler paspas oldu
"Kendi tabanına uygun, ilkeli davranıyor" deseniz, o da değil. "Yoksulluğa ve yolsuzluğa son" sloganı ile geldi; şu anda tam aksi bir tablo ile karşı karşıyayız: Türk insanı hiç bu kadar fukara ve umutsuz olmamıştı. Ve Türkiye'de yolsuzluk iddialarına muhatap olan bakanlar, hiçbir zaman bu derecede himaye görmemişti. Eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın, sırf ismi iddianamede bulunmuyor diye, Grup Başkanvekili koltuğuna oturtulması, yolsuzluğa göz yumulduğunun en açık örneği. MHP'nin, meydanlarda halka verdiği bir diğer söz de başörtüsü ile ilgiliydi. Aksine başörtüsü yasağı yaygınlaştı. MHP istese, Meclis Başkanı da bu partiden olduğuna göre, YÖK raporu Meclis'te müzakere edilmez mi? O raporda, çok sayıda yolsuzluk olayından bahis var; bu iddiaların üzerine gidilmez mi? Ama hayır. Zira, Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu'nun üzerinde de, 28 Şubat'ın dokunulmazlık zırhı var. Hatta MHP'nin, üniversitede kadrolaşmasına müsait mevcut yapıdan giderek daha büyük bir memnuniyet duyduğu ileri sürülüyor. Bir çok ilkesinden kolayca vazgeçen Bahçeli, sıra demokrasiye geldiğinde, vidaların açılmaması, hürriyetlerin cendere altında kalması için doğrusu çok "ilkeli" hareket ediyor. 312'nci madde, aslında onun hitap ettiği -veyahut bir zamanlar hitap ettiği- kitlenin başağrısı. Buna rağmen, MHP, "her ülkede var" gerekçesiyle, 312 sopasını muhafaza etme gayretinde. Veyahut liderler zirvesinden yansıyan hava bu. Oysa kimse 312'nci maddeyi tamamen kaldıralım demiyor. 312, öncesi, sonrası
Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesinde iki fıkra var. Birinci fıkra: "Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse ..... mahkûm olur." İkinci fıkra: "Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse .... cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır." Kimse birinci fıkra değişsin, suça teşvik ortadan kalksın çabasında değil. İkinci fıkra, 28 Şubat sürecinde, hak ve özgürlükleri ortadan kaldıracak biçimde uygulanmaya başlandı. Bu keyfiliği sınırlayacak bir kıstasın belirlenmesi isteniyor. Zaten 312'nci madde bugünkü haline 12 Eylül'den sonra geldi. 12 Eylül öncesinde tek bir fıkrada, kanunun cürüm saydığı fiili övmek ve suça teşvik etmenin yanı sıra, -umumun emniyeti açısından tehlikeli olabilecek şekilde- cemiyetin muhtelif sınıflarını kin ve düşmanlığa sevk etmenin de cezalandırılacağı belirtiliyordu. Madde 312 (12 Eylül öncesi): "Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe veyahut cemiyetin muhtelif sınıflarını umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik eyleyen kimse .... mahkûm olur" 12 Eylül sonrasında "umumun emniyeti açısından tehlikeli olabilecek" şartı, maddede sadece ağırlaştırıcı unsur olarak kaldı. Hüküm, umumun emniyeti açısından tehlike yaratma kıstasına bakılmadan uygulanmaya başlandı. Şimdi, demokratikleşme paketiyle istenen, 12 Eylül öncesinden daha geri bir düzenlemedir: "...Kamu düzenini bozma ihtimalini ortaya çıkaracak şekilde, halkı düşmanlığa ve kin beslemeye alenen tahrik..." Aslında, "ihtimal" kelimesi metinden çıkarılmalı. Çünkü, bilhassa Türkiye gibi hayali tehlikelerle boğuşan bir ülkede, somut bir olaya gerek kalmadan gene insanların üzerine şüphe ve ihtimale dayanarak, kolayca gidilebilecektir. Bir örnek
Meselâ Alman Ceza Kanunu'nda, bizim 312'nci maddeye tekabül eden düzenleme şöyle: "Her kim, kamusal barışı bozmaya elverişli bir şekilde halkın bazı kesimlerine karşı nefreti kışkırtır veya şiddeti içeren veya keyfi önlemler alınmasını teşvik ederse ..... cezalandırılır." Yukarıdaki hükmün, öyle 312'nci madde gibi, her derde deva bir düzenleme olmadığı meydanda. 312'nci maddenin yeni halinde, özellikle, ihtimal sözü muhafaza edilirse, gene keyfi uygulamaların sürebileceği endişesini taşıyoruz. Çünkü kanunlardan da önemli olan, özgürlükçü ve hoşgörülü zihniyettir. Ve Türkiye'de, maalesef zihniyeti konjonktür belirliyor. 312'nci maddenin nasıl istismar edildiğine bir çok vesileyle şahit olduk. Öyle Tayyip Erdoğan'ın okuduğu şiir gibi, herkesin çok bildiği bir örneği vermeyeceğim. Hasan Celâl Güzel, 13.6.1998 tarihinde Kayseri Fuar alanında düzenlenen "İnsan hakları" mitinginde sarfettiği sözler için bu maddeden yargılandı. Halkı, din, mezhep, ırk, bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa sevk etmek için ne gibi sözler sarfetmişti Güzel? Birlikte okuyalım: "Sözüm ona yönetmelik parçasına göre hareket edip, bu kız kardeşlerimizi her türlü haklarından mahrum ediyorlar. Düşünebiliyor musunuz? 25 yaşına gelmiş, 6 sene okumuş bir çocuğu, şu anda doktorasını yapıyor.... başlarında örtü var diye, sırf inancından dolayı başını örttü diye öğrenim hakkından mahrum etmek.... İkinci sınıf vatandaş olarak... hangi zihriyete sığar? Türkiye'de 1.5 yıldır tamamen uydurma irtica meselesinden bahsediyorlar. Devletin üst kademe bürokratları, irtica mücadelesi ibaresi altında, halkın giyimine, inancına karşı mücadele açmış bulunuyorlar... İrtica, Batı Çalışma Grubu'ndadır. Öğrencileri başörtülü diye sınıflara almayan öğretim üyeleri gericidir... yobazdır. 4 Şubat'ta sırf Kudüs Gecesi yapıldı diye tanklar yürümüştür. İrtica mücadelesinin perdesi altında, halkın inancına karşı mücadele ediyorlar..." Zihniyet değişikliği
Türkiye'de zihniyet değişmedikçe, kamu düzenini bozma ihtimali var diye, suçsuz insanlar gene mahkûm edilecektir. İhtimal kelimesi, bir çok keyfiliğe yol açacak niteliktedir. Aslında kanun aynı kalsa bile, Anayasa Mahkemesi veyahut Yargıtay özgürlükçü yorumlarla, hürriyetleri teminat altına alabilir. Nitekim madde metini aynen bizimkine benzemesine rağmen, İtalyan Anayasa Mahkemesi uygulamayı daraltan bir içtihat geliştirdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde, hürriyetleri sınırlayıcı düzenlemeler 1982 Anayasası'ndakilere benziyor. Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatı çok önemli. Mahkeme, "meşru amaç", "orantı", "demokratik toplum gerekleriyle uyum" gibi kıstasları gözeterek, uygulama sahasını çok daraltıyor. Türkiye'de hava, özgürlüklerden yana eserse, mahkeme kararları da bundan ektilenecektir. Özellikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarının yeniden yargılanma imkânı yaratması, önemli bir adım teşkil edecektir. Bu hususa da MHP'nin direndiği belirtiliyor. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamanın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru hakkını yurttaşlarımıza tanımanın tabiî sonucu, Sözleşme hükümlerine ve Mahkeme kararlarına saygılı davranmaktır. Bunda itiraz edecek ne var? Yılmaz'ın oyunu
Mesut Yılmaz oyununu iyi oynuyor. Hükûmet içinde adeta muhalif kanadı temsil ediyor. Adeta özgürlükler için parçalanıyor. Sanki, iki yıldır 312'nin rafa kaldırılmasının baş sorumlularından biri o değil gibi. Acaba Vural Savaş kimi ziyaret edip uyarmıştı? Her neyse. Dün dündür... Ve bugün Yılmaz, özgürlükçü reformları hızlandırarak prim toplamaya çalışıyor.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |