|
|
Hâkim Zarif'in açıklamaları...
Afganistan'da Taliban sonrası yaşanan tartışmalarla ilgili haberine gazete "Laikliği isteyen yok" başlığını atmış. Başlık doğru olmasına doğru; ama insaf edin, Afganistan "laiklik"i nasıl isteyebilir ki... Haberi okumayı sürdürüyoruz: Ülkede, kimse şer'i hukukun Taliban versiyonuna razı görünmese de, İslam hukukunun yürürlükte kalacağı kesin görünüyormuş. Kâbil'deki ana caminin imamı ve saygın bir din adamı olan Mevlevi Abdül Rauf, "Laik bir hükümetiniz varsa büyük sorununuz var demektir. Böyle bir hükümet burada asla yaşayamaz" demiş. Gazete bu çerçevede, Emanullah Han'ın 1920'lerde tesettürü kaldırma gibi girişimlerinin isyanla karşılaşmasını ve 1980'lerde komünistlerin benzer politikalarının "mücahitler"i güçlendirmesini hatırlatıyor. Afganistan'da din adamları dışındaki kesimler de İslam hukukunun yürürlükte kalması gerektiği görüşündeymiş. Afgan hâkim Ulha Zarif, ülkede bundan böyle uygulamayı düşündükleri ceza yasasına ilişkin bakın hangi karşılaştırmaları yapıyor: "Örneğin Taliban asılanları dört gün ipte bırakıyordu, biz cesetleri 15 dakika asılı tutacağız. (...) Kadınlara olduğu gibi erkeklere de recm cezası verilecek, ancak kullanılan taşlar daha küçük olacak." Şimdi gelin ve kendinizi bir Afganlının yerine koyun. Ulha Zarif'in bu açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz? "Hay Allah sizden razı olsun!" mu diyorsunuz, yoksa "Bu küçük taşlar meselesi de neyin nesidir?" diye kendi kendinize söyleniyor musunuz? Eğer "küçük taşlar" meselesini merak ediyorsanız, gelin bu merakınızı yine Zarif gidersin. Zarif, "kaçmayı becerebilenlerin özgürlüklerini kazanabileceği" kuralını hatırlattıktan sonra devam ediyor: "Taliban kocaman taşlar kullanıyordu, koca taşları öyle güçle atıyordu ki, canlı kurtulma şansı yoktu." Görüyorsunuz; bu "iyileştirme" çabaları, dünyadaki pek çok toplum gibi bize de ne derece yabancı. Ama dikkat ederseniz, hâkim Zarif, Taliban dönemine ait bir "hukuk ihlali"nin düzeltilmesinden söz ediyor. Ve hiç şüphesiz, bu "iyileştirme" kararı bize bile çoook yabancı olmasına rağmen, atıfta bulunulan "hukuk" çerçevesinde bir "ihlali" düzeltmeye çalışıyor. Tekrar Ulfa Zarif: "(Ama) Suçlarını itiraf etmeyenlerin el ve ayakları bağlanacak ki, kaçamasınlar ve ölsünler." Zarif, idamların bundan böyle nerede infaz edileceği konusuna da açıklık getiriyor: "Stat spor için ayrılmıştır, halk önünde idamlar için yeni bir mekân bulacağız." Yani, "halk önünde idamlar"a devam edilecek ama her işi yerinde yapmak gerekir. Aktarmaya çalıştığım bu haberle Türkiye'de sadece iki gazetede karşılaştım. Batı basınındaki durumundansa hiç haberim yok. Batı basını eğer bu habere yer verdiyse, özellikle Zarif'in açıklamalarının nasıl yorumla aktarıldığını bilmek isterdim. Acaba Batılı okurların tepkisi nasıl oldu? Herhalde şöyle olsa gerek: "Afganistan'ın üzerine şu kadar ton bombayı cesetlerin ipte 4 gün yerine 15 dakika sallandırılması ve kadınlara atılan taşların bir miktar küçültülmesi için mi boşalttık?" Sizi bilmem ama ben kendi payıma bu haberi çok "öğretici" buldum ve şöyle düşündüm: "Modernizm" üzerine söylenen onca lafa, "kültürler" üzerine karalanan onca kitaba rağmen, aslında kimse kendisinden farklı olanın pek de farkında değilmiş... Dünya bir türlü, bazı "aşırılıklar" taşımasına rağmen Taliban'ın Afganistan'ın öz çocuğu olduğunu aklına getirmemiş. Oysa besbelli ki, bu ülkede hemen herkes "hukuk"tan birbirine çok yakın şeyleri anlıyor. "4 gün" değil de, "15 dakika"; "kocaman taş" değil de, taşlananın kaçmasına fırsat tanıyacak ufak taş; "stat" değil de, "özel bir mekân"... Besbelli ki, savaş günlerinde herşeyden çok öne çıkarılan "burkalar", "statda infazlar" ve "taşlamalar" az biraz "ihlaller" dışında ülkenin bir "realitesi"dir. Ve bu ülkede illâki bir "anomali" aranacaksa bu herşeyden önce İngiliz işgali, Emanullah Han'ın tesettürü yasaklama çabaları ve "Komünist yönetim" gibi "başka dünyalar"ın "hukuku"nu bu bambaşka "realite"ye dayatmaya çalışmış olmaktır. Beğenin ya da beğenmeyin, ama Afganistan bu; Afganistan "realitesi" bu... Bu "realite"yi teslim ederken "kültürel rölativizm"in telkin ettiği bir "bağışlayıcılığı" benimsediğim sanılmasın; evrensel insan haklarının "farklı" kültürleri kendi başlarına bırakması gerektiğini, bu "kültürler"in iç bütünlüğüne dokunulmamasının daha iyi olacağını filan savunuyor değilim. Tabii ki ben de birçoğunuz gibi taşın "kocaman" ya da "ufak" olmasına ilişkin tartışmanın "sistem" içinde bir anlam taşımasına rağmen, son kertede bir "barbarlık çeşitlemesi" olduğu düşüncesindeyim. Fakat düşündüklerimin hepsi bu kadar değil, çünkü Afganistan'ın bu "haber"den ibaret olmadığını da biliyorum. Burada imdadıma Edgar Morin'in (mealen) şu sözleri geliyor: "Bütün kültürlerin faziletleri, tecrübeleri, bilgelikleri olduğu gibi cahillikleri ve kötülükleri de vardır." Dolayısıyla, Afganistan'ın bir yüzü Talibanın uygulamaları ve onun daha yumuşak bir versiyonu olan hâkim Zarif'in geleceğe dönük açıklamalarında çizilen manzaraysa, diğer yüzü her kültürde olduğu gibi "fazilet, tecrübe ve bilgelik"tir. Ve bize düşen herhalde şunu dilemek: Umalım ki, Afganistan bir an önce "cahil" yanını marjinal kılıp, fazilet, tecrübe ve bilgeliğini öne çıkarsın. Ve bu işi İngilizler, sıkı reformcu Emanullah Hanlar, komünist yönetimler, Amerikalılar (ve de Türkler!) işe karışmadan yapabilsin...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |