Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), on milyonlarca dolarlık naylon fatura operasyonu kapsamında bazı kamu görevlilerini de sorguya çekti. İstanbul emniyetinden iki müdür önceki gün mevcutlu olarak getirildikleri Ankara'da DGM savcısı Hamza Keleş'e ifade verdiler; maliye ve gümrük memurları da sırada. Toplam beş saat ifade veren iki polis şefi olayı hafife aldı; biri, "Yasadışı örgütlerle mücadelem iki misli devam edecek" derken, diğeri, "Savcılar az soru sordu" demeyi yeğledi.

Henüz soruşturma safhasında bulunduğu için ayrıntılarına girilmesi doğru olmayan konunun, kamuoyuyla paylaşılan iki önemli yönü var. Biri, şâibeli olduğu su götürmez birinin, hakkındaki şâibeyi hemen öğrenebilecek durumdaki devlet görevlileriyle içli dışlılığı... Diğeri de, bir olayın, medyada birbirinden çok farklı değerlendiriliş biçimi...

Devlet memurları da insan, onların da dostları olması, arkadaşlıklar kurması doğal. Çocukluktan gelen, okul hayatı sırasında, delikanlılık günlerinde kurulmuş irtibatları kesmesi gerekmiyor memuriyete geçenin. Ancak, özellikle sorumlu ve hassas mevkilerde bulunanların, 'dost' ve 'arkadaş' çevresiyle ilişkilerini, görevlerini aksatmayacak çerçevede yürütmeleri, çıkar ilişkisine girmekten kaçınmaları şarttır. Memur, belli ölçülere uymak, hediyeleşmeden ve borç-alacak ilişkisinden kaçınmak zorunda.

DGM soruşturmasına tâbi tutulan memurların 'ikrar' ettikleri gerçekler, Erol Kohen ile ilişkilerinin kabul edilebilirin ötesine geçtiğine işaret ediyor. Gelen tâlimatla sanığı derdest etmiş olmaları, ev ve iş yerinde arama yapmaları vahameti hafifletmiyor, tersine kuşkuları büyütüyor. İstanbul emniyetinde soruşturma kapsamına giren müdürler dışında Erol Kohen'i tutuklayacak, ev ve işyerindeki belgelere el koyacak başka görevli yok muydu? İstanbul emniyet müdürü Hasan Özdemir'in bu soruya mâkul bir cevabı herhalde vardır.

Soruşturma safhasında kesin ifadeler kullanmaktan kaçınmak gerekiyor; özellikle bu safha bizde biraz aceleye getirildiği için... Dünyanın hemen her tarafında, haklarında soruşturma açılan polisler, süreç sonuna kadar açığa alınırlar. DGM'nin haklarında soruşturma yürüttüğü polisler, yurt içi ve dışı gezileri, ilişkileri, borç-alacak hesapları gözden geçirilecek biçimde, bağlı oldukları örgütün müfettişlerince de sorgulanmayacaklar mı? Sorgulanacaklarsa, hiç değilse soruşturma sonuna kadar, açığa alınmayacaklar mı? Müfettişlerin, bu polislerin, sadece işadamlarıyla değil, politikacılarla ilişkilerine de göz atmalarında yarar var. Bu müdürlerden birinin, yakın geçmişteki bir operasyonda, ev basıp çocukları rehin aldırdığı gazetelere yansımıştı.

Medyanın hemen tamamı, DGM'nin açtığı soruşturmayı fazla ayrıntıya girmeden, temkinli ifadelerle duyurdu; bir gazete yazarı ve o yazarın yönettiği televizyon kanalı hariç... O yazar, sütununda ve yönettiği haberlerde, sorgulanan polislerin 'suçsuz' olduklarını, dahası bir 'komplo'ya kurban gittiklerini ilân etmekten çekinmedi. Soruşturmayı yürüten Ankara DGM savcısı Hamza Keleş, bu operasyonun, sorgulanan polis şeflerinden birine yönelik 'komplo' olduğu iddiasını da mutlaka değerlendirmelidir.

DGM savcısının bu konu üzerinde de durması, kendisine 'komplo' yapıldığı ileri sürülen polis müdürünün İstanbul'da yürüttüğü operasyonlara yakından bakmayı da getirecektir. Bir polis müdürünün 'şâibeli' işadamlarıyla borç-alacak ilişkisine girmesi kadar, evlere karakol kurup babalarını bulamadığı kişilerin küçük çocuklarını rehin alması da yanlıştır. Ankara DGM ve emniyet müfettişleri o işgüzarlığın sebebini araştırırlarsa, bir ihtimal, şimdiye kadar gözden kaçmış önemli sonuçlar doğuracak başka irtibatların da farkına varılacaktır.

Çeşitli yolsuzluk iddialarına muhatap işadamları, çıkarıldıkları mahkemelerde, çoğu usule ait eksiklikler ve soruşturma dönemine ait hatalar sebebiyle beraat ettiriliyorlar. "O usul eksikliklerini, hataları yapanlar kim?" sorusu da meraklanmaya değmez mi sizce?

İçişleri bakanı bu konuya biraz daha yakından eğilmeyi düşünmeli.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu