T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Osmanlı'nın "külleri"nin "köz"e dönüşmemesi için...

... Türkiye'nin burnunu fena halde sürtüyor ve yapabilecekleri her şeyi yapıyorlar! Kim yapıyor? Elbette ki Amerikalılar, Avrupalılar ve bizim bazı aptal ve ahmak elitlerimiz. 28 Şubat projesinin, bu üçlü'nün ortak yapımı olduğunu unutmayalım.

Türkiye sıradan bir ülke değil. Türkiye, şu an, sıradan, perişan bir ülke gibi görünüyor ama bu görüntü son derece yanıltıcı. Bu görüntüye kanmamak gerekiyor. Türkiye dediğimiz ülkenin insanları yüz yıl öncesine kadar hem Avrupa tarihinin, hem de Asya tarihinin şekillenmesinde kilit rol oynadı!

Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık'ın "Osmanlı tarihi bilinmeden dünya tarihi yazılamaz" derken ne demek istemişti? İnalcık Hoca'nın bu sözünün ne anlama geldiğini düşündük mü, kavrayabilecek durumda mıyız? Hiç zannetmiyorum. Çünkü genelde tarihe, özelde ise Osmanlı'ya ilişkin ülkede birbirine zıt iki sakat anlayış hakim: Bu anlayışlardan biri, Osmanlı'yı ve tarihi hamasi, abartılı, içeriksiz duygularla algılama eğilimi gösteriyor. Diğeri ise, bizim tarihimizi ve Osmanlı tecrübesini tümüyle yok sayıyor.

Oysa bu iki anlayış da, analitik, eleştirel zihin yapısından da; uygarlıklar ve düşünce tarihi, güçlü bir tarih felsefesi nosyonundan da yoksun. Dünya tarihinin bir dönem şekillenmesinde kilit rol oynamış bir ülkenin çocuklarına bundan daha büyük kötülük yapılabileceğini ben tahayyül bile edemiyorum!

Oysa yarının dünya tarihinin yazılması da; Türkiye'yi her bakımdan tam bir tıkanmanın eşiğine getirip dayayan dev sorunlarımızın aşılabilmesi de ancak öncelikli olarak güçlü bir tarih nosyonuna, tarih bilincine ve tarih felsefesi birikimi veya donanımına sahip olmakla mümkün olabilecek bir şeydir.

Amerikalılar da, Avrupalılar da, Ruslar da, hatta kısmen de olsa Çinliler de geleceğin dünyasında aktif ve belirleyici bir yere ve role sahip olabilmek için Osmanlı tarihini tüm yönleriyle, imkanlarıyla ve zaaflarıyla çok iyi kavramak zorunda olduklarının bilincindeler. Ama biz değiliz. O yüzden bugün Osmanlı arşivlerini inceleyenlerin % 60-70'ini Amerikalı bilim adamları ve Amerikan hükümetine stratejist ünvanıyla danışmanlık servisi yapan "ajanlar"; geri kalan kısmını Avrupalı, İsrailli ve Japon bilim adamları oluşturuyor. Türkler ve müslümanlar azınlığı teşkil ediyor. Ayrıca son 30 yıldan bu yana Amerika'daki belli başlı büyük üniversitelerin hepsinde güçlü Osmanlı kürsüleri kuruluyor. Aynı Osmanlı ilgisi, İsrail ve Japonya ile Avrupa ülkeleri için de geçerli.

Peki hem İslam dünyası hem de biz Osmanlı konusunda vurdumduymaz, aptallaştırıcı, aptalca bir lakaydi örneği sergilerken, bugün dünyanın belli başlı aktörleri Osmanlı'ya neden böylesine büyük ilgi gösterme ihtiyacı hissediyorlar?

Bunun iki temel nedeni var: Birincisi, Osmanlı'nın siyasi, kültürel ve toplumsal haritasını çıkarmak. Yani: Osmanlı medeniyetinin nasıl olup da gelmiş geçmiş bütün uygarlıkların varolduğu uygarlıklar coğrafyasına hakim olmayı başardığını; bunun sırlarını, nedenlerini çözmeye ve Avrupalıların aynı dine ve kültüre sahip olmalarına rağmen birbirlerini yedikleri bir zaman diliminde Osmanlı medeniyetinin tüm bu uygarlıkları, kültürleri ve dinleri barış içinde nasıl birarada yaşattığını anlamaya çalışmak.

Peki dünyanın belli başlı aktörleri böylesi bir şeye neden ihtiyaç hissediyorlar? Aslında bu sorunun cevabı bir önceki paragrafta az-çok gizli. Ama dünyanın hızla küreselleştiği bir zaman diliminde yaşadığımız gerçeği ile küreselleşme teorisyenlerinin yakın dünya tarihinde modern anlamda ilk küreselleşme tecrübesinin Osmanlılar tarafından üretildiği şeklindeki görüşlerini yan yana koyduğumuzda bu sorunun cevabını vermiş oluruz.

Osmanlı'ya gösterilen yoğun ilginin ikinci nedeni dünyanın geleceği ile ilgili. Unutmayalım: Osmanlı, Asya, Afrika ve Avrupa'dan oluşan üç kıtaya hakim olmuştu ve o dönemde dünya bu üç kıtadan ibaretti: Amerika diye bir şey yoktu: Amerika dediğimiz hikaye, topu topu 200 yıllık bir aktif tarihe sahip. Ayrıca, Afrika'da Fenikelilerden, Mısır uygarlığına; Asya'da Pers, Bizans, Mezopotamya uygarlıklarına; Avrupa da ise Akdeniz'deki uygarlıklar tarihinde tam bir köprü işlevi gören Girit uygarlığından antik Yunan ve Roma uygarlıklarına kadar dünya tarihinin şekillenmesinde kilit rol oynayan bütün uygarlıkların varoldukları kültürel, siyasi, düşünsel, ekonomik ve stratejik coğrafyaya Osmanlı hakim olmuştu. O yüzden Osmanlı tarihini bilmeden dünün, bugünün ve geleceğin dünya tarihini yazamazsınız.

O halde soru şu: Müslüman Türkler, dünya tarihini şekillendiren bu kurucu iradeyi nereden aldılar ve en önemlisi de bu kurucu iradeyi halen ruhlarında ve hayatlarında taşıyor olabilirler mi?

Eğer Müslüman Türkler, bu kurucu iradeyi yeniden hayata geçirecek bir manevra kabiliyeti geliştirirlerse, dünyada hakim kılınmaya çalışılan ve Amerika ile Avrupa'nın başını çektiği dünya düzeni kesin olarak büyük bir darbe yiyecektir.

Burada benim hayal gördüğümü düşünebilecek olan zavallı okumuş yazmışlarımıza sadece iki önemli noktayı hatırlatmakla yetineceğim: Biricisi şu: Dünya tarihi, 100 yıl öncesine oranla tastamam yeniden kurulmuş; dünya haritası yeniden çizilmiştir. Şu an dünya, Wallerstein'ın deyişiyle bir "geçiş süreci" yaşıyor. Bu sürecin nasıl sonuçlanacağı veya tamamlanacağı belli değil.

İkincisi de şu: Amerikalıların da, Avrupalıların da 21. yüzyılın ilk çeyreğine, hatta ilk yarısına ilişkin geliştirdikleri strateji ve projelerin merkezinde Balkanlar, Ortadoğu ve Avrasya haritası yer alıyor: Bu coğrafya'nın Osmanlı coğrafyası olduğunu ve bu coğrafya'ya bölge dışı aktörlerin çeki düzen vermeye çalıştıklarını ama bu coğrafya'ya Türkiye'nin başını çekeceği bölgesel aktörlerin ÖZNE olarak (yeni bir yörünge oluşturarak) çeki düzen vermeye kalkışabileceğinden fena halde ürküldüğünü bir kenara kalın çizgilerle not edin.

Ve Osmanlı'nın "külleri"nin, "köz"e dönüşmemesi için Türkiye'nin elinin-ayağının budandığını, gözünün-kulağının oyulmaya ve önünün fena halde kesilmeye ve tıkanmaya çalışıldığını asla unutmayın!

İşte bu gerçekleri farkettiğiniz zaman, bugün Türkiye'nin burnunun neden fena halde sürtüldüğünü anlayabilirsiniz. Elbette ki, bizim ahmak ve aptal bazı elitlerimiz olmasa böylesine onur kırıcı bir darbeyi bu ülkenin insanına indiremezler. O halde, ne yapıp edip, bu ülkenin insanları olarak, bu onursuz gidişata dur demenin yollarını bulmamız gerekiyor.


21 Ağustos 2001
Salı
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED