|
|
"Biz" ve "Yabancılar"
Geçen hafta Milliyet'in iki kadın muhabiri üstlerinde kara çarşaf, yanlarına bir meslektaşlarını ve bir turizmciyi de alarak "Laila" denilen ve artık adını hemen herkesin bildiği gece kulübüne girmeyi denediler. Tahmin ettiğiniz gibi sonuç olumsuz; siz rahatsız olursunuz, denerek kibarca geri çevrildiler... Hiç şüphe yok ki, büyük bir gazetecilik olayı! Gazeteciler tebdili kıyafet "sivil haklar" denetiminde! Tabii ki münasebetsiz bir girişimdi... Üniversite kapısında içeri alınmadıkları için bekleyen "türbanlı" öğrencilerle ilgilenmek hiç aklına gelmezken, sen tut "Laila"yı gazeteci kurnazlığıyla "kara çarşaf" testinden geçirmeye çalış! Münasebetsiz, çünkü söz konusu "test"in ne münasebetle yapıldığı meçhul... "Laila"nın kapılarını "kara çarşaflılar"a da açmasını mı istiyorlar; gönüllerinden "kara çarşaflılar"a bütün kapıların açılmasını mı geçiriyorlar; yoksa amaçları şu yaz gecelerinde biraz gönül eğlendirmek mi? Her neyse, o kadar da önemli bir olay değil... Belli olmaz, belki de hazır "tebdili kıyafet" durumundayken, Akkise'ye filan gitmeyi de akıl ederler. (Bu dileğimiz, "Milliyet TIR'ı" içinde geçerli!) Ancak, Milliyet'in bu komik-gülünç haberinde, gazetecilerin şöyle bir değindikleri önemli bir bilgi yer alıyordu. Şöyle ki: "Kara çarşaflı" ekip "Laila" öncesi Rumelihisarı'ndaki bir lokantaya da uğramış ve ısmarladıkları birer bardak soğuk içecek, birer porsiyon meyve ve patates kızartması karşılığında kendilerinden 33 milyon lira hesap istenmişti. Çok pahalı tabii... Pekiyi niçin bu kadar pahalı? Çünkü, kadınlar "kara çarşaflı" oldukları için grup "Arap turistler" muamelesi görmüş ve sonradan 20 milyona indirilen hesap şişirilmişti. Hatta lokantanın garsonları "Arap" gazetecilere rehberlik rolünü üstlenen turizmciye "Arapları mı koruyorsun?" diye çıkışmayı da ihmal etmemişlerdi. Görüyorsunuz, lokantanın "kara çarşaf"la bir alıp veremediği yok; onun alıp veremediği "Arap turistler"le! Hepimizin bildiği gibi, Milliyet'te okuduğumuz bu hikayenin onlarca, yüzlerce benzeri "misafirperver Türkler"in ülkesinde hemen her gün yaşanıyor... Turistlerin "Arap" olup olmaması da o kadar belirleyici değil. Eğer "yabancı"ysan, yandın ki ne kadar... Pekiyi, ne demek "yabancı"? Lûgat, bu sözcüğü Farsça "yâbân" sözcüğünün karşılığı olarak veriyor; sıfatı "yabâni". Belli ki, sözcük başlangıçtaki anlamıyla "çöl"de, "ıssız yerde" yaşayan ve az biraz "vahşi" olanlar için kullanılmış. Yani, "misafirperver Türkler" açısından Arap, Alman, Fransız, İngiliz farketmez, hepsi üç kuruşluk mal ve hizmetin 13 kuruşa verilerek kazıklanacağı birer "yabân"dan başkası değildir.. "Yabancı" sözcüğünü bu ülkenin insanları kadar sık kullanan bir başka millet herhalde yoktur. "Yabancı dil", "yabancı ideoloji", "yabancı para", "yabancı ülke", "yabancılar", vesaire... "Yabancı" sözcüğü karşısında beslenen bu büyük aşk, bu ülkenin şu "küreselleşen" dünyada kendisini ne derece abartılı olarak merkeze koyduğunun bir delili değil mi? Bir tarafta "biz" varız, diğer tarafta ise "yabancılar"; dünya bu iki kamptan ibaret... Dikkat ederseniz, bir Alman ya da bir Fransız bir Türk'ten "Bir Türk" olarak sözederken, bir Türk, bir Fransız ya da bir Alman'dan (ve tabii diğerlerinden de) "Bir yabancı" diye söz edecektir... Şimdi şu haberi birlikte değerlendirelim: Kültür Bakanlığı bir genelgeyle Türkiye'nin önemli müze ve ören yerlerinde giriş ücretlerinin 1 Ocak 2002'den itibaren turistlerden dolar olarak alınacağını açıklamış. "Turist" dedikleri tabii ki "yabancılar"... Bu arada müze ve ören yerlerine "turistler"in kaç dolar ödeyerek girebileceği de yeniden belirlenmiş. Giriş ücretleri inanılır gibi değil. Elin "yabancı"sı Fransa'da Louvre ve Yunanistan'da Akropol'u 6 dolar ödeyerek gezebilirken, Topkapı'ya 30, Ayasofya'ya 20 dolar ödeyecekmiş. Eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel, bu fiyatlarla turiste müze gezdirmenin neredeyse imkansızlaştırıldığını söylüyor. Yeni uygulamayı haklı olarak turizm acentaları da eleştiriyor. "Yabancılar"ın İstanbul'da Sultanahmet Camii'ni gezmek için ödeyecekleri ücret ise 5 dolarmış. Bu uygulama da çok garip. İbadet yerlerinin ziyareti karşılığında para istenmesi de nereden çıktı? Cami kapısında "ayrımcılık" olacak iş mi? Şimdi; diyelim ki sizin de yolunuz bir "yabancı ülke"ye düştü ve siz de bir müze gezmek istediniz. Müzenin kapısına geldiniz ve gişedeki görevli size hangi ülkenin vatandaşı olduğunuzu sordu ve "Türk" olduğunuzu öğrendi. Böyle bir durumda siz, sadece "yabancı" olduğunuz için o ülkenin vatandaşları için istenen ücretin bilmem kaç katını ödemek durumunda kalınca nasıl bir tepki gösterirsiniz? Bildiğiniz gibi, "yabancı ülkeler"de müzeleri gezen veya alışveriş eden "yabancılar"a yönelik "ayrımcı" fiyat cetveli yok! (Bir Müslüman bir katedrali gezmek istediğinde, kilise görevlisinin "Hey dur! Müslüman'a parasıyla!" diyerek ücret istemesi gibi bir âdet de yok.) İster Türk, isterse Fransız, Amerikalı ve Alman olun; bir Alman müzesini gezerken hepiniz aynı ücreti ödüyorsunuz. Doğrusu da bu değil mi? Türkler'i "yabancı ülkeler"de farklı ücretle metroya bindirip, lokantada farklı fiyatla doyurup, müzelere farklı ücretle soksalar, hep birlikte (hem de haklı olarak) "Yahu bu yabancılar hepten ırkçıymış!" diye ortalığı birbirine katmaz mıyız? Onun için ben diyorum ki, ne "misafirperver Türkler" olarak anılalım, ne de "yabancılar"ı müzede, lokantada ve aklımıza gelen her yerde "kazıklayan" Türkler olarak.... Herkes talip olduğu mal ve hizmete eşit ücreti ödesin... "Eşit" kalmak ve anılmak muhakkak ki en iyisi...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |