T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bugünün dünyasında MGK'ya yer yok

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bugün toplanıyor. Herhalde ekonomide yaşanan krizi de görüşecek, ama kurulun gündeminde bir başka önemli madde daha var: 'Ulusal güvenlik' kavramı... Ulaşan haberlere göre, MGK'nın asker üyeleri, kavramı 'sendrom' olarak sunan başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz'ın konuyu açmasını bekleyecekler, sonra kendi görüşlerini belirteceklermiş...

MGK, sistem içerisine girdiği 1961'ten beri faal olsa bile, bugünkü merkezî konumunu ve ilgi odağı oluşunu Süleyman Demirel ve 28 Şubat'a borçlu. Refahyol koalisyon hükümeti kurulana kadar, MGK, bugün olduğu gibi ayda bir toplanır ve kararlar alırdı; ancak, toplantıların sonucunu kimseler merak etmezdi. Arşivi açın, 1996'ya kadar, MGK toplantılarının, gazetelerde ancak bir paragraflık bir haber değeri bulduğunu göreceksiniz. Aynı dönemde, MGK'dan çıkan tavsiyelerin hükümetlerce uygulanma oranı da sadece yüzde 15'ti. Refahyol'u dengeleyip ipleri eline geçirmeyi kafaya koyduğunda, Cumhurbaşkanı Demirel, mekanizma olarak, MGK'yı kullanmaya başladı.

Gücünün tadına varmış kişi, kurum ve kuruluşları eski durumlarına döndürmek zordur; 28 Şubat'ta kazandığı merkezî konumu bir dizi yasal ve örgütsel düzenlemeyle pekiştirdi MGK. Başbakanlık kriz merkezi yönetmeliği olağanüstü durumlarda icra yetkisini MGK genel sekreterliğine bırakıyor; MGK genel sekreterliği ise, hemen her bakanlığın alternatif yapısını içinde barındıran müthiş bir bürokrasiye sahip. 'Ulusal güvenlik' tartışması, görüldüğü gibi, boşlukta değil böyle bir zeminde boy verdi.

Anayasal bir kurum olmasına rağmen, bugünkü gücüyle MGK, dışarıdan bakana 'gerçek iktidar' olarak görünüyor. Eşit sayıda oy sahibi sivil ve asker üyeler, cumhurbaşkanı başkanlığında toplanıp, ülkeyi ilgilendiren konularda kararlar veriyorlar. Seçilmişlerin egemenliği anlamına gelen 'demokrasi', üyelerinin yarısı atanmışlardan oluşan MGK'nın var olduğu bir düzende, kendini arka koltukta -ve rahatsız- hissediyor. Mesut Yılmaz, bu rahatsızlığı dile getiren ilk kişi değil...

Bu sistemi savunanlar Türkiye'nin kendine özgü şartları olduğu noktasından hareket ediyorlar. Bizim gibi ülkelerde, devlet yönetiminin yalnız başına halkın temsilcilerine bırakılmasının yanlış sonuçlar verebileceği tespiti, bu sistemin devamı için en ciddi gerekçe. Kısa aralar dışında 'olağan' yönetim yüzü görmemiş, krizlerden kriz beğenilen bir ülkede, "Devlet yönetimi sivillere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" görüşü sırıtıyor elbette. Bizdeki biçimiyle devlet yönetimi devleti yönetilemez hale getirdi. Genelkurmay'ın 'ulusal güvenlik' tartışmasına yazılı katkısında "Ekonomi iflâs etmiştir" deniyordu; ekonomiyi bu noktaya getiren süreç içerisinde, MGK'nın önemli bir rolü bulunduğu açık...

Mesut Yılmaz, 'ulusal güvenlik' kavramının, Cumhuriyet öncesi dönemde her türlü yeniliğe karşı kullanıldığını söylediği, "Din elden gidiyor" sloganı gibi 'olumsuz' bir etkisi olduğu görüşünde. Gerçekten de, 'ulusal güvenlik', farklılıklara tahammülü olmayan ve içinden çıkılamayan sorunları alışılmadık yöntemlerle çözme tekliflerine ters bakanların sıkça kullandıkları bir gerekçe; o gerekçe anıldığında akan sular duruyor. 'Ulusal güvenlik' gerekçesini dinlemeyenleri 'vatana ihanet' ile suçlanma tehlikesi bekliyor. Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda, 'ulusal güvenlik' ile ilgili sayısız madde bulunması bu yüzden...

Ekonomik kriz, Türkiye'nin bir parçası olduğu dünyanın ne kadar karmaşık bir ilişkiler yumağı haline dönüştüğünü gözlere soktu. MGK sistemi IMF karşısında çalışmıyor işte. Bugünkü dünyanın kapımıza dayadığı devâsâ sorunlarla, MGK gibi doğası gereği hantal ve sürat-i intikali az yapılarla başetmek asla mümkün değildir. Soğuk Savaş'a ait kurumlar ve siyasî yapıların, yerlerini, bugünün dünyasına uygun yenileriyle değiştirdiği günümüzde, kırmızı kitaplarda kayıtlı 'değişmez' ve 'değiştirilemez' metinlere değil, her sürpriz gelişmeye ânında müdahale edebilecek güçlü iktidarları çıkartacak sivil mekanizmalara ihtiyaç var.

Bugünkü MGK toplantısında 'ulusal güvenlik' kavramı üzerinde fikir beyan edecekler, bakalım, tartışmalarını, "İlk yapmamız gereken, bu tartışmayı yürüttüğümüz kurulu gözden geçirmek olmalı" noktasına kadar vardıracaklar mı?


21 Ağustos 2001
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED