T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Milli güvenlik refleksi

Türkiye'de en çok konuşulan ve gittikçe en az uzlaşılan konuların başında milli güvenlik kavramı gelir. Geniş halk yığınlarından kendini en milli sayan güçlere kadar geniş bir yelpazede konuşuluyor olmasına rağmen, bu kadar farklı anlamların çık(artıl)tığı milli güvenlik konsepti; bir uzlaşmadan çok parçalanmışlığı ifade ediyor.

Her toplumun milli hedefleri, yönelimleri, stratejik hedefleri hatta korku duyduğu düşmanları ve yakınlık duyduğu dost ülkeler/uluslar/kültürler vardır. Bunlar bir günde oluşmazlar. Tarihi hafıza bir toplumun ortak paydasını oluşturur. The Venture of Islam (İslam'ın Serüveni, İz Yay.) gibi muhteşem bir eseri 48 yıllık kısa ömrüne sığdıran Marshall Hodgson, Rethinking World History (Türkçesi, Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek, Yöneliş Yay.) isimli kitabında, Batının oluşturduğu modern dünya tanımının ortaçağ Batı Avrupasının dünya algılamasının bilimsel sunumundan başka bir şey olmadığını belirtirken aynı gerçeğe işaret ediyor. Kaldı ki 'konsept' çerçevesinde tartışılan Avrupa Birliği gibi daha somut oluşumlarda bu tarihi hafıza, ortak medeniyet ve kültür değerleri çok daha belirleyici bir unsur olarak ortaya çıkar. Reel şartlar ve ülke çıkarları farklı politikalar geliştirmeyi gerektirse bile toplumsal hafıza kısa sürede yeniden şekillenmez. Bilakis derin hafıza pratikte atılan adımları biçimlendirir, toplumsal refleks taktik adımlara çeki düzen verir.

Oysa, milli güvenlik tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı şu günlerde kendini gösteren temel eksiklik milli güvenlik refleksi olduğu gözden kaçırılıyor. Milli güvenlik tartışmasını yapan elit kesim başta olmak üzere geniş anlamda, Türkiye'de temel konularda bir ortak/tarihi refleks kaybının yaşandığı apaçık ortada. Bu refleksten mahrum yönetici iradenin Türkiye'yi yarınlara taşıyacak bir hedef çizmesi beklenemez.

Milli güvenlik refleksi dumura uğramış siyaset ehlinin, ya da tüm milliliği kendi bakış açısına/algılayışına indirgeyen, tartışmayı tekeline alma eğilimindeki belli toplumsal ve resmi kesimlerin, toplumu kuşatacak stratejik vizyondan, derinlikten uzak oldukları yaşanan tartışmalarda daha bir belirginleşiyor.

Dünya tarihinin en önemli medeniyet alanlarına yüzlerce yıl hükmetmiş, tüm birikimlerini özümleyerek kendine özgü orijinal bir medeniyet yeşertmeyi başarmış bir toplumun ürettiği "değer"den kopuk seçkinci sınıf ile karşı karşıyayız. Bu zümre, her türlü "oluş"un mümkününü, toplumun kültürel ve tarihi köklerinden kopartılmasında gören bir tür kolonyalist misyoner rolü üslenerek; her türden milli ve güvenlikli olanın berhavası anlamında gelecek bir siyaset tarzına yapışmış görünüyor. Her türden milli/yerli ve bu topluma ait refleksi dumura uğramış, gücünü ilişki içinde girdiği lobilerden alan, demokrasi, modernleşme, ilerleme, insan haklarına saygı, çağdaş dünya gibi bir dizi geçer akçe kavramların ardına sığınmış bir içeriksizlik söz konusu.

Diğer tarafta kendi sınıfından başka tüm toplumsal kesimlere, ideolojik ve sınıfsal olarak aynı seçkinci zümrelere bile, kuşku ile yaklaşan, sadece güvenlik konularını değil attığı her adımın milli refleksi temsil ettiğine inanan bşka bir ayrıcalıklı kesim tartışmaların odağında bulunuyor. Hapsoldukları dar alanlarından (sosyolojik ve ideolojik anlamda) Türkiye'ye ilişkin her konuyu kendi inhisarında görme (en azından psikolojik olarak) alışkanlığındakilerin Türkiye(yi) anlamları/anlamlandırmaları biraz da kendi varlıklarının anlamı ile eşdeğer görme eğiliminde olmaları şaşırtıcı gelmiyor artık.

Aslında, Türkiye bir toplumsal refleks krizi ile karşı karşıyadır. Bu ülkede yaşayanların ayaklarını toprağa sağlam basmalarını sağlayan şey zor zamanlarda toplumsal refleks gösterebilmiş olmasıdır. Bu refleks, bu toplumun; bu topraklarda bir arada bir toplu/m olarak yaşama hakkını ve gereğini sağlayan en önemli meşruiyet kaynağı oldu.

Milli güvenlik konseptinden önce, milli güvenlik refleksi canlı bir toplum olduğumuz içindir ki milli güvenlik içinde idik.

Sorun, toplumsal hafızası ve refleksi canlı olduğu/olması gerektiği düşünülen toplumsal kesimlerin bu refleksi açığa çıkaracak hayatiyete; yani siyasi, entelektüel bir çaba ve öneriye sahip olup olmamalarında yatıyor.


21 Ağustos 2001
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED