YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Toptancı çilingir

Feyza Hepçilingirler, çağdaş Türkçenin öğretmen savunucularından biri. Aynı zamanda öyküler yazmışlığı da var. Teorisiyle, pratiğiyle dilin ve edebiyatın içinde sayılır. Bir roman çalışması yapmakta olduğunu da, belleğim beni yanıltmıyorsa, okumuştum bir yerlerde.

Feyza Hanım 'yazınsal' yapıtlarından çok, 'dil' üstüne yazdığı yazılarla ilgi çekti, 'popülerleşti'. Bu yazıların toplandığı "Türkçe 'off'" epey ilgi görmüştü.

Doğrusu, Feyza Hepçilingirler imzasını taşıyan kitaplardan hiçbirini okumuş değilim. (Bu bir itiraftır!) Dergilerde gördüğüm kimi yazılarını okurken, ülkemizde dil öğretiminin yetersizliğinden doğan, çoğu gülünç yanlışları eleştiren, düzeltmeye çalışan, iyi niyetli bir öğretmen izlenimini edinmiştim.

Aylık kültür ve edebiyat dergisi E'nin nisan sayısında Feyza Hanım'ın "Dilim dilim" köşesini okurken, dilimizi dilim dilim anlamak yerine, eline geçirdiği makasla dilim dilim dilmeye yeltenen bilgiç bir terzi gibi davrandığını düşünmekten kendimi alamadım. Bu yüksekten bakan makastar edâsında, kendisine gösterilen saygının da payı var sanırım. Saygıyı sindirmek hiç de kolay değil.

Yazısının ilk cümlesinde, okullarımızda ad tamlamalarının "dörde ayrılır" diye öğretildiğini, "oysa kaça ayrıldığından önce, ne olduğunun anlaşılması" gerektiğini söylüyor. Feyza Hanım çok haklı. Ama öğretmenlerimizin ad tamlamasının ne olduğunu öğretmeden çeşitlerini öğretmeye geçtiklerini iddia etmek doğru mu? Böyle bir yargıya nasıl ulaştığını anlayana aşk olsun!

Ama Feyza Hanım pek cesur. "Göz-ü-m" sözcüğündeki "ü"nün ilkokuldan beri "kaynaştırma harfi" diye öğretildiğini iddia etmekle kalmıyor, "kaynaştırma" teriminin yanlış olduğunu da söylüyor. Bunu söyleyen ve "kaynaştırma" yerine "yardımcı/koruyucu ses" terimlerini öneren başkaları da var. "Kaynaştırma"ya itiraz edişini temellendirmek için Feyza Hanım'ın öne sürdüğü gerekçe şöyle: "... bu seslerin işlevi, kaynaştırmak değil, tam tersine kaynaştırmamak, sözcüğün kendi sesleriyle ekteki seslerin birbirine kaynamasını önlemek; yan yana bulunmalarına yardımcı olmaktır." Çok tuhaf! Bir zincirin halkaları, baklaları; hem birleştiricidir, hem ayırıcıdır. Bunu tartışma konusu yapmaya, buradan bir haklılık kanıtı çıkarmaya değer mi?

Çocuklarımıza yardımcı ünsüzleri kolayca anımsasınlar diye "yaşasın" sözcüğünün ezberletilmesine de karşı çıkıyor öğretmen hanım. Bu arada 'ezberci' anlayışı da taşlıyor. Bu taşlamanın "Andımız"a, saçma sapan şiirlere de ulaşmasını dilerim. Feyza Hanım'a göre dilimizde yardımcı ünsüzler "y" ile "n"den ibaretmiş. Yazı-s-ı'ndaki "s" yalnızca üçüncü kişi iyelik ekinde görülüyormuş ve sıkı durun: "Bilimde tek örnek, kural koymaya yetmezse dilbilimde de yetmez." imiş! "Demek, üçüncü kişi iyelik eki "-ı, -i" olabildiği gibi "-sı, si" de olur." imiş. (Bu arada -u, -ü ve -su, -sü atlanmış; burnu, gözü, korusu, sürüsü dağınık kalmış!)

"Öteki yaramaz sese "ş"ye gelince, onun yardımcı ses sanılmasına da üleştirme ekleri neden olmuş. "Üç-er, beş-er" sözcüklerindeki "-er" ekinin, "yedi"ye gelince "şer" olması yanıltmış ve aradaki "ş"nin yardımcı ünsüz olduğu sanılmış. Oysa bu da "beş-er" sözcüğünün hecelerine bölünürken "be/şer" diye bölünmesinden kaynaklanan bir yanlış anlama!" imiş. Yaa!

Feyza Hanım'ın "ikişer" ile "altışar"ı atlayıp "yedişer"e sıçrayıvermesini açıklamanın bir yolu var mıdır? Neden "ikişer" ile "altışar" yanıltmıyor da "yedişer" yanıltıyor insanları? (Öğretmene itiraz edilmezmiş! Ad tamlamaları yüzünden, hem de 'kaç kez', 'disiplin cezası' alan öğrenciler olmuş! Bunu da öğreniyoruz. Hepçilingirler'in yazısından. Trajedinin komikleşmesi, komedinin trajikleşmesi ülkemizin yazgısı sanki!)

"İşte açıklıyorum", "O zaman sıra, bir yılan hikâyesine daha çözüm getirmeye geldi" gibisinden ifadelerle "dil kürsüsü"nden vâizelik eyleyen sayın yazar, kaş yapayım derken ne gözler çıkardığının farkında değil. Yargılarını kesin kesin kestirip atarken, dilimizin nice zenginliğini biçtiğini göremiyor. "Ad tamlaması, bir varlığın, kendisinin dışında; ama onunla aitlik, sahiplik ilişkisi kuran bir adla tamamlanmasıdır." demek, "çay bardağı"nı örnek vermek kolay da "İstanbul şehri"ni, "parmak üzümü"nü, "su böreği"ni, "Nisan ayı"nı, hele "güzeller güzeli"ni bu tanımın içine sığdırmak kolay olmasa gerek. "Cam bardak"ın "sıfat tamlaması" olduğunu kanıtlamaya çabalayan yazar, "cam"ın sözlüklerde bundan böyle "ad" değil de "sıfat" olarak gösterilmesini de "buyuracak" mı acaba?

Feyza Hanım toptancılıktan sakınmalı. Toptancılık tehlikli, buyurganlık çirkin. Şımarıklık ise, öğretmenlere değil, çocuklara yakışır.


11 Nisan 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...