Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Kimin cumhurbaşkanı olacağını biliyorum...Çankaya sorunu "tatlıya" bağlanırsa, Türkiye "ileriye doğru" değişecek mi? Örneğin, şu kronik başörtüsü ve 312. madde sorunu çözümlenecek mi? Felsefe ve inanç tercihleri farklı vatandaşları kamu sahasından tard eden 28 Şubat yaptırımları, daha ehven, daha demokratik yasalarla yer değiştirecek mi? Türkiye gibi, "Üçüncü Dünya" standartlarına fit bir ülkede yaşıyorsanız ve tarihiniz gayrıiradi koşulların hazırladığı siyasi fay kırılmalarından geçilmiyorsa, bu soruya vereceğiniz cevap "hayır" olacaktır. Ben de "hayır" diyorum. Hiçbir şey değişmeyecek. Herşey eskisi gibi, hatta eskisinden daha beter olacak. Tarih, bugün, Türkiye'deki siyasi kırılmaların arkasında, mutlak bir dış dinamiğin, daha doğrusu mutlak bir "dış dayatma"nın olduğunu belgeliyor. Örneğin, Türkiye'de "çok partili parlamenter sistem"in ilan edilmesiyle sonuçlanan vetire, İsmet Paşa'nın paşa keyfinin değil, savaş sonrası oluşan "yeni dünya" retoriğinin ürünüdür. Aynı şekilde, 60, 71, 80 ve 97 darbelerinin arkasında, kimilerini "dost" ve "müttefik" bildiğimiz dünya güçlerinin parmağı vardır. Bu artık sır değil. 12 Mart darbesi mağdurlarından İhsan Sabri Çağlayangil'in "Meğer CIA altımızı oymuş" sözü raslantı olmasa gerek. Bundan sonra sorgulanması gereken, asıl, 70'lerin "koğulmuş" Ecevit'ini bir "siyaset fenomeni" olarak ortaya çıkaran gelişmelerin mahiyeti olmalı. O Ecevit ki, "ortanın solu" zagonuna sarıldığı yıllarda ABD'nin, dolayısıyla CIA'in kara listesindeydi. Tahran'daki ABD Büyükelçiliği baskınında ele geçirilen CIA belgelerinde, Şili'nin devrik Başbakanı Allende'ye benzetiliyor; bir sözü bir sözünü tutmayan, dengesiz, güvenilmez, inatçı bir siyaset adamı olarak tanıtılıyordu. Elhak, kendisi de o yıllarda akıbetinin Allende'ye benzemesinden korkuyor, Allende'yle kendi serüveni arasında bazı koşutluklar kuruyordu. Büyük müttefiki "Tokmağı çevirip duvarın öte yanına geçmek"le tehdit eden Ecevit, bunun bedelini zelil bir şekilde Başbakanlık'tan indirilerek ödedi. O yıllarda CHP'ye ve Bülent Ecevit'e yönelik "korumalı sermaye" baskısının, Dünya Bankası'ndan, İMF'den, büyük müttefik ABD'den yönlendirilmediğini kim söyleyebilir? TÜSİAD'ın "paralı ilan"larla başlattığı linç kampanyası, büyük ölçüde dış güçlerin önerisi doğrultusunda yürürlüğe konmuştu. Mümkündür ki, hazret, siyasi yasaklı olarak geçirdiği yedi yılını "özeleştiri"ye ayırdı ve devlet güdümlü solculukla, "devletleştirmeci" ekonominin çıkar yol olmadığını gördü. Bunu da, bir şekilde, mahut odaklara anlattı. Belki de bunun ödülü, yirmi yıl sonra Başbakanlığa gelmesi/getirilmesi? Bilemiyorum... 312. madde gündeme geldiğinde, bir gün, ağzından şöyle bir şey kaçırmıştı hazret: "Aşamadığımız baskı grupları var." Başbakan'ın "aşamadığı" baskı grupları, son üç yıldır siyaset üzerinde ağırlığı/varlığını hissettiren "militer" odaktan başka bir şey olabilir miydi? Hayır... İşbu militer odağın 28 Şubat sürecinde İsrail ve ABD'yle girdiği sıkı-fıkı ilişkilerden sonra bağımsız karar alma refleksini yitirdiği, kimi dost gizli servislerin manipülasyonu doğrultusunda siyaset belirlediği, spekülasyon düzeyinde de olsa, tartışma gündeminde yer aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 312. maddeyle İsrail'in ne ilgisi var diyeceksiniz... Olmaz mı? Çünkü, aranan, "cumhur"a değil, "devlet"e, yani konvansiyona vaziyet edecek bir başkan... Hem konvansiyona vaziyet edecek, hem devleti vatandaşların taleplerinden koruyacak, hem de uluslararası sisteme servis yapacak... Ben böyle birini tanıyorum.
akekec@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|