YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Metro yerine "Zaman Tüneli"ne binelim mi?

Bugün "Zaman Tüneli"ne girip, 4 Mart 1925 gününe dönelim.. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde "Takrir-i Sükûn Kanun Tasarısı" görüşülmektedir..

Kürsüde, Müdafaa-i Milliye Vekili Recep Bey (Peker) konuşuyor.. Zamanın Milli Savunma Bakanı, hükümet adına (Başbakan İsmet Paşa), çeşitli zararlı ve tehdit teşkil eden konular üzerindeki görüşünü açıklıyor..

Özetleyerek ve bugünün Türkçesine çevirerek, hükümetin, "İstanbul Basını" hakkındaki düşüncelerini dinleyelim..

-Muhterem arkadaşlar.. Bugünkü olumsuz görüntünün asıl sebebi, İstanbul Basını'dır.. İstanbul basını, etkisini artırdıktan sonra, bu memleket için hayat kaynağı olan devleti, Yüce Meclisinizi, bütün siyasi teşkilatı ve devletin temel kuvvetlerini oluşturan her müesseseyi, otoriteyi, yalanlarla, çarpıtmalarla, caniyane şekildeki saldırılarla yıpratmıştır. Kimisine midecilik, kimisine tekelcilik, kimisine fenalık ve hatıra gelmeyen bin türlü kötülüğü yükleyerek, ülkede devletin nüfuzu tahrip edilmiştir..

Milli Savunma Bakanı'nın İstanbul basınını değerlendiren bu cümleleri üzerine, Kozan Milletvekili Ali Saip Bey, yerinden "Allah belalarını versin, kahrolsunlar" diye bağırıyor.

Recep Bey, konuşmasına devam ediyor:

-İstanbul basını öyle bir manzara sunmuştur ki, Türkiye'de devlet yoktur, hükûmet yoktur, Meclis yoktur. Bunların hepsi, adi, sefih, midelerinden ve kişisel çıkarlarından başka birşey düşünmeyen bir güruhtur. Hükûmetin ve devletin gücünü belirleyecek bir kanunun görüşülmesi sırasında, İstanbul basını hakkındaki düşüncelerimi açıklamayı tarihi bir görev bildim..

Tarihe biraz ilgi duyanlar bilir..

Doğu'daki "Şeyh Said Ayaklanması" üzerine çıkartılan Takrir-i Sükun Kanunu ile, muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Partisi) kapatılacak, İstanbul'daki muhalif basın da susturulacaktır.

Aradan 75 yıl geçti..

Recep Peker bugün yaşasaydı ve yine hükümet adına konuşma yapmak için TBMM kürsüsüne gelip, "İstanbul Basını"nı ele alsaydı ne derdi?

Hayal edelim..

-Muhterem arkadaşlar.. Bugün İstanbul basını, devletten daha devletçi ve koalisyon iktidarından daha fazla koalisyon iktidarından yanadır.. İstanbul basınının verdiği destek sayesinde, devletin iç ve dış düşman olarak ilan ettiği tüm kesimlere karşı, medyatik kampanyalar açılabilmektedir. Siyaset ve bürokrasideki rüşvet ve kokuşmuşluk söylentilerinin üzerine gidilmemekte, rutin dışı devlet tasarruflarının üzeri örtülmekte, koalisyon içindeki uyumsuzluklar kamuoyuna yansıtılmamaktadır..

Rahmetli milletvekili Ali Saip Bey de, bu konuşmayı dinlerken, herhalde yerinden "Allah onlardan razı olsun" diye bağırırdı..

Ve Recep Bey, devam ederdi..

-İstanbul Basını sayesinde, 28 Şubat hükümetlerinin ekonomik başarısızlıkları örtülmüş ve ekonominin dibe vurması üzerine zorla uygulanan İMF paketi de, bir başka başarı hikayesi gibi sunulmuştur. İstanbul basını sayesinde, banka boşaltanlar itibarlarını korumakta ve irtica tehlikesi, herşeyden daha önemli gösterilmektedir.. İstanbul basınının yardımı ile, Avrupa Birliği'ne ve Kopenhag Kriterlerine ters düşen ne varsa, hepsi ülkenin yüksek çıkarlarının gereği olarak görülmektedir.. Hiç muhalefet etmeyen ve muhalefete muhalefet ederek mesleklerini sürdüren bu meslek sahiplerine şükran duygularımızı seslendirmek, tarihi görevdir..

Nasıl buldunuz "zaman tüneli"ndeki bu yolculuğu?..

Bazan ne ters sonuçlara ulaştırır insanı bu tarih..

1925'teki İstanbul basınına ve 2000'deki İstanbul basınına bakın..

Amma aşama kaydetmişiz!..

ŞAKA

İki arada, bir derede!..

Bu Mesut Yılmaz, Ankara dışına çıkınca, amma da açılıyor..

Kırşehir'e gidince, yine esip gürlemiş.

-312'nci madde kalkmalı, demokratikleşme yapılmalı, falan demiş..

Aynı Mesut Yılmaz, Ankara'ya gelince de, bambaşka konuşuyor.. Örneğin "KHK çıkartılmazsa, çıkartacak birileri gelir" diyor..

Durumu zor.. Bir yanda Anadolu, bir yanda Ankara, bir yanda da Brüksel (veya Kopenhag) var..

TEBESSÜM

Şakir Süter'in "rötarlar" listesi

Akşam'da Şakir Süter "Rötarlı Yönetim"in gecikmelerini ne güzel sıralamıştı:

-Enerji krizi bağıra bağıra, davulla-zurna eşliğinde geldi.

-Ermeni Tasarısı da, enerji krizinden farklı olmayan biçimde, gaflet içinde geldi ve şimdi Türk-Amerikan dostluğunu korumak için çaba harcayacağız.

-Okulların açılma tarihi belliyken, şu anda çok sayıda sınıfın öğretmensiz olduğunu, nasıl açıklayacağız?

-Avrupa Birliği'ne uyum konusundaki maddeler, sanki yeni öğrenilmiş gibi davranılmıyor mu? İdam cezasının kalkması için Apo'nun yakalanması mı gerekiyordu?..

Şakir Süter'in pek güzel sıraladığı bu gecikmeler listesine, bir fıkra ile katkıda bulunalım..

Bir ülkede trenler çok fazla rötar yapıyormuş.. Hemen Batı'dan bir demiryolu uzmanı getirmişler..

Uzman, Ulaştırma Bakanı ile başkentin tren garına gitmiş.. Ellerinde tren seferleri tarifesi, gelecek trenleri beklemeye başlamışlar.

Birazdan, tarifedeki bir tren, tam vaktinde gara gelmiş..

Uzman sormuş:

-Hani gecikme vardı? Bu tren, dakikası dakikasına, tam vaktinde geldi..

Ulaştırma Bakanı, biraz mahçup, izah etmiş:

-Ama bu tren, dün bu saatte bekleniyordu..


25.EYLÜL.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...