YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Hangi şiddet?

Nihayet bunca hengamenin, hercümercin, kaosun ve de sosyal, siyasi ve kültürel şiddetin ortasında, dünyanın en ilkel, en pespaye, en iğrenç yayıncılık anlayışının tepeden tırnağa tüm program türlerine damgasını vurduğu Türk televizyonlarında çocukları hatırlayan birileri çıktı. Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün'ünde bu hafta televizyon programlarındaki şiddet olaylarının, görüntülerinin çocukların dünyasını ne denli alt üst ettiğine dair önemli bir dosya yayınlandı. Dosyayı hazırlayan ve sunan Rıdvan Akar'ın deyişiyle "yayıncılığı reytinge, reytingi de şiddete ve gerilime endeksleyen", hiçbir ilkesi, kuralı ve de kutsalı olmayan ilkel Türk televizyonlarının ve televizyoncularının bizi nasıl en zayıf yerimizden vurdukları; o masum, korumasız, kendi hallerine terkettiğimiz çocuklarımızın ruh dünyalarını nasıl yıktıkları, bilinçaltlarını delik deşik ettikleri gözler önüne serildi. Birand'ı ve Akar'ı bu hayati hatırlatmaları için kutlamak gerekiyor.

Programda uzmanların yaptıkları açıklamalar gerçekten ürkütücüydü. Örneğin Avrupa'da ve Amerika'da bir haber programında ortalama 5 şiddet görüntüsü yer alırken, bizim televizyonlarımızda bu rakam 40-45 civarındaymış. Üstüne üstlük, bu görüntüler bizim televizyonlarımızda üst üste tekrarlanıyor. Bunun televizyon diliyle hiçbir alakası yok. Sadece bu gerçek bile, bizim televizyonlarımızın ne denli ilkel, açgözlü, gözü dönmüş tam anlamıyla "yamyamları" andıran tipler tarafından kontrol edildiğini kanıtlamaya yetiyor. Elbette ki istisnalar var. Ama istisnalar maalesef kaideyi bozmuyor.

Programda uzmanların yaptığı şu açıklamalar vaziyetin vahametini göstermeye yetiyor olsa gerek: 3 ila 17 yaş arasındaki çocuklar, bir yılda 5.590 şiddet, cinayet veya şiddete teşvik eden görüntü seyrediyormuş. 17 yaşına gelinceye kadar bu çocukların seyrettikleri şiddet görüntüsü sayısı 49.590 küsura fırlıyormuş! İki günlük haber programlarında Türkiye'deki tüm televizyonlar toplam 2.229 şiddet görüntüsü yayınlıyormuş! Akıl mantık alacak gibi değil. Üstelik bunlar haber programları! Haber programlarında bu kadar şiddet görüntüsünün ne işi var demeyin! "Yamyamlar", başka türlü ilkelliklerini, bencilliklerini nasıl tatmin edecekler ve ceplerini nasıl dolduracaklar ki!

Programda bir de bir "egzersiz" yayınlandı. Sadece şiddet efekleri içeren filmler gösterildi çocuklara. Ve çocukların bu görüntülerden ne denli tedirgin olduklarını izledik. İnsan sormadan edemiyor: Bu ülkenin sahibi yok mu? Çocuklarımızı bu "yamyamlar"ın ellerine, vicdansızlıklarına, insafsızlıklarına, bencilliklerine nasıl teslim edebiliyoruz? Yöneticilerimiz, yetkililerimiz uyuyor mu?

Ayrıc belli yaşın altındaki çocukların televizyonda gördüklerini gerçek kabul ettikleri, bu şiddet görüntülerini gerçek hayatta uyguladıkları, bu şiddet ve korku sahnelerinin çocukların kişiliklerinde kalıcı olarak yer ettiği, ruh dünyalarını yıktığı gibi ürkütücü gerçekleri düşününce, insanın nutku kesiliyor doğrusu.

Programda verilen bir başka ürkütücü rakam da şuydu: Bugüne kadar dünyada 150 bin çocuk, televizyonlarda ve filmlerde izledikleri şiddet, cinayet ve vahşet görüntülerinin etkisi nedeniyle cinayete kurban gitmiş!

Bu sorun, bizi madalyonun öteki yüzüne, Batı ülkelerindeki uzmanlar arasında çokça yapılan ve halen kesin bir sonuca bağlanmamış konuyla ilgili bir tartışmaya götürüyor: Televizyon çocukların davranışlarını doğrudan etkiliyor mu? Çocukları şiddete, cinayete teşvik ediyor mu? Bu sorulara verilen cevaplar çok net değil. Ama altı çizilen nokta şu: Evet, televizyon, çocukların davranışlarını şu ya da bu şekilde de olsa etkiliyor; ama çocukların şiddete başvurmalarının en önemli nedeni televizyondaki veya filmlerdeki şiddet görüntüleri değil; televizyon, şiddet görüntüleriyle şiddeti meşrulaştırıyor; çocukları da, büyükleri de şiddete karşı duyarsızlaştırıyor ve şiddet, cinayet olaylarının yaşanmasına zemin hazırlıyor; ama asıl sorun, hayatta varolan şiddetin kendisi.

Meselenin püf noktası burası. Hele de Türkiye gibi hayatın her alanına şiddetin hakim olduğu bir ülkede bu sorun daha bir önem arzediyor. Hayattaki şiddetin, yapay gerilim ve kavgaların televizyonlara neden yansıdığının ve de ülkedeki bu kaotik ortam böylece sürdüğü sürece de hayattaki şiddetin de, televizyonlara yansıyan şiddetin de önlenmesinin handiyse imkansız olduğunun çarpıcı bir göstergesi var: Televizyonlardaki haber programlarının başlıkları ülkedeki çok yönlü şiddet ortamının televizyonlara yansımasının kaçınılmaz olduğunu kendiliğinden ele vermeye yetiyor. İşte örnekleri: Ateş Hattı, Mayın Tarlası, Arena, Siyaset Meydanı, Teke Tek vesaire.

Ne yapıp edip televizyonlardaki, medyadaki şiddete ve sürgit şiddet pompalayan "yamyamlar"a dur dememiz gerekiyor elbette. Ancak televizyondaki şiddetten önce, programların başlıklarına bile yansıyan hayattaki şiddeti nasıl önleyebileceğimiz sorunu üzerinde kafa yormamız gerekiyor. Hayattaki şiddeti önleyemediğimiz sürece, televizyondaki, medyadaki şiddeti önleyemeyeceğimizi bilelim.


28 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...