YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Anonimleşen tahakküm...

Geçenlerde bir yerde yemek yerken, inanılmaz kulak tırmalayıcı ve tempolu bir müzik çalıyordu mekanda. Müziği değiştirmesini istediğim lokanta sahibi, öğlen vakitlerinde daha çok satış yapabilmek için böyle bir müzik çaldıklarını söyledi. Öğlen saatlerinde böyle tempolu bir müzik çalındığı zaman, müşteriler daha hızlı yemek yiyerek yeni gelenlere daha çabuk yer açıyorlarmış. Lokanta sahibinin kanaati bu tabii. Herkesin müziğin evrensel dilini sıradan çıkarlarına böylesine bir vahşilikle alet etmesi halinde 'anonim faşizm'in nasıl bir hakimiyet kurabileceğini zihnime kaydederek yemeği yarıda bırakıp çıktım o lokantadan.

Birkaç gün sonra gazeteler, benzer bir habere yer verdiler. İtalyan Psikolog Massimo Cicogna, bir araştırma yapmış. Ve, hangi müzik türünün neyi daha çok sattırdığını 'bulmuş'. Bu araştırmaya göre Latin Müziğinin, özellikle Santana'nın 'Maria Maria' adlı parçasının çok çalındığı marketlerde şarap satışı artıyormuş. Rock müzik ve özellikle Bonjovi'nin 'It's my life' parçası bira satışını, Madonna'nın son single'ı 'Music' kaset satışlarını, rap müzik ise spor malzeme satışlarını olumlu yönde etkiliyormuş. Tabii bu tip çalışmalar genelde popüler kültürdeki kimi çeşitlenmeleri belirlemek için yapılır ve hiçbir zaman 'araştırma'nın ana nesnesi olmadığı gibi, bir ülkenin kültüre bakışının temelini de teşkil etmez, edemez. Gelişmiş her toplum, kültürün ve sanatın evrensel karakterini korumaya özen gösterir, evrensel olanın yerel olanla temasının faydasını ve gerekliliğini bilir gelişmiş toplumlar, ama bunu hiçbir zaman yerel olanın evrensel olan üzerinde açık bir 'hegemonya'ya dönüştürmesine izin vermez...

Çünkü bu denge kaybedilirse, ortaya çıkacak olanın ne kadar vahim ve acımasız olacağını insanlık tecrübesi bütün açıklığıyla göstermektedir. 'Siyasal faşizm'den daha tehlikeli bir faşizm çıkar ortaya. Siyasal faşizmin yıllar süren mühendislik faaliyetleriyle elde edemediği kadar 'anonim bir ruh hali' bireyleri sarmalayarak, toplumun bütün evrensel değerlerle bağını paramparça edebilir. Bunun açık neticesi de modern toplum hayatının sürdürülemez bir evreye girmesidir. O nedenle pop-kültürün 'doğal üretimi' ve 'doğal zemini' ile evrensel değerlerin 'düzenleyici', 'yükseltici' işlevi arasındaki dengenin korunması, yüksek bir toplum tasavvuruna sahip aydınlar tarafından sürekli izlenir.

Bu tip gelişmiş toplumların medyası da bu dengenin gözetilmesi gerektiğini, pop-kültürün tüketilmesinin doğallığı ile bunun toplumun tek veya güçlü kural koyucusu haline gelmesi arasındaki sınırın iyi çizilmesi gerektiğini 'bilince' dönüştürür. Eğer bu bilinç zedelenirse, pop-kültürün, kültür üretimini de haber alma hakkını da 'acımasız bir yıkıcılıkla' ve 'kendiliğinden' toprak altına çekeceğini bilir. Pop-kültürün özel hayata dönük bitmez tükenmez iştahına bu bilinçle sınır çekilir ve 'ölüm', 'hüzün', 'aşk' gibi kavramların dışavurumu olan sanatın 'kitlesel histeri'ye teslim edilmemesinin etiği bu şekilde titizlikle korunur. Medya o yüzden saygınlık kazanır ve 'dördüncü kuvvet' olarak, insanlık tecrübesinin ürettiği en yüksek toplum anlayışının güvenilir kurumlarından biri olur.

Bu ülkedeki medyanın bu etikten ve dolayısıyla saygınlıktan niye uzak olduğunu en iyi Adnan Çoker ile Hülya Avşar arasındaki tartışmanın 'sunum biçimi' yansıtmaktadır... Modern sanatın ustası ile pop-kültürün starı arasındaki tartışmayı, medya, bir tür pop-kültür yıkıcılığına çanak tutacak şekilde ve evrensel olana saldırı tarzında 'sevk ve idare etmeyi' habercilik olarak inşa etti. Ortada yıkıcı olanın 'anonimleşmesinin', 'anonimleşme' yoluyla evrensel olan üzerinde hegemonya kurmasının açık bir örneği varken, olayın üzerinden günler geçtikten sonra bile Hülya Avşar'ın hakaretlerle dolu basın toplantısı sürekli gündemleştirilirken, bu ülke sanatının büyük ismi Adnan Çoker'i destekleyen ressamların seslerinin duyurulmaması, konuyu Avşar ve Çoker arasında bir tartışma olmaktan çoktan çıkararak, medya eliyle 'pop-faşizm'in bir örneği haline getirmiştir. Medya bu konuda haber yaparken, Avşar ya da Çoker hattında bir değerlendirme yapmaktan ziyade, sözde burjuva koleksiyonerlerin, hocaların hocası bir ressamı salondan çıkartmaya cüret edebilen yıkıcılığını 'anonimleştirme' gayretine soyunmuştur.

Tehlikeli olan budur... Pop-kültürün doğallığı ve gerekliliği değil, pop-kültür üzerinden kotarılmaya çalışılan 'yıkıcılığın' üreme ve sirayet etme kabiliyetidir ürkütücü olan. Medya bunu yapar ve anonim bir ruh haline gelmesini teşvik ederse, Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, '21. Yüzyılda Polis Eğitimi Sempozyumu'nda çıkar ve işkenceyi ve işkencecileri doğal gösteren şu sözleri söyler: 'sporcu bazen nasıl doping yaparsa, kolluk unsurları da doping yapar. İşkenceci polisler aslında kötü adamlar değil, bunlar sadece dopingci'.

Bir ülkenin medyasının kültür adamlarına dönük yıkıcılığı 'anonimleştirme' gayretinin, o ülkeye nasıl bir 'düzen' anlayışı olarak döneceğini daha fazla anlatmaya gerek var mı?


28 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...