Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Türkiye'de siyasetin kilitlendiği dönem!.Politikacı veya gazeteci değilseniz veya bir banka boşaltma operasyonuna doğrudan ya da dolaylı biçimde karışmadı iseniz, "siyaset", sizin günlük konuşmalarınızda çok az yer tutar.. Ankara'da hangi koltuğu, kim kiminle anlaşarak paylaşmış, bundan size ne? Süleyman Demirel'in yıldızı yeniden parlamış veya iyice sönmüş, bu sizi ilgilendirmez ki.. Neticede, Banu Alkan üzerine geyik muhabbeti yapmak, Rahşan Ecevit hakkında konuşmaktan daha çekicidir.. Ama yine biliyoruz ki, "siyaset", hepimizin hayatına, refahına, özgürlüğüne ve gelişmeye, doğrudan bağlıdır, ilişkilidir.. "Vizyon" sahibi bir lider, bir de "icra gücü"nü etkili kullanmayı bilirse, toplumların gelişmişlik düzeyi topyekûn tırmanır.. Her alanda çağ atlanır.. Ülke, bürokratik durgunluktan kurtulur.. Toplumun refahı ile birlikte, politikanın itibarı da artar.. Şu anda, Türkiye bu noktadan "oldukça" uzakta.. Türkiye'de "üçlü bir koalisyon" değil, "üç başlı bir iktidar" var.. Bülent Ecevit'i, Devlet Bahçeli'yi ve Mesut Yılmaz'ı bir arada tutan bir "ortak hedef", bir "misyon", bir "yarına dönük heyecan" yok.. Sadece "iktidarda bulunmak" ve "istikrar" adına, bu "üçlü iktidar" devam ediyor.. Birbirlerinden, çok temel anlayış farklarıyla ayrılıyorlar.. Birinin "ak" diye gördüğü olgular, diğeri için "kara" oluyor.. Ve bu üçlü iktidarı, başarıları değil, "medyanın çıkar karşılıklı desteği" ve "muhalefetin yokluğu", ayakta tutuyor.. İktidar gerçekten çok başarısız.. "Af"fı sakız edip çiğnediler, cezaevleri kaynayan kazan haline dönüştü.. Bir "Türk-Yunan uzlaşması"nı ayakta tutamadılar.. Şimdi Kıbrıs'tan Avrupa Birliği'ne uzanan her konuda, Türkiye'nin Batı'ya giden yolunda "Atina engeli" yine var.. Ne "Güneydoğu"ya bir sosyo-politik çözüm üretebildiler, ne de "laiklik" konusunu, demokratik-sivil bir anlayışa oturtabildiler.. İMF güdümlü programlar ve bütçeler, ekonominin kanını kuruttu.. Resmi enflasyon rakamları ile gerçek hayat pahalılığı arasındaki farkı, sabit gelirliler, ezilerek ödüyor.. Buna karşı, devleti küçültemiyorlar.. Yıllanmış "Ermeni Tasarısı"nın, Amerikan Kongresi'ne yeniden gelmesi bile, bu iktidar tarafından "sürpriz gelişme" gibi karşılandı.. Neredeyse, "stratejik müttefik" Amerika ile, bütün ipler kopartılıyordu.. Yetmezmiş gibi, Ecevit ve Yılmaz'ın iktidar ortağı olduğu dönemlerde oluşan "banka boşaltmaları" operasyonları da gündemde.. Belli ki, iktidarlar da, medya da, banka boşaltmalarını, sessizce izlemişler.. Murakıp raporları, hasır-altı edilmiş.. Gelişmiş bir demokraside, bu tür tabloların yapımcısı olan iktidarlar sallanır.. Yeni iktidar arayışları başlar.. Ama bu telaffuz bile edilmiyor.. Birincisi medya, göbeğinden bağımlı iktidarlara ve Ankara'ya.. Medya, olmayan muhalefete muhalefet ederek ve iktidar sahiplerini pohpohlayarak, kendi mali bağımlılığının gereğini yapıyor.. Böyle olmasa, ülkenin en büyük tirajlı gazetesinde, bunca uğursuzluk ve soygunculuk üzerinde ve mesela "Egebank boşaltılması" konuşulurken, o geri zekalı saldırı yazıları ile tetikçilik yaptırılıp, hedef saptırılır mıydı? Muhalefet partileri ise, yoklukla ve kafa karışıklığı ile malul.. Bırakın iktidara alternatif olmayı.. Henüz "birlik içinde var olmayı" tartışacak noktada değiller.. Bakalım bu durum ne kadar devam edecek? ŞAKA
Hasta değil bağımlı!.
Mesut Yılmaz haksızlık etmiş.. Aralarında Emincik'in de bulunduğu bir grup hakkında "hastalıkla malul" şeklinde değerlendirme yapmış.. Emincik'in maluliyeti, "hastalık" değil "suskunluk". Boşaltılan "İnter-Bank"ın paraları ile kendisine maaş bağlandığı için, bazı konulara giremiyor.. Yazık Eminciğe.. O, Cavit Çağlar bağımlısı.. Hasta falan değil.. TEMİZEL
Güven ve güvensizlik birarada..
Kamuoyunda, "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu" Başkanı Zekeriya Temizel'e karşı müthiş bir güven duygusu var.. Bunu, her çevreden yetkili ve ilgili kişilerle konuştuğunuz zaman, hissediyorsunuz.. Ama aynı şekilde, kamuoyunda, Zekeriya Temizel'e karşı beslenen güven duygusunu da gölgede bırakan bir "güvensizlik" var.. Hemen herkes, "boşaltılan bankalar operasyonu"nun da, geçmişteki benzerleri gibi, bir noktada duracağını düşünüyor.. Yaygın inanç şöyle ifade ediliyor.. - Böyle gelmiş, böyle gider!. - Örneğin, boşaltılmış ve el koyulmuş diğer bankalar konusunda ne yapılabildi ki?. - Veya, başka boşaltılmış bankalar da var mı? - Ya da, bunca yaşanmış olaydan sonra, "iyi-kötü" banka ayırımı yapılmadan, 100 milyara kadar olan tüm mevduatın, devlet tarafından sigorta edilmesi, ne kadar adil ve doğru? - Yahut, kamu bankaları, haksız yere kimleri, kredi ile ve mektupla fonladı? Bu sorular, güvensizliği artırıyor.
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|