YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Yersiz hiddet

Bazıları ne kadar aksini iddia ederlerse etsinler, sanıldığı kadar cesur, gözü kara biri değilim ben; sınırlarımı bilirim, Don Kişot'luk hevesim ise hiç yoktur... Neye karşı mücadele ettiğimi, mücadele şartlarını önceden hesap eder, tartışmalara öyle girerim... Herkes kadar korkak, herkes kadar çekingenimdir...

Bunu itirafın hiçbir anlamı olmadığını biliyorum, ama hemen başta belirtmeden edemeyeceğim: Çekindiğim kişilerden biri Uğur Dündar'dır. Geçmişte, ele aldığı konulara veya yöntemlere 'etik kaygılarla' itiraz etmeye kalktığımda, ya kendisinin, ya da döneme göre değişebilen yanındakilerden birinin hedefi olduğumu unutamam...

Bunları yazmanın sebebi, Star'da koskoca bir yazıyı bana ayırması Uğur Dündar'ın... Son yazılarımda kendisini ima ettiğim kanısına kapılmış ünlü televizyoncu, hiddetlenmiş ve hiddetini gazete sayfalarına da taşımış... Çok şaşırdım.

Şaşırmanın sebebi, onu rahatsız eden yazılarımı baştan sona bir kaç kez okuduğum halde neden alındığını anlamakta zorlanmam... Adı geçmiyor yazılarda; dahası, onu çağrıştaracak herhangi bir sıfat, ima veya telmih de yok... Ancak, o, "Anlatılan benim, bunu iddia eden alçaktır" üslubuyla konuya yaklaşıyor. Ben şaşırmayayım da kim şaşırsın...

Konuyu biliyorsunuz: Emin Çölaşan'ın açtığı "Egebank'tan 1 milyon dolar rüşvet alan gazeteci" tartışması sırasında, bir de "Bir haberi örtbas etmek için 7 milyon dolar talep ettiği" ileri sürülen bir gazeteciden söz edilmişti. Akşam gazetesi yazarı Yalçın Pekşen, "Çok çok çok ünlü" olduğunu söylediği bir işadamına atfen, "Çok çok çok ünlü" dediği bir gazetecinin bu macerasını yazdı. "1 milyon alan gazeteci" ile kendisine anlatılan "7 milyon alan gazeteci" arasında bağ kuruyordu Yalçın Pekşen; oysa, sonunda, ikisinin farklı kişiler olduğu anlaşıldı.

Ben de, bir kaç yıl önce, geniş bir dâvetli kitlesi önünde anlatılan benzeri bir olayı gündeme getirdim. Ben de, duyduğumda hemen itiraz ettiğim iddiayı, işadamının ve gazetecinin adını anmaksızın, buraya aktardım...

Adları açıkça yazamaz mıydım? Yazabilirdim elbette, ama bu şık bir davranış olmazdı. En basit sebeple şundan: Yıllar önce, karşılaştıkları rahatsız edici muamelenin sıcaklığıyla konuyu kalabalıklar önünde dile getirmekten çekinmeyen işadamı, bugün farklı mülâhazalara sahip olabilir, konunun unutulmasını tercih edebilirdi... İşadamı isterse kendiliğinden öne atılıp söylediklerine bugün de sahip çıkabilir elbette; ancak onun geçmiş sözlerinden hareketle, ad vererek bir gazeteciyi suçlamayı ben asla düşünemezdim...

Uğur Dündar'ın rahatsız olmasını, anlatılanları kendisiyle irtibatlandırmasını getiren ne olabilir? "Çok çok çok ünlü bir gazeteci" sıfatının en çok kendisine yakıştığını düşünebilir belki; ancak o sıfatı kullanan ben değilim... Yalçın Pekşen'in Akşam'da yazdığı yazıda var o sıfat ve kim olduğunu gerçekten merak ettiğim o gazeteci hakkında yazdıklarını aynen nakletme duyarlılığım sebebiyle Kulis'te tekrarladım... Bunun dışında, herhangi bir kişinin "Orada anlatılan benim" diyebileceği, ya da "Kastedilen kişi şu" denilmeye yarayacak bir ipucu bulunmuyor benim yazılarımda...

Esasen o yazıları yazmamın sebebi, Akşam gibi geniş yığınlara ulaşan bir yayın organında dile getirilmiş bir iddianın üzerine gidilmemesinin bugün karşılaştığımız türden bir soruna yol açacağı endişesiydi... Öyle ya; 'kirlenmiş medya' iddialarının uluorta konuşulduğu bir ortamda, 'sus payı' olarak milyonlarca dolar talep edebilen birinin varlığının öğrenilmiş olması, üzerine gidilmezse, pek çok kişiye yapıştırılabilecek bir şâibe olarak ortada kalır... Benim arzum, Akşam yazarının ilk ağızdan dinlediğini söylediği o iddiaya bir isim kazandırarak başkalarını şâibeden kurtarmak...

Buraya kadarını anlıyorum da, anlamadığım bir nokta kalıyor: Star'da Uğur Dündar, Hürriyet'ten Emin Çalışan ile aynı gün konuyu ele alırken "Olayı örtbas etmek amacıyla para talep eden gazeteci" iddiasını ilk dile getirenin Yalçın Pekşen olduğunu görmezden geliyor... Oysa, ilk yapılması gereken, benim gibi, Pekşen'e dönüp, ısrarla, "Kim bu gazeteci?" diye sormak olmalıydı... Dündar ve Çölaşan o kişiyi merak etmiyor olamaz...

Böyle tartışmaların faydasızlığını bilecek durumdayım; eğer tartışmaya katılanların birbirleri hakkında ne düşündüklerini öğrenmeyi fayda saymazsanız... Anlayamadığım bir şey de, yazısında, benimle görüşmek istediğini, benimse telefonuna çıkmadığını belirtmiş, oysa Uğur Dündar beni hiç aramadı...

Herkes kadar pimpirik, herkes kadar cesur bir insanım; doğal olarak medyamızın en cerbezeli iki kaleminin yazılarına konu olmak beni tedirgin ediyor. Ancak esas korkum, böylesine ciddi iddiaların söz konusu edildiği günümüzde, 'gazeteci' kılığında gezen birinin, "Susması karşığı 7 milyon dolar talep ettiği" iddiasının rafa kaldırılmasıdır... Böyle bir ihtimalin, en az benim kadar, bütün bu tartışmaları ifşaatıyla başlatan Emin Çölaşan'ı da tedirgin etmesi gerektiğine inanıyorum...

Gelin, hep beraber, kendi açtığı tartışmayı, "Ben zaten inanmamıştım" diyerek kapatmak isteyen Yalçın Pekşen'e, o gazetecinin kim olduğunu açıklaması için ricada bulunalım... Bu hepimizin yararına...


18 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...