Türkiye'nin birikimi... | ||
|
SağıristanGeçen gün, takdir ettiğim bir meslektaşı okurken fark ettim ilk önce, sonra kuşkularım derinleşti: Son yıllarda yaşadıklarımız, galiba, Türkiye'yi bir sağıristana çevirdi. Ağzı olanın konuştuğu, ancak kimsenin kimseyi duymadığı bir ülke burası... Meslektaş, biraz da bıyık altı müztehzi bir ifadeyle, "Yeni Evrensel gazetesi de o meşhur 312. maddenin hışmıyla 10 gün kapatıldı. Bilmem sizi ilgilendirir mi? Ancak, herhalde, Erbakan söz konusu olduğunda 'demokratlık' duyarlığı ortaya çıkanları ilgilendiriyor olmalı" diye yazmış... Evrensel'in yayını bir süreliğine engellendiğinde, kendi hesabıma konuşayım, konuyu burada ele almadığım doğrudur; ancak bu ihmalimin o yazarın yüklediği anlamları hak etmediği kanaatindeyim. Çünkü ben, Türkiye'yi, gazeteciler arasında ayırım yapılan, gazetelerin kolayca kapatılabildiği bugünkü ortama sokan sürecin bütününe karşı çıkıyorum. Bir süreden beri, çalıştıkları medya grupları içinde 'aykırı' duruşu temsil eden yazarlardan bazısının ciddi bir dönüşüm geçirdikleri görülüyor. Akıntıya karşı kürek çekmekten yorgun düşmüş bir halleri var. Ülke üzerine abanan acımasız süreç bir türlü sona ermeyince, 'aykırı' olmanın kendilerini de vurabileceği endişesini mi taşıyorlar acaba? Onları fazla haksız bulduğum sanılmasın; bugün Türk medyasında 'aykırı' olmanın ağır bir bedeli var: Bir çok meslektaş, sırf akıntıyla birlikte hareket etmedikleri için, zorluklarla karşı karşıyalar; 'işbirlikçi' olmak ise prim yapıyor. Beyinlerini ve kalemlerini güce kiralayanların keyifleri gıcır bugün; emrine girdikleri odaklara göre tavır belirledikleri için kafaları da rahat. Basını basınla kuşatma harekâtı da meyvelerini veriyor. Şu son günlerin 'medyatik' olayı Türk-Yunan gazetecileri diyalog toplantısını ele alalım... Türk ve Yunan gazetecilerin aynı salonda bulunmaları, iki ülke arasındaki dikenli konuları açıklıkla konuşmaları güzel; gazeteci bağnazlıktan uzak olmak zorunda. Bu açıdan, çeşitli gazetelerden meslektaşların Yunanlı gazetecilerle biraraya gelmesini, daha önce benzeri toplantılara katılmış bir gazeteci olarak, 'olumlu' bir gelişme sayıyorum. Ancak, etkinliği düzenleyenlerin, dâvetli gazetecileri seçerken, Yunan tarafı için gösterdikleri hoşgörüyü gözardı ettiklerini görmemek elde değil. Şu hüküm asla abartılı bulunmamalı: Yunan gazetecilerle biraraya gelen Türk gazeteciler, kendileri gibi düşünmeyen Türk gazetecilerle biraraya gelmemeye özen gösteriyorlar... Sistemin hedef seçtiği bir İslâmî cemaatle ilgili özel sayı yayımlayan bir dergide yazılanları okurken, 'aykırı' olmaktan kaçmadığını bildiğim bir yazarın, o cemaatin tavrına kulak verilmemesi için kullandığı gerekçe dikkatimi çekti. Cemaati savunanlar, son saldırıları başlatan bir televizyon haber sunucusunun 'sol eylemci' geçmişini kurcalamışlar; yazar, "Azgın bir komünizm düşmanlığıyla paçayı kurtarmaya çalışmak" olarak değerlendiriyor o tavrı... Tavırda rahatsız edici bir taraf olduğu benim de kabulüm; ancak yapılanı, insafsızca bir saldırıyı savuşturabilmek için 'son çare' olarak görmek yerine toptan bir mahkum edişin gerekçesi saymak? Türkiye'ye 'Sağıristan' deyişim bu yüzden... Yolu geçmişte solla kesişmemiş herkesi kuşkulu bulan bir 'entellektüel iklim' var Türkiye'de; fikir ifade eden, siyaset yapan kişi o iklimin 'olumlu' bakmadığı bir görüşle irtibatlıysa, o, ne kadar evrim geçirirse geçirsin, 'karşı' olarak sunulabiliyor. Üniversiteleri 'çağdışı bir ideolojinin fideliğine' çeviren zihniyete demokrasi adına karşı çıkan bir siyaset adamı, geçmişte 'İslâmî' iddialı bir dergiye -bugünkü duruşunun filizlerini taşıyan- katkılarda bulunduğu için karalanabiliyor. 'Siyaseten doğru' kabul edilmek için, din ve milliyet gibi toplumla ortak payda teşkil eden konularda 'aykırı' olmak şart günümüz Türkiyesi'nde... Bunun yeni bir 'durum' olmadığını biliyorum elbette; ancak, geniş kitlelerin uğradığı baskılar ve anti-demokratik uygulamalar karşısında sessiz kalanların, yüreklerini rahatlatmak için, basit jest eksikliklerini bahane olarak kullanmaları yine de rahatsız edici... Tamam, Evrensel'in kapatılmasını sıcağı sıcağına kınamadığım için ben suçluyum; ancak bir bilim insanı olan Dr. Alev Erkilet-Başer'in doktora tezi yüzünden üniversitesiyle ilişkisi kesildi, beni eleştirenin Nazi Almanyası'na yakışır bu tavra itirazını okuduğumu da hatırlamıyorum... Sağırların konuşmasına diyalog denmez.
fkoru@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|