Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Su ısınıyor...Başbakan Bülent Ecevit'in "Dümeye kimin bastığını biliyorum, ama söyleyemem" dediğini duyunca beni öyle bir gülme krizi tuttu ki, görmeliydiniz. Devlet büyüklerinin ağzından çıkan her sözün ihtirama lâyık olduğu belletilerek büyütülmüşlerdenim, Ecevit isminin en fazla tedavülde olduğu günleri gençlik çağı olarak yaşamışım, ama yine de başbakanın sözlerine katıla katıla gülmekten kendimi alamadım. Başbakan ya 'düğme' ile neyin kastedildiğini bilmiyor, ya da iddia ettiğinin aksine hiçbir şeyden haberdar değil... Çünkü, "Düğmeye basıldı" diyenler, sonunda kendisini başbakanlık koltuğundan edecek mekanizmanın devreye girdiğini düşünüyorlar... Bazılarının ağzındaki o sözün düz Türkçesi şu: "Düğmeye basıldı, Ecevit başbakanlıktan gidiyor..." Eğer gerçekten düğmeye kimin bastığını biliyorsa bilgisini bizlerle paylaşmasının tam zamanı; yoksa bir vâdeye kalmaz, söyleyeceklerini dinleyen olmayacak... Bir süreden beri Ankara'da her köşe başında bir senaryo yazılıyor ve bütün senaryoların ortak karakteri Bülent Ecevit... Kahve falına bakanlar telvelerde görevden uzaklaşma görüyorlar da, bunun yalnız başına bir gidiş mi, yoksa hükümetiyle birlikte görevi bırakış mı olduğunda ihtilâflılar... Bir soru da şu: Konu Ecevit'in partisinden mülâyim bir milletvekilinin yerini almasıyla mı çözülecek, yoksa geniş bir ara seçimle MHP'yi birinci parti, Devlet Bahçeli'yi başbakan yapacak köklü bir gelişme mi beklenmeli? Türk sanayici ve işadamlarının en dişlilerinden oluşan TÜSİAD her yıl bu zamanlarda Ankara'da bir toplantı yapar; toplantının amacı hükümetle ve Meclis'le işadamları arasında güven tazelemektir... Yaklaşık bir ay öncesinden hükümete sempati taarruzları başlatır TÜSİAD ve son gün verilen mesajlarla piyasaların tereddütleri gelecek bir yıl için giderilir... Toplantıdan önceki resepsiyona her partiden siyasiler katılır, ülkemizin öndegelen işadamlarıyla poz verirler... TÜSİAD bu yıl kötü moralle toplandı Ankara'da. Başkan Erkut Yücaoğlu, bir ay kadar önce, sempati taarruzunu, "Geçmişten farklı olarak, artık on yıl ilerimizi görüyoruz" cümlesiyle başlatmıştı. Patlayan finansal kriz ve ekonomik anemi, o lâfı pahalıya mal etti Yücaoğlu'na. TÜSİAD'ın öngelenleri, Ankara'da, hükümeti topa tuttular... 250 kadar üyesi bulunan, ülke cirosunun yarıdan fazlasına hükmeden TÜSİAD'çıların en fazla merak ettiği konuyu size ben söyleyeyim: "Ecevit ne zaman emekli oluyor?" İş çevrelerinde 65 yaşına geleni, daha yıllarca hizmet edebileceğine inansalar da, apartopar emekli ediyorlar; bir çok kişi Ecevit'in emeklilik çağının geçtiği görüşünde... Ecevit'i siyasetten emekli etmenin bir kaç yolu var. En câzip geleni, 70-80 milletvekilliği için yapılacak bir ara seçimde MHP'nin sandalye sayısının hükümet kompozisyonunu değiştirecek kadar artması; ancak FP dâvâsından kapsamlı bir siyasi yasaklılar listesi çıkmasına fazla ihtimal vermiyor bu hesabı yapanlar... Yine de gözleri Anayasa Mahkemesi'nde... Ellerinden gelse kendileri düğmeye basacaklar da, çaresizlik içerisinde "Kim basabilir?" sorusuna cevap arıyorlar... Sanılanın aksine, onların bu niyetini çözecek kadar düşünme kapasitesi var Ecevit'in; o da bir yandan Anayasa Mahkemesi'nde "FP kapatılmasın veya çok sayıda siyasi yasaklı olmasın" yolunda kesif bir lobi faaliyeti yürütüyor, bir yandan da MHP'nin iç dayanışmasını zaafa uğratan gelişmeleri keyifle izliyor... Bülent Bey'in değişik bir mizah anlayışı var... Oysa, 'düğme' ile oynayanlar ciddi adamlar; kafalarını Ecevit'in başbakanlık koltuğunu boşaltmasına taktıkları için manevralarını sürdürüyorlar... Bir köşeye kulağımı verdim, "Hükümet hiçbir konuya hâkim değil, sebep de başbakan" cümlesini duydum... Üzerinde ittifak edilen ve bir süre sonra düğmeye basıldığında olayların dayatacağı formül şu mu acaba: Ecevit'in ikna (bu noktada kulağıma 'rapor' diye bir sözcük çalındı, ama kast edilen ne raporudur çıkartamadım) yoluyla görevini bırakması üzerine, Hüsamettin Özkan'la uyumlu çalışabilecek ve etrafa 'geçici olduğu' hissini verecek mülâyim bir DSP'li milletvekilinin başbakanlığa getirilmesi... Burada bir kaç 'kilit' özellik var, en başta geleni Hüsamettin Özkan'ın bugünkü konumunu sürdürmesi... Her devirde 'şeytan tüylü' bir veya bir kaç politikacı bulunur Ankara'da; son zamanlarda herkesin sevgilisi Hüsamettin Özkan... Dara düşen bankacılar onun kapısını çalıyor, hükümet ortakları kendisini seviyor, muhalefet için tek kanal o, güç odaklarının da gözbebeği... "Ecevit sonrasına acısız sancısız geçiş" süreci onun ismi etrafında şekilleneceğe benziyor... Peki vâde? Her köşede duyduğum iki sözcük var: "Bayram sonrası..." Böyle bir ortamda, Bülent Bey'in "Düğmeye basanı biliyorum, ama söylemem" dediğini duyunca gayrı ihtiyari gülmemi, lâfın üzerinde düşününce kopçaları iyice koyvermemi herhalde yadırgamamışsınızdır... Hani Amerikan filmlerinde, papaz, çiftleri evlendirmeden önce topluluğa dönüp evliliğe engel bir hal olduğunu bilenlerin konuşmasını ister ve sonra, "Ya şimdi konuşun, ya da ebediyyen susun" der ya, ben de, işiteceğini bilsem, Bülent Ecevit'e, aynı tonda seslenmek isterdim: "Konuşmanın şimdi tam sırası, yoksa vakit geç olacak..."
tkivanc@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|