Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Cumhurbaşkanı'nın "duruşu" ve hükümetin "pozisyonu"...Hazırlanan yasaya veto gelmesinin ardından 'bir daha bir yıl sonra ancak gündeme gelir' diyen Başbakan'ın, bu sözünün üzerinden hatırı sayılır bir zaman geçmeden, ortaklarıyla toplanarak yasayı aynen Cumhurbaşkanı'na gönderme kararı alması neyin işareti? Bir kere daha hükümetin kendi 'siyasal pozisyonu' ile Cumhurbaşkanı'nın 'siyasal duruşu' arasında temel bir çelişki kurguladığının işareti herhalde. Bir kurgu değil aslında bu çelişki, hükümet, varolan bu çelişkinin bu kadar 'çıplaklaşmasından' rahatsız oluyor belli ki. Hükümete gelmek adına 'siyaset hakları'nın tümünden vazgeçen üç partinin oluşturduğu bir hükümet bu. Siyaset yapma haklarından vazgeçmelerinin sonucu olarak elde ettikleri bu pozisyonun böylesine hiçe sayılmasından rahatsız oluyor ve gerçekçi devlet yönetimi adına ortaya gelen her uygulamayı 'hükümet etme' kavramına yakıştırılamayacak bir duygusallıkla ele alıyor koalisyon partileri. Yoksa ilk tepkisi Af Yasası'nın bir yıldan önce Meclis'e gelmeyeceği yönünde olan Başbakan, bu sözünü hemen bir kenara koyup bayramdan önce Cumhurbaşkanı'nın vetosunu tersyüz etme anlamına gelecek bir uygulamayı başlatır mıydı? Önce 'Demirel seçilmezse kriz olur' diyen Başbakan Ecevit, ardından, Cumhurbaşkanı Sezer'in memurların işten atılmalarını kolaylaştıracak kararnameyi imzalamaması halinde 'devlet krizi' çıkacağını söyledi. Bütün bu aşamalar boyunca ise hükümetin hem öznesi hem de nesnesi olduğu krizlerin dolayımından çıkmakla uğraştı durdu Türkiye. Sürekli kriz uyarısı yapan ama bizzat kendisi 'kriz makinesi'ne dönüşen bir hükümetin neye hakim olduğu ve neyi nasıl yönettiği giderek belirsizleşiyor. Bir ülkenin neredeyse bütün hukukçularının yanlış olduğunda ittifak ettiği bir af yasasını çıkarabildi bu hükümet. Cumhurbaşkanı'nın vetosunun hukuk çevrelerinde yarattığı olumlu izlenime ve kamu vicdanının Cumhurbaşkanı'nın arkasına birikmiş olmasına bakmaksızın yasayı aynen geçirmeye çalışıyor şimdi de. Peki bu hükümet, hukuk çevrelerinin ve kamuoyunun eğilimlerini dikkate almakla mükellef saymıyorsa kendini, 'siyasal meşruiyet'ini nereden aldığını düşünüyor? Basit. Siyasete balans ayarı yapan sürecin doğurduğu bir yapı bu hükümet yapısı, bu nedenle de siyasete balans ayarı yapılması suretiyle siyasal alanın daraltılması ve 'siyasetsizleşme'nin yerleşikleştirilmesi sürecinin dışında hiçbir zeminde 'siyasal meşruiyet' kaygısı gütmüyor. Bunun açık anlamı da hükümetin bizzat 'siyaset'in içerimlerinin dışında bir yere düştüğüdür. Bu durum da demokrasiden başka herşeye işaret eder... Evet, hükümet ve sığ siyasi hesaplarla hükümetin peşine takılmış olan anamuhalefet partisi, 'siyaset zemininde', bizzat 'siyasetin enstrümanlarını' kullanarak ve 'siyaset yapmak' adına tamamen 'siyaset-karşıtı' bir misyonu gerçekleştirmektedirler. Hukuk ile siyaset arasındaki o hayati 'buluşma' aşamasını, yani bir toplumun geleceğini sağlıklı şekilde kurgulaması için zorunlu olan o hayati 'kesişme' noktasını ise tek başına Cumhurbaşkanı temsil etmektedir. Cumhurbaşkanı Sezer, özellikle Af Yasası'nı geri gönderme gerekçesindeki yaklaşım biçimiyle, sadece kuru bir hukuk hassasiyeti ile davranmadığını, 'hukuk' ile -büyük harfle- 'Siyaset'in iç içe geçtiği, yani toplumun kendi 'hayatını yeniden üretme iradesinin adresi' olan 'dikişleri' atma görevini de yerine getirdiğini göstermiştir. Hükümetin yönetim yetersizlikleri ve ana muhalefetin siyaset özürlülüğü kol kola girmiş bir halde, siyaseti ve dış ilişkileri her geçen gün artan dozda 'dikişsizliğe' mahkûm ederken, Cumhurbaşkanı'nın Af Yasası'nı veto gerekçesinde ortaya koyduğu yaklaşım tarzı, gereken 'dikişleri' atarak toplumsal elbisenin çözülmesinin önüne geçmektedir. Durum açıktır; geniş ölçekli çekilmiş bir 'Türkiye fotoğrafı', hükümetin üzerine oturduğu zeminin ve hükümetin bire bir sahiplendiği politikaların dünyada yeri yurdu olmadığını gösteriyor. Kendi eliyle hazırladığı bir yasa yoluyla kendi siyasi gücünü bu derece tartışılır kılan ve Cumhurbaşkanı ile inatlaşmayı bir iktidar refleksi haline getiren bir hükümet ile nereye gidebilir ki Türkiye? Ekonomik krizle boğuşan, Avrupa Ordusu sebebiyle bütün 'stratejik aidiyetleriyle' tartışmalı hale giren bir şemanın içinde mevcut hükümet yoluyla durumu idare kabiliyetini bile kaybetmiş durumda Türkiye. Bu 'siyasal pozisyon' sadece kriz üretir artık, oysa Cumhurbaşkanı'nın son derece sade bir 'siyasal duruş'la bütün krizleri kağıttan kaplana çeviren etkili hamleler yapabildiği gözümüzün önünde dururken sistematik kriz üreten bir yapıya katlanmanın ne anlamı olabilir ki?
ocelik@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|