YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Ankara... Yaşam boyu ölüm...

Lebenstod diye bir sözcük. Sözlüklere baktım bulamadım.

Almanca imiş.

Almancam olmadığı için bu konuda "derinlemesine" bilgi veremiyorum.

Louis Althusser'den istihbar ettiğime göre, lebenstod, "yaşam boyu ölüm" anlamına geliyor.

Bizim Orhan Baba'nın (Orhan Gencebay'ın) alt kültür grubundan türettiği "Ben doğarken ölmüşüm"de de hafif tertip bir "lebenstod" kokusu yok değil.

Ama, buradaki karşılığıyla sözcük, daha çok "Sen ölmüşsün de ağlayanın yok" kelam-ı amiyanesini içeriyor.

Bir "durum"un adı.

Bir "hal"in.

Belki bir sürecin.

Althusser, "Gelecek Uzun Sürer" adlı otobiyografik eserinde, kendi durumunu açıklamak, delilikle mahpusluk arasındaki o dehşetengiz ortaklaşalığa (belki de kopukluğa) vurgu yapmak için kullanıyor sözcüğü.

Marksisttir Althusser...

Yabancıdır...

Koğulmuştur...

Karısını öldürüp hapishaneye düşmüştür, kafayı yemiştir, tımarhaneye atılmıştır, girmiştir çıkmıştır, girmiştir çıkmıştır, başına gelmedik kalmamıştır... Bir taraftan da, tabii, "eserlerini" yazmıştır.

"Baba"yı okurken, aklıma, Ahmet İnsel'in "Ankara ideolojisi"ni sorguladığı o dehşetengiz makalesi üşüştü.

Özet olarak şöyle diyordu İnsel:

"Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizde her türlü demokratik reaksiyon ihanet terimleriyle karşılandı. Amaç, bir fikri tedhiş yaratıp Ankara ideolojisinin, kemalist tarihin ve buradan türeyen güncel politikaların dokunulmazlığını güvenceye almak..."

Nereden nereye.

Ankara'da başıboş, amaçsız dolaştığım ilk gençlik yıllarımda, kendimi bu kentle, bu kentten türeyen kültürle düşünsel bir "karşıtlık ilişkisi" içinde bulacağımı, bu karşıtlığın da giderek nefrete dönüşeceğini tahmin edemezdim.

Kısacası, Ankara'yı sevmedim.

Sevemedim.

Ankara, düzenli trafiği, tayin edilmiş saatlerde caddeleri bulvarları sokakları dolduran memur kalabalığı, her köşeye sinmiş "gelen evrak, giden evrak, ilgi, mehaz, tediye" kokan dünyasıyla bende olabildiğince uzak, olabildiğince sevimsiz, olabildiğince kunt bir şehir duygusu uyandırıyor.

Şehir değil hayır, kent.

Kentle şehir arasında da basbayağı bir fark var.

Şehir inşa eder, kent ise imha.

Hani, eskiler "Ankara başkent, İstanbul payitaht" derlerdi ya, öyle bir şey işte.

Ankara "başkent" sıfatıyla uyumlu, soğuk, uzak, şiirsiz bir kent fotoğrafı olarak duruyor orada.

Kendine özgü mimarisi, ideolojisi, hatta diliyle Türkiye'den ayrı bir ülke olduğu için de (Benzetme Ufuk Güldemir'e aittir), Türkiye'nin sorunlarını çözemiyor.


18.ARALIK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet Ertuğrul Yavuz

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...