Türkiye'nin birikimi... | ||
|
AGSK'da kararlılık zamanıGenelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu, göreve ilk geldiği günlerde Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği konusunun Türkiye için büyük önem taşıdığını, ancak medyanın konuya yeterli ilgiyi göstermediğini söylemişti. Bugün artık konunun bütün önemi ile gündeme geldiği gündür. Çünkü proje somutlaşırken Türkiye'nin ABD, NATO ve AB ile ilişkilerini masaya yatırma zarureti doğmuştur. Olay ne? AB, Fransa'nın öteden beri güttüğü bağımsız çizgi yönünde bir Avrupa ordusu teşekkül ettirmek istiyor. Bunun ilk adımı olarak da 2003'e kadar 60 bin mevcutlu bir Acil Müdahale Birliği oluşturma amacında. Bu arada, AB üyesi ülkelerin bazısı aynı zamanda NATO bünyesinde de bulunduğu için, NATO'dan da istifade etmeyi amaçlıyor. Ancak bu sistemin karar mekanizmasında AB üyesi olmayan NATO ülkelerini bulundurmaya yanaşmıyor. Türkiye de bu ülkeler arasında. Yani gerektiğinde AB'nin acil müdahalelerine katkıda bulunacak, ancak nereye, nasıl, kim tarafından, hangi kuvvetlerle müdahalede bulunulacağı noktasında görüşü alınmayacak. Ve Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçları da, ancak AB karar merkezi tarafından önemsenirse gündeme alınacak. Türkiye bunu kabul etmiyor. Türkiye'nin kabul etmemesi, NATO'daki konumu açısından AB'nin işini zorlaştırıyor. Çünkü Türkiye veto ettiği takdirde, NATO'nun herhangi bir alanda devreye girmesi mümkün olamıyor. Olayın bir de ABD boyutu var. ABD, AB'nin bağımsız bir ordu kurarak kendi etki alanından çıkmasını, çıkarlarına aykırı buluyor. İstiyor ki AB Acil Müdahale Birliği ile NATO misyonu yer yer örtüşsün. Bunun için AB'nin NATO'ya yönelik talebi, ABD için de savunulan bir görüş. Türkiye'nin AB'nin talebi istikametinde NATO'nun kullanılmasına onay vermesi hem ABD için hem de AB için ucuz bir çözüm olurdu. Çünkü böylece; hem ABD'nin AB'ye ilişkin hesapları gerçekleşmiş olur, hem de AB'nin Türkiye'yi karar mekanizmasından dışlama niyeti yerine gelmiş olurdu. Tabii bu, Türkiye'nin aptalca bir tavır takınması sayesinde gerçekleşebilecek bir şeydi. NATO'nun en büyük ikinci gücünü oluşturan bir ülke, kendi güvenlik çıkarlarını gözardı etmek pahasına, bir başka oluşuma katkıda bulunmuş olacaktı. Bunu hangi ülke yapardı? Avrupa Balkanlar'da operasyon düzenleyecek, ya da Ortadoğu'da, Türkiye'den kuvvet isteyecek ya da bazı hava alanlarını kullanacak ve Türkiye "başüstüne, emrin olur" diyerek esas duruşa geçecek. Kendi çıkarlarıyla çelişip çelişmediğini değerlendiremeyecek. Bu olmazdı. Türkiye'yi bu konuda en çok sıkıştıran Fransa Dışişleri Bakanı bile "Türkiye böyle düşünmekte haklı ama biz de haklıyız" gibi acayip bir tavır sergiliyor. Bunun anlamı "Türkiye aptallığı kabul etsin"den başkası değil. Tartışmalar içinde Amerika flu bir politika izliyor. Çünkü AB'ye ve NATO'ya, bunun yanında Türkiye'ye ve NATO'ya ihtiyacı var. Aslında AB için de Türkiyesiz bir NATO formülü akla getirilmiyor olmalıdır. Yani Türkiye olmadan, Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkasya'da veya Türkiye'nin hinterlandına giren bir başka yerde rol üstlenecek bir NATO'nun etkinliğinden söz etmek mümkün değil. Öyleyse AB, hem Türkiye'ye ihtiyaç duymak, hem de onu karar organından dışlamak gibi bir ikilemin üzerinde seyrediyor. Aslında sıkıntı, AB'nin Türkiye'ye Birlik bünyesinde hangi konumu tayin ettiği ile yakından ilgili. AB'nin tavrı, gelecekte de Türkiye'ye tam üyelik kapısı aralamayacağı yolundaki kuşkuları beslemek bakımından önemli. Ekonomide gümrük birliği, savunmada böyle bir taşeron ülke rolü vs... gibi bir ara formülle yetinmesi isteniyor Türkiye'nin... Son Nice zirvesinde 2010 yılı için bile Türkiye'yi tam üyelik projeksiyonunda görmemek, böyle bir art niyetin işareti olarak görünüyor. Türkiye açısından konu, ABD ve AB ile ilişkiler, ve kendi güvenlik ihtiyacının sonucu olan NATO üyeliği ekseninde önem kazanıyor. Konu, hayati bir noktada düğümlenmiş bulunuyor. ABD Türkiye'yi yeniden düşünecek. AB NATO ile birlikte Türkiye'nin üyeliğini yeniden düşünecek. Ve Türkiye, ABD-AB-NATO ilişkilerini yeniden düşünecek. Türkiye AGSK konusunda çok net bir tavır koydu. AB'nin talebini reddetti. Bu noktada ABD'nin baskılarını da geri çevirdi. Bu, ekonomik bakımdan ABD'nin yeşil ışıklarına ihtiyacı olan Türkiye'nin kararlılığı açısından son derece önemli. Ama riskleri de olan bir husus. Türkiye'nin tavrı "Bu konuda her türlü riski göğüsleriz" mesajı veriyor. Türkiye-ABD ilişkilerinde bir "Rogers Planı" sendromu var. Türkiye Rogers Planı ile Ege'de Yunanistan lehine aldatılmıştı. Şimdi benzeri bir ABD tavrını istemiyor Türkiye... Türkiye'nin sivil-asker karar mercileri olarak bu konuda gösterdiği kararlılığı tüm kamuoyunun desteklemesi gerekir. Ankara'nın da her halükarda dik durması beklenir. Bu, önemli bir stratejik hesaplaşma anıdır. Makul olan ABD'nin Avrupa Birliğini ikna etmesidir. ABD ve Avrupa, Türkiye'nin stratejik ağırlığını bir kere daha okumak zorundadır. Belki o zaman, Türkiye'nin AB ile ilişkileri için de bir yeni değerlendirme penceresi açılır.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|