ayın Mahkeme ;
Sözlerime daha önce emniyette ve savcılıkta verdiğim ifadeleri , yeterli bulduğumu belirterek başlıyorum ; ancak , oradaki sözlerimin daha iyi anlaşılabilmesi için , birkaç hususu da eklemek istiyorum.
Şunu biliniz ki , bu konuşma için çok düşündüm. Sizlere , kendimi ifade edecek cümleleri bulabilmek için , oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. Günün birinde , böyle ağır bir yükün altına gireceğim , aklıma bile gelmezdi. Evet , özgürlüğümle ilgili olarak , beni birilerinin anlaması , ilk kez böylesine önemli oluyor. Bu nedenle , Sayın Mahkemenize , kendimi anlatmayı başarabilmeliyim. Bu salonda ,bu zor işin altından kalkabilmenin , benim için hayati önemi oldukça açık . Eğer bu gün , bunu başarmış bir Nilüfer Pehlivan olarak bu salondan ayrılabilirsem , bu fazlasıyla yetindiğim bir şey olacak .Çünkü gençliğimin söz konusu olduğu şu zaman diliminde , beni başkalarının anlamasının artık ne önemi var. Diğer insanlara kendimi ifade edebilsem de bunun gençliğime bir etkisi bulunmayacak . Ama burada , siz Sayın Hakimlerin beni anlamasını sağlayamazsam, bunu çok pahalı bir bedelle , gençliğimle ödemek zorunda kalacağım.
Böylesine bir gerginlikle , insanın kendini ifade edebilmesi ne kadar da zor. Hayatımda ilk kez , bu denli güçlü olma gereği duyuyorum. Çok iyi sözler edebilecek , edebi cümlelerle konuşabilecek yeteneğim de yok yazık ki . Peki ne yapmalıyım o zaman . Belki içtenliğim , ilginizi uyandırma konusunda, bana yardımcı olabilir diye ümit ediyorum.
Sizlere , şunu itiraf etmeliyim .Geçen duruşmada ben de bu salonda ve izleyicilerin arasındaydım .Korkuyordum ve tedirgindim. Çünkü , karşınızda konuşmam gereken cümleleri , henüz bulamadığımı düşünüyordum . Bu davada , sanık olarak bulunma cesareti bile yoktu bende ; bu yüzden izleyicilerin arasında kalmayı yeğledim. Kendini birden sanık olarak bulan ben , başıma gelen tüm bu şeylerin , ne anlama geldiğini çözemiyordum .Üzerine titrediğim özgürlüğümü yitirmeye , ilk kez bu kadar yakın olduğumu hissetmiştim.
Evet korkuyordum ; asla düşünemediğim bir yerdi hapishane .Korkuyordum;
ellerimden kayıp gidecek olanın , yalnız gençliğim değil , hayatım olduğunu da görmüştüm ve dehşete düşmüştüm. Korkuyordum ; hayatım ki , gençliğimden daha fazla bir şeydi benim için. Kafam , öylesine allak bullaktı işte o günlerde. Kendimi ilk kez böylesine zayıf ve çaresiz hissediyordum.
Şimdi nereden başlamalıyım , olanları sizlere anlatmaya . İşim o kadar zor ki . Lütfen acemiliğimi bağışlayın bu çabayı gösterirken . Bunu başarmak zorundayım Sayın Yargıçlar . Çünkü ,aları düşünmek istemiyorum , bu sözlri ederken ; yoksa , kendimi sizlere ifade edebilmem imkansız olur. Ve beni anlama konusunda , benimle olacağınıza inanarak konuşmak istiyorum . Kendimi ifade ettiğimden , daha büyük ve tecrübeli bir çaba umuyorum sizlerden.
Evet Sayın Mahkeme , burada söyleyeceklerim konusunda , çok düşünerek geldim karşınıza .Hayatımın konuşmasını yaparken , kendimi , daha sonraları beceriksiz bulmamayı umuyorum. Şimdi ,olup bitenleri bir de benden dinlemelisiniz bana kalırsa.
Bu davayla , Sayın Savcının , hakkımdaki suçlamalarını içeren belgeyi aldığımda karşılaşmış oldum . Baştan sona defalarca okuduğum bu belgeyle...Geçen duruşmada, Savcının , sizlerden hanginiz olduğunu öğrenmiştim . Diğer sanıklar ifade verirken , sürekli Sayın Savcıyı izlemiştim sonra . Kendilerinin izlenimlerini anlamaya çalışmıştım . Sayın Savcı , sanıkların yüzlerine bile bakmıyordu nedense. Suçladıklarına karşı öylesine ilgisiz görünüyordu ki. Belki yanılıyorum ama , gençliğimizi elimizden alacak suçlamaların yanında , böyle derin bir ilgisizliğe de tanık oldum ben . Korktum ve tedirgin oldum. Sayın Savcının iddianamesini ilk okuduğumda da, bizleri anlama konusunda , oldukça özensiz davrandığı kanısı uyanmıştı bende . Şimdi, bunun kaygı verici bir gerçek olduğunu biliyorum artık .
Sayın Hakimler , suçlanan bir insan , anlaşılma konusunda eksiksiz bir özeni hak eder bence . Beni , karşınıza bir suçlu olarak getiren Savcının , hakkım olan bu özen ve ilgiyi göstermemesini , Sayın Mahkemenin göz önüne alacağından umutluyum. Bu ilgisizliğin çok tedirgin edici bir şey olduğunu da , söylemek istiyorum ayrıca .Lütfen sizler de anlamaya çalışın , bunun çok ürkütücü olduğunu .Bir hekim adayı olarak , özen ve ilginin neler başarabileceğine ve ne kadar hayati olduğuna tanık oldum hastane koridorlarında . Özellikle , karşınızdaki insan , sizin ilgi ve özeninizle , yaşamak için bir yol bulabilecekse. Bu, adaletin uygulanmasında da ,böyle olmalı değil mi ?
Şimdi , bulunduğunuz yerin , buradan nasıl göründüğüne ilişkin birkaç söz etmek istiyorum . Çok korkutucu görünüyor. İlgi ve özeninizi lütfen hissettirin yargıladıklarınıza ve suçladıklarınıza . Evet , belki bizlere karşı kayıtsız değilsiniz ; biz bunu hissedemiyoruz ama . Anlaşılamayacağımıza dair bir duyguya kapılıyoruz sonra. Ve bu duygu çok yıkıcı ; insana ,aşamayacağı bir duvarın karşısında olduğunu duyumsatıyor. Evet , sizleri suçlayamam ama , gösterilmeyen bir sevginin de ne kadar anlamsız olduğunu düşünün lütfen .Hayır , yanlış bir örnek verdiğimi düşünmüyorum . Bunlar ,birbirlerine çok uzak kavramlar değil kanımca. Tüm bu tanık olduğum şeylerin , bana kendimi çok kötü hissettirdiğini de belirtmeliyim huzurlarınızda. Çünkü , bizlerle ilgili , gençliklerimizi bitirecek suçlamalarda bulunuluyordu ama, büyük bir aldırmazlıkla yapılıyordu bu . Şimdi Sayın Savcıdan rica ediyorum ; sizlerden de Sayın Hakimler ; konuşurken lütfen kayıtsız kalmayın bana . Bunu yapmazsanız ,beni anlamak için , sizlerin de çaba göstereceğinizi umamam çünkü. Aşamayacağım bir duvar karşısında , bir başıma kaldığımı düşünmemi , eminim sizler de istemezsiniz , tüm zayıflığımla .
Artık , lütfen yüzüme bakın olanları sizlere anlatırken ;anlamaya çalışın beni .Çünkü, anlaşılmaz bir biçimde suçlanan bir genç olarak karşınızdayım . Sözlerim , gençliğini hatırlayanlar için , daha da anlaşılır olacak belki de. Bunu , gençliğinize duyduğunuz sevgi ve saygı adına yapınız lütfen. Eğer ben suçluysam bile , bir suçlu olarak beni anlayabilmenizin, gençliğinizi hatırlamaktan geçeceğini düşünün lütfen.
Üstelik bunu hakkettiğimi de düşünüyorum ben .Daha düne kadar , hekim adayı bir genç kız olduğumu anımsayınız lütfen ; ve bir zamanlar sizler de benim gibi gençtiniz . Eminim benim gibi zor sınavlarla sınandınız . Sizleri de aileleriniz , büyük özverilerle okuttu üniversitelerde . Ay sonunu , belki sizler de zor getirirdiniz kısıtlı öğrenci bütçenizle .Ayakkabınızın ömrünü , onarımlarla uzatarak giydiniz belki de. Ailenizin , size ayırabildiğinin her lirasını harcarken , siz de içinizi vefa denen o sıcak duygunun bürüdüğünü duyumsadınız . Evet , sizlerin de bir zamanlar genç olduğu gerçeği , kendimi ifade etmek konusunda işimi kolaylaştırmalı diye düşünüyorum.
Bununla birlikte , sizlerin işinin de zor olduğunu biliyorum . Tüm önyargıların dışında
kalarak , beni yargılayacaksınız bu mahkemede. Öyle ya , beni yargılarken kendinizi de yargılamış olacaksınız. Böyle bir dikkati sürekli yaşamak , ne kadar yorucu olmalı kim bilir. Ve belki de asıl zor olan , başkalarını yargılarken , insanın kendisini de yargılıyor olması. Beni yargılarken sizlere kanunlar yol gösterebilir ama, insan kendini yargılarken ,işini kolaylaştıran kanun maddeleri de yok. En fazla bir ses var belki içinde ;vicdanının sesi.
Ben en çok başkalarını değil de , kendimi yargılarken zorlanıyorum gündelik hayatta . En çok o zaman yoruluyorum. İçimden bir ses bana , sizin bu davada beni yargılarken değil de , kendinizi yargılarken daha çok yorulacağınızı söylüyor. Doğrusu ben , bu işin hep birlikte içindeyiz diye düşünüyorum. Belki bu yüzden , birbirimize bu denli ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorum. Evet , bu nedenle birbirimizin işini kolaylaştırmamız kaçınılmaz oluyor. Ben , emniyette ve savcılıkta verdiğim ifadeleri
konuşmamın başında kabul etmekle , işinizi kolaylaştırma konusunda ilk adımı atmış oldum. Sizlerin de , benim işimi kolaylaştıracağınızı umarak , şöyle bir soruyla sürdürmek istiyorum sözlerimi.
Gençlik , her konuda itaati zorlaştıran , bir yaş değil midir size göre . Umarım sizin de gençliğinizde , itaat etmedikleriniz olmuştur . Kanımca bir gencin , itaat etmedikleri de olmalı . Veya şöyle diyelim ; makul olanlara itaat etmeli bir genç . Aksi halde , yarınlar nasıl daha umut verici olabilir. Tüm buyruklara itaatli , çok uysal bir adam genç midir sizce. Böyle bir gence güvenebilir miyiz ; yarınlara yapması umulan katkılar söz konusu olduğunda . Bugünü , kendine anlamsız gelse de , olduğu gibi benimsemesini mi bekleriz bir gençten . Yarınlar konusunda iddialar taşıyan bir adam , içinde akılcı bir itaatsizliği de barındırmalı değil mi sizce . Şimdi şunu söylemek istiyorum hemen . Evet , ben çok başarılı ve uysal bir öğrenci , olamadım asla . Ama her zaman bir genç gibi davrandım ; bir genç gibi düşündüm. İtaatimi , her zaman savunabileceğim , akılcı temellere dayandırdım. Her zaman , iyi bir öğrenci olmaktan çok , iyi bir genç olmakla övündüğümü söylemeliyim .
Bakın ,hemen bir örnek vermek istiyorum ; bu söylediklerimin daha iyi anlaşılabileceği bir örnek. 13 Mayıs 1999 günü , İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü bütün dekanlıklara bir talimat gönderdi . Eminim gazetelerde , sizlerin de gözüne ilişmiştir. Şimdi , çalışan personelin kılık kıyafetini düzenleyen bu talimatnameden aldığım birkaç cümleyi , kısaca okuyorum huzurlarınızda .
"Kadınlar : Elbiseler temiz , düzgün , ütülü , sade ; ayakkabılar veya çizmeler sade ve normal topuklu , boyalı görev mahallinde baş daima açık , saçlar düzgün"
"..." "Pantolon , kolsuz ve çok açık yakalı gömek , bulüz veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi (sandalet ) ayakkabı giyilemez ."
"Erkekler : Elbiseler temiz , düzgün , ütülü ve sade ; ayakkabılar kapalı , temiz ve boyalı giyilir. Sandalet ve atkılı ayakkabı giyilmez. Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Saçlar kulağı kapatmayacak şekilde uzatılabilir , Temiz bakımlı ve taranmış olur. Her gün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz. Bıyık tabii olarak bırakılır , uzunluğu üst dudak boyunu geçemez , yanlar üst dudak hizasında olur. Alt uçları dudak hizasında kesilir. Kravat takılır , kravatı örtecek şekilde balıkçı yaka veya benzeri süveterler giyilmez. Bina içinde gömleksiz , kravatsız ve çorapsız dolaşılmaz.
Gereğince giyimde hizmete uygunluğun esas olduğu dikkate alınarak Anayasa ' da belirlenen uygar , çağdaş , laik anlayış ile bağdaşan kılık kıyafet içinde görev yapılmasını bütün öğretim elemanlarına ve diğer personele duyurulmasını rica ederim."
Her ne kadar okuduğum talimatın sonunda , "Anayasa ' da belirlenen laik çağdaş anlayış"a bir atıf varsa da ,böyle bir ilhamın Anayasa'dan nasıl alınacağı konusunda , yorum yapmak istemiyorum. Ama Anayasa ' dan demokrasi , hukukun üstünlüğü ve insan haklarıyla ilgili ilhamlar alma konusunda , birilerinin oldukça güdük kaldığını da vurgulamak isterim .Evet , bıyıkların üst dudak hizasında olması , tırnakların uzunluğu , favorilerin kısalığı , çorapsız ayakkabı giyilmemesi , çizmelerin boyalı olması , her gün sakal tıraşı olunması , balıkçı yaka süveter giyilememesi gibi saçma kuralları , bu birileri , bilim adamlarına dayatma cesaretini bulabiliyorsa , bir genç olarak bu beni de çok yakından ilgilendiriyor derim ;ve bu tarz akıl dışı baskıları, Anayasa 'yla meşru kılmak gibi bir takıntıları varsa , bu da onları ilgilendirir derim . Çünkü , "talimatname" adı altında , kişiliğe yapılan bu tarz bir saldırıya göstermesi gereken refleksi gösteremeyen biri , ya hiçbir zaman genç olamamıştır ya da gençliğinde edindiği refleksleri zamanla yitirmiştir .
Ben gencim ve hayatımın sonuna kadar da , özgürlükçü reflekslerimi korumaya kararlıyım. İşte bu gün karşınızda suçlanan biri olarak bulunmamın nedeninin , bu doğal reflekslerimin sonucu olduğunu anlatmak istiyorum sizlere . Ayrıca , İstanbul Üniversitesi 'ndeki bir çok öğretim üyesinin , bu talimat çerçevesindeki tepkilerini , görevlerinden istifa ederek ortaya koyduklarını , kamuoyunda sizler de izliyorsunuzdur herhalde .
28 Haziran 1999 tarihli Radikal Gazetesi' nde , kendisiyle yapılan söyleşide, beş yılı aşkın bir süre Hukuk Fakültesi dekanlığı yapan Prf. Dr. Aysel Çelikel bakın neler söylüyor. "Alemdaroğlu' nun görev yaptığı bir buçuk yıldır benim gerçekten onurum kırıldı. Toplantılarda onun görüşüne , kararına karşı gelirseniz çok sert bir tepkiyle karşılaşırsınız. Yüzünün ifadesi değişir ve sesini perde perde yükseltir. Kendisinin , cumhuriyeti , laikliği , Atatürkçülüğü savunan vatansever bir kişi olduğunu sert bir üslupla vurgulayarak ortamı konuşulmaz hale getirir. Siz ise suçlanıyormuş gibi bir duyguya kapılır ,söz aldığınıza pişman olursunuz. " Yine Sayın Çelikel 'e "Alemdaroğlu' nun sizi en çok rahatsız eden davranışı
ne oldu ? " diye sorulduğunda tek cümleyle yanıtlıyor : "Baskıcı yöntemleri ve yönetim üslubundan rahatsız oldum. "
Yine bu söyleşi de , rektörün üniversitedeki olayları yatıştırmaya hiç çalışmadığı , aksine bazı dekanları gazetelere yollayarak bir sorunun olmadığını , kendisine karşı çıkanların hareket noktalarının türbanla bağlantılı olduklarını anlattırdığı , belirtiliyor.
Şu cümleler de Sayın Çelikel 'in : "Balyoz harekatıyla laikliği savunamazsınız...Büyük bir terör var ortada. Herkes çantasında bir eteklik getiriyor. Sabah tuvalette pantolonunu çıkartıp eteğini giyiyor . Akşam gene tuvalette pantolonunu giyiyor...Üniversite , fakülteler topluluğudur. Fakülteler bir bilimi araştıran , yayan , öğreten ve bilim adamı yetiştiren kurumlardır. Bu gün bu tanımın dışında olduğumuzu görürüz...Demokratik bir biçimde yönetilen özerk bir üniversite istiyorum. ..Öğretim üyelerinin niteliğinde hiçbir sorun yok , ama baskıcı yönetim altında bilim gelişemez. "
Hürriyet gazetesi ise 4 Temmuz 1999 tarihli ekinde olanları " Hocaların İnfiali " başlığıyla vermiş. Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı' ndan ayrılan Prf.
Dr. Bülent Tanör , Sayın Alemdaroğlu için farklı şeyler söylemiyor :
" Atatürkçülüğün simsarlığını yapıyor. Geceleri fenerlerle rap rap yürüyüşler , marş söylemeler. Sanki müsamere gibi . Ben 10. Yıl Marşı ' nı çok severim ama onun yüzünden söyleyemez oldum. Konuşmalarında devamlı çağdaşlıktan bahsediyor. Eğer çağdaşlık diyorsan bunun gereğini yapacaksın. Tek tip kıyafet çağdaşlıkla bağdaşamaz. Bu militarist bir tutum. "
Sayın Mahkeme, biz öğrencilerine karşı da akıl dışı uygulamalarıyla öne çıkan, okulunda son sınıfı okuyan bir tıp öğrencisi olarak değil de , karşınızda bir sanık olarak bulunmama neden olan rektörümüz Sayın Alemdaroğlu hakkında , Türkiye' nin en iyi ceza hukukçuları arasında sayılan , Prf. Dr. Çetin Özek' in söyledikleri de oldukça düşündürücü. "Alemdaroğlu' nun yaptığı muameleye ben , dokuz ay hücrede yattığım 12 Mart döneminde de rastlamadım. Dekanın istifa ettiği gün Fakültenin Akademik Kurulu' nu toplayacaktık ki, Alemdaroğlu toplantı odasının anahtarını aldı gitti . Koridorda kaldık. O gün koridorda ağladım . Evet laikliğimi sorgulamaya çalıştılar. Halbuki benim doktora tezim "Türkiye ' de laiklik" Laiklik bütün icraatında hep ön plana çıkartılıyor...Bana laiklik öğretmeye kalkıyor."
Evet , bu bağlamda , önce öğrencilere, şimdi de bilim adamlarına karşı takınılan bu ilkel tavra Sayın Mahkemenin ayrıca dikkatlerini çekmek isterim .
Bu " utanç belgesi " ni hazırlayanlarla başlıyor benim serüvenim . Olup bitenleri anlatmaya , nereden başlasam ben. Büyük umutlarla çalışmıştım üniversite sınavına ;
ve üniversite. Yorucu sınavlarla geçen yıllar ; ailem ki , kendilerine katkıda bulunacağım güne bu kadar yakınlaşmışken , onlara "doktor oldum " diyemedim.
Son birkaç yıldır olanlar olmasaydı , belki de bir hastanede , doktorunuz olarak tanışmış olacaktınız benimle.
Evet Sayın Hakimler , tüm bu olanları sizlere anlatmak istiyorum . Bunu ailem için yapmak istiyorum ; beni sevenler için yapmak istiyorum ; kendim için yapmak istiyorum .Bana bu denli yatırım yapan , ülkemin insanları için yapmak istiyorum. Ama , kendime bir saygısızlık yapmadan başarmak istiyorum bunu . Nasıl kendime saygısızlık yapmadığım için , suçlanan Nilüfer Pehlivan olarak karşınızda isem ; yine Nilüfer Pehlivan ' a bir saygısızlık yapmadan aklanarak karşınızdan ayrılmak istiyorum bugün .
Giyim tarzım konusunda direnmemin anlaşılır nedenlerinin , aslında sizlerce de bilindiğini düşünüyorum . Belki sizler de kişisel olarak beni anlıyor ve hak veriyorsunuz. Ama yine de , bu konudaki psikolojimin ifademde yer almasını istiyorum.
Üniversite gibi , dünyayı dönüştüren , bilimin ve özgür düşüncenin üretildiği bir ortamda , giyim gibi olabildiğine kişisel bir konuda , belli dayatmalarla karşılaşan bireyin nasıl bir tepki göstermesi beklenir dersiniz ? Üstelik bu adam , özgürlüğün insan onuruyla eş anlama geldiğini , henüz öğrenmiş olmanın sıcak coşkusunu yaşadığı gençlik çağındaysa .
İfadelerim duygusal gelebilir sizlere. Ama hayır , çağdaş psikoloji bilimi böyle söylemiyor. O beni anlıyor ve destekliyor. O diyor ki , " gençliğin genel geçer değerlere karşı geliştirdiği sorgulayıcı tavır , insanlığın daha ileri gitmesini ve yücelmesini sağlayan beşeri bir damar ve güçlü bir sosyal dinamiktir. " Öte yandan sosyal psikoloji bilimi de beni anlıyor ve diyor ki , "kimlik kavramı birey için varoluşsal anlama sahiptir ve kimlik insanın varoluşunu gerçekleştirdiği anlamlar ve değerler çerçevesi olarak birey için yaşamsal bir önem taşır. "
Ben bu sözlerden şunları anlıyorum ; kimliğimiz , nerede ve hangi şartlarda olursak olalım , her birimiz için zihnimizde ve yüreğimizde taşıdığımız yurdumuzdur bir bakıma. Kimliğimizden koparılmak , yurdumuzdan sürülmeye eşdeğer duygular yaşatır bizlere. Kimliğimizi gönüllüce terk edebiliriz ancak . Çünkü , o bizim en temel ve kapsamlı tercihimizdir.Yurdumuzun ele geçirilmesine ve parçalanmasına karşı durduğumuz gibi, kimliğimizin ele geçirilmesine ve parçalanmasına da , benzer bir direnişle karşı dururuz . Bu bilimsel anlamda da son derece insani bir davranıştır. Evet, giyim tarzım da benim kimliğimin bir parçası .Kimliğimi oluşturan değerlere ilişkin duyarlılığımın nedenini, bilim anlıyor ve bu anlamda bana arka çıkıyor. Sizler de beni, başka bir bilimden , hukuk biliminden aldığınız referansla yargıladığınıza göre , bu bağlamda , Sayın Mahkeme tarafından da anlaşılmayı bekleyebilirim diye düşünüyorum.
Sayın Mahkeme , on üç yaşımdan beri benimsediğim giyim tarzı ,doktor olmama iki yıl kala , birileri için sorun oluşturduğundan buradayım bu gün. O birileri Nilüfer Pehlivanı tanımayan insanlar . Hangi müzikleri dinlemekten hoşlanır ; hangi şairleri sever ;'nun zihin ve duygu dünyasını bilmeyen insanlar. Onlarla , paylaşarak zenginleştirebileceğimiz bir paydamız olabilirdi. Ama onlar , anlayamayacağım bir nedenle , Nilüfer Pehlivan ' ın giyimiyle ilgilendiler . Onlar , insani bir farklılığın içeriğini zorlayarak , ona bambaşka anlamlar verdiler . İnsanlara kendilerini kötü hissettirdiler ; bir çok insanı umarsızca incittiler ve horlanmışlık duygusu yaşattılar. O birileri , zor şartlar alında okumaya hak kazandığım , ve zorluklarla dördüncü sınıfına kadar geldiğim okuluma , bir sabah giyim tarzım yüzünden alınmamamı sağladılar. İdeallerimin ve umutlarımın olacağını hiç düşünmediler . Derslere girmek istediğimde, kapılardan kovulmama neden oldular. Polislere , beni okuluma sokmamak için barikatlar kurdurdular ; anfilerde , beni arkadaşlarımın önünde sürükleyerek ,dışarı atılmamı sağladılar."Belki bu kez alınırım" ümidiyle , sabahlara kadar çalıştığım sınavlara beni sokmadılar . Tüm bunların benim için ne demek olduğunu , anlamalısınız Sayın Hakimler.
Benim okulumdu orası ,dört yıldır ; ne değişmişti de artık bunlar oluyordu. Günün birinde , giyim tarzımın aslında ne anlama geldiği mi fark edilmişti. . Bir gencin on yıllık giyim tarzı , birileri buna bir takım anlamlar bulmaya başladı diye değiştirilebilir mi Sayın Hakimler. O birileri bakın şimdi de , üniversitelerdeki profesörlerin favorilerinin uzunluğuyla , tırnaklarının boyuyla , süveter giyip giyemeyecekleri ile ilgilenmeye başladı. Üstelik Anayasa ' dan aldığı ilhamla çalıştığını düşünüyor o birileri .
Uğradığım haksızlık karşısında , bir genç gibi davrandım ben Sayın Hakimler . Çekineceğim , korkacağım tarzda davranmadım asla . Hareketlerimi , davranışlarımı kimseden gizlemedim. Ama anlayamıyorum ; içtenlikle söylüyorum anlayamıyorum; gittiğim , geldiğim , yaptığım her şeyin bir suç olarak görülmesini ve polisiye sayılmasını . Partilerle , milletvekilleriyle , valilerle , derneklerle görüşmeler yaptım. Bir haksızlıkla karşılaşmıştım ; doğal olarak birilerine gidip derdimi anlatacaktım ;bir şeyler yapacaktım.
İlk başta ailemle görüştüm ; onların elinden bir şey gelemezdi. Sonra hocalarımla görüştüm ; onlar da bir yol bulamadı . Dekanımızla ve rektörümüzle görüştüm ; bir sonuç çıkmadı. Cevapsız kalan girişimlerim sonucu , hep halkayı bir derece genişleterek görüşmelerimi sürdürdüm. Siyasi partilerle , milletvekilleriyle , parti başkanlarıyla , medyayla görüştüm ; onlara anlatmaya çalıştım uğradığım haksızlığı.
Sayın Mahkeme , orta okul çocuklarına okutulan "yurttaşlık bilgisi " kitabını karıştırdım geçenlerde. Bu görüştüğüm yerler ,"demokrasiyi demokrasi yapan kurumlar " olarak öğretiliyor çocuklara . Eğer tüm bunlar suçsa , evde oturup , birilerinin sorunumu çözeceği günü mü bekleseydim. .Bu meşru yoldan hak arayışlarım , suç olarak nasıl görülebilir. Hayır ben ,güzel şeyler yaparak ifade ettim kendimi. Bana yapılan haksızlığı vurgulayan , çeşitli resim sergilerine , fotoğraf sergilerine katıldım .Evet bunları bile , Sayın Savcı suçlamalarının kanıtı olarak değerlendirmiş. Bu anlaşılmaz yaklaşımı , ayrıca takdirlerinize bırakıyorum Sayın Hakimler.
Evet , kişiliğime karşı suç işlenmiş olduğunu düşündüğümden , mahkemelere de gittim. Açtığım davalar ve savcılıktaki suç duyurularım sonuçsuz kaldı. Ama şiddete inanmadığım için , şiddete yönelemezdim .Hep sesimi duyurmaya çalıştım birilerine. Sonunda , sesimin yankısını aşan duyarlılığıyla , karşılaştım insanların .Büyük bir doğallıkla el ele tutuşarak yanımda oldular.
Sayın Hakimler, siz olsaydınız ne yapardınız. Bir gün mahkemeye geldiğinizde , açığa alındığınızı öğrenseniz ve bunun gerekçesi de , ne bileyim , örneğin bıyıklarınızı olsaydı . Bıyıklarınız birilerinin canını sıkıyor diye miydiniz ? Onurunuzu ve kişiliğinizi düşünerek , hakkınızdaki uygulamayı sorgulardınız herhalde Öncelikle sorununuzu buradaki arkadaşlarınıza , müsteşara , adalet bakanlığına , sonra da parlamentoya anlatmaya çalışırdınız belki de . Yine sonuç alamazsanız , medyaya durumunuzu ifade eden yazılar gönderirdiniz ve bunu kamuoyuna duyurmaya çalışırdınız. Benim izlediğim de böylesi , anlaşılabilir bir yoldu işte.
Hakkımda açılan dava ile , halkı kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmekten yargılanıyorum . Meşru yoldan hak aramayı suç sayan bir iddianame ile , ayrımcılık yaptığım ileri sürülüyor .Oysa ayrımcılık bana karşı uygulandı Sayın Mahkeme. Bir sabah okuluma gittiğimde ,o güne kadar aynı sıraları paylaştığım arkadaşlarım derslere alınırken , ben dışarıda bırakıldım .Sırf doğal kıyafetim nedeniyle ayrımcılık yaptığım
ileri sürülüyorsa , kimin giyim tarzına karıştığımı , kimin giyim özgürlüğünü kısıtladığımı , hangi arkadaşımı benim gibi giyinmeye zorladığımı Sayın Savcının somut olaylarla göstermesi gerekmez miydi ?Böyle bir hakkım olduğunu , nasıl savunabilirim ben ? Bana ayrımcılık yapanlar kadar ilkel davranışlarda bulunacağımı da nereden çıkarıyorlar , Sayın Hakimler.
Çoluk çocuğu , genci yaşlısı , okula alınanı alınmayanı güneşli bir Pazar günü kaldırımlarda el ele tutuşmuşsa , bu rengarenk insanların kardeşlik görüntüsü , suç olarak görülmeyi nasıl hak eder. Bu barışçıl etkinlik , bir olgunluk düzeyi olarak değerlendirilmeli değil miydi ? Bu fotoğraf , ülkemin insan hakları konusunda en estetik fotoğraflarındandır bence . Tanığı olduğumuz şiddet vurgulu eylemleri hatırlayın bir kez . Bu etkinliğin ne kadar farklı bir yerde durduğunu göremiyor muyuz yoksa.
Tüm yurtta , aynı anda ve milyonlarca kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bu şenliği, bir başıma organize edebilmem mümkün mü . Ama şunu belirtmek isterim ; çok estetik bulduğum bu etkinliği arkadaşlarıma , yakınlarıma duyurdum ; onlara anlattım . Bunu yapmalı değil miydim Sayın Mahkeme . Benim için oluşan bu duyarlılık , benim son şansımdı belki de ; ve onu geliştirmekten daha doğal ne olabilirdi benim için. O günlerde , bu el ele tutuşma çağrısını duyduğunuzda , sizler de, kendinize karşı ayrımcılık yapıldığını mı hissettiniz Sayın Hakimler. Sizler de benden şikayetçi misiniz yoksa.
Evet , baştan beri yaptığım , tam bir açıklıkla , bana yapılan haksızlık konusunda yardımı olabileceğine inandığım kişileri , kurumları duyarlı olmaya çağırmaktı . Bu salondan çıktıktan sonra da , bunu yapmayı sürdürmekten başka bir şansımın olmadığını , lütfen sizler de kabul edin.
Aslında benim katılmadığım birkaç pankartın taşındığı iddia ediliyor bu etkinlikte . İyi de bununla benim ne ilgim olabilir ? Bir stadyuma , kesici aletlerle giren bir holiganın , diğer izleyicilerle ilgisi nedir ? Milyonlarca kişinin içindeki birkaç kişiden , ben mi sorumluyum. Ben "el ele barış zinciri"ne katıldım ; tanıştığım ve karşılaştığım insanları ona yüreklendirdim ; başka bir şeye değil .
Şunu da ayrıca belirtmek istiyorum Sayın Hakimler . Kişi ceza aldığında bunu kendisi için makul bulmalı . Bunu anlayabilmeli .Şunu demek istiyorum aslında . Birine ceza verildiğinde , bunu hak ettiğini düşünmelidir kanımca . Mahkemelerin böyle bir yükümlülüğü var mıdır bilmiyorum ama ; sizden çok fazla şey istemiş oldum belki de bu gün ; bir fazla şey daha isteyeceğim huzurlarınızda . Eğer sizce ben , ceza almalı isem , bunun gerekçesini anlamak istiyorum . Cezalandırılmamın , hak ettiğim bir şey olduğu konusunda ikna olmak istiyorum. Bu konuda lütfen içtenliğime inanmanızı rica ederim . Bir genç için , kendisine haksızlık yapıldığını düşünmenin ne kadar zor olduğunu düşünün. Gençliğim bana , karşılaştığım haksızlıklara karşı, kayıtsız kalmamamı telkin ediyor çünkü.
Bu salondan , kendisine haksızlık yapıldığını düşünen biri olarak ayrılmanın , benim için ne kadar zor olabileceğini düşünün lütfen . Çünkü o zaman , sizlere haksızlık yaptıran şey her ne ise , tüm zayıflığıma rağmen , ona karşı kayıtsız kalmamak benim için bir zorunluluk olacak. Zayıflığımı düşündüğümde , bu bana pek makul gelmese de , bu böyle. Çünkü ben gencim . Hayata katlanmaktan değil , hayatı üstlenmekten alıyorum cesaretimi. Deli bir kan akıyor damarlarımda . Bir zamanlar sizin içinizde de barındığını umduğum o ses ,"hiçbir şey yolundan alıkoyamaz seni" diye fısıldıyor ruhuma.
Sayın Hakimler , sizler de ; geleceğim hakkında bir karar verdikten sonra , yani gençliğim ve hayatım hakkında bir yargıda bulunurken , umutlarım ve hayallerim konusunda konuştuktan sonra , geriye dönüp baktığınızda , bence bunu hak ettiğimi düşünmelisiniz. Hak ettiğim her ne ise, yargınız o çerçevede olsun . Bunu yapmalısınız bence . Çünkü yargılanmamı, bana verilen değerin bir göstergesi olarak görmek istiyorum ben . Tüm ön yargılarınızı unutarak yapmalısınız bunu . Çünkü ben , Sayın Mahkeme hakkındaki tüm yargılarımın , ön yargı olduğunu düşünerek ve bunları unutarak konuştum huzurlarınızda . Bu konuşmayı yapmaya , kendimi böyle yüreklendirebildim çünkü . Sizi de yüreklendirmeye çalışmam , hak ettiğimi düşündüğüm değeri görmek istediğimdendir karşınızda.
Sayın Mahkeme , ayrıca şunu belirtmek isterim . Bu duruşma çerçevesinde, kahraman olma gibi bir isteğim yok ; böyle bir şey benim taşıyamayacağım kadar büyük bir yük. Bu yükü yüklenmek değil amacım .Kendi sorunumu çözmek için , tüm bu yaptıklarım. Buna zorunluydum ben ;daha fazlasını beklemiyorum kendimden. Aşmayacağım , kabul edilebilir bir sınır çizdim kendime .Gücümü düşündüğümde , böyle bir sınır daha da anlaşılır oluyor benim için .
Şimdi sarf edeceğim şu cümleleri , söyleyip söylememeyi çok düşündüm. Ama sizlerin karşısında , içten olacağım konusunda kendime verdiğim söz , bu sözleri de zorunlu kılıyor.
Sayın Mahkeme , bu yargılamanın adil olmadığını , siyasal bir dava olduğunu söyleyenler de var. Savcının suçlamalarını , oldukça siyasal bulanlar da var. Ben bu işlerden o kadar anlamıyorum. Böyle bir ön yargıyla yaklaşamıyorum , beni yargılayacak olan sizlere . Sizler vicdanlarınıza hesap verdikten sonra , diğer insanları da ikna etmek zorunda olduğunuzu da düşünmelisiniz bence. Belki ben bu gün , Sayın Mahkemenizden farklı düşüncelere sahibim , belki sizden ayrı bir duruşla bulunuyorum hayatın karşısında .Ama adalet başka düşünenlere , yani ötekilere de adil olmalı bence . Değil mi ki o , birlikte paylaştığımız bir payda . Çünkü böyle bir zaaf gösterirse Sayın Mahkemeniz - ki bunu düşünmek bile istemiyorum inanın - birlikte inanarak , güçlendirip çoğaltabileceğimiz , yeryüzünde pek az şey kalmış demektir. Çünkü , birlikte sahip olduğumuz bir şey üzerinde tasarrufta bulunmuş olacaksınız , bu gün bana adaleti uygularken . Sizden beklenen , herkesin zenginleşerek bu salondan ayrıldığı bir uygulama . Çünkü , bu provası olmayan , tanrısal işin sorumluluğunu üstlenmiş hakimler olarak , adaleti siz temsil ediyorsunuz tarihin bu gününde. Evet bu konuşmamla , " dürüstçe bir kapıyı vurmak " benim yaptığım .Adaletin canlı geleneğiyle , o kapının bana da aralanacağı konusunda güvenmek istiyorum mahkemenize . Bu bağlamda , Albert Camus ' nün güzel bir sözünü hatırlatmak istiyorum sizlere ; "Düzen adına , haksızlık yapılmamalı dünyada " diyor Camus . Bizleri ,"düzene sokmak için " haksızlık yapmamanızı talep ediyorum ben de.
Herkese , beni dinlediği için , en içten teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarken, Pakistanlı bir şairin ,Kadı Nazrul İslam ' ın iki dizesiyle bitirmek istiyorum sözlerimi ; bize o derin soruyu soran iki dizesiyle :
Kimin çatısı çattığımız
Kimin sarayının çatısı
Evet , adaletin gerçekleşmesi için , toplandığımız bu salonda , sizlerle paylaştığım bu mısralara , tüm zamanlara direnecek doğru bir cevap bulacağınızı ümit ediyorum.
Adalet sarayının kubbesini çatarak...