Logo... Yazarlar...

TAHA KIVANÇ


Bölük pörçük

K analların birinde karşılaştım; televizyon muhabirinin "Dünyanın her tarafından kurtarma faaliyetlerine katılmak üzere ekipler geliyor; Yunanistan, Almanya, Rusya, Amerika, İsrail... Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" sorusuna, bir vatandaş, "İyi de, Türkiye ne zaman gelecek?" karşı sorusuyla cevap verdi. Dehşete kapıldım; deprem felâketine mâruz kalmış insanımız etrafına bakınca görmesi gerekenin yanında olmadığı hissinde bugün...

Ülkeye gelen yabancı kurtarma ekipleri arasında İsviçreliler de var. Herhangi bir depremle karşılaşılmadı İsviçre tarihinde; ama deprem dahil doğal âfetler ortaya çıktığında hemen devreye girecek bir örgütü var İsviçre'nin... Almanya da öyle; şu sırada deprem bölgesinde en başarılı çalışmaları Alman ekipleri yapıyor... Özel eğitilmiş köpekler, içinde insan bulunan enkazları tespit ediyor, hassas araçlarla yer kazılıyor, enkaz altında sıkışanlar ihtimamla dışarıya çıkartılıyor... Bu ekiplerin üyelerinin herbiri aslında ayrı bir meslek sahibi; ama "Hadi" denildiğinde 'kurtarıcı ekip üyesi' haline dönüşüyor, kendilerine nerede ihtiyaç varsa oraya koşuyorlar...

Âfet anlarında nelerin yapılacağına dair bir liste olmalı: Deprem olduğu duyulduğunda ilk yapılacak iş ne? Sonraki öncelikler hangi alanlara verilmeli? Birinci, ikinci, üçüncü günün ihtiyaçları nelerdir? Su? Elektrik? Telefon? Ekmek? Kefen bezi? Kireç? Mezarlık? Çadır? Cenaze nakli için araç? Bunlar nerelerden temin edilebilir? Bu tür şıkların alt alta sıralandığı bir liste çok önceden hazırlanmış olmalı. Olmalı ama, şimdiki deprem sonrasında böyle bir listenin var olduğundan kuşku duymamı gerektiren büyük boşluklar yaşanıyor...

Ancak, birilerinde, bir yerlerde bir öncelikler listesi olduğu da başka bir gerçek. Özellikle bazı sütunlarda yazılanlara baktığımda bu hisse kapılmadan edemiyorum. Doğal âfetler sonrasında bazı yazarların hemen hemen aynı tavrı aldıkları görülüyor. Birbirinden çok farklı yazarların, birbirine benzer, hatta tıpatıp cümleler kurmasının,ellerine tutuşturulmuş bir listeden kopya çektikleri dışında başka anlamı olamaz. Şöyle bir liste meselâ:

1. Yüksek şiddette bir depremle karşılaşılır ve müdahalede acziyet içerisine düşülürse, bir punduna getirip felâketle Turgut Özal arasında bir irtibat kur. Rahmetlinin üzerinde kalmış "Benim memurum işini bilir" veya "Ben zenginleri severim" türü vaktiyle bugünler için uydurulmuş cümleler işine yarayacaktır. İlk bakışta anlamsız gelse bile Turgut Özal'ı suçlayıcı cümleler insanların aklını karıştırır...

2. Turgut Özal'la başladın; güzel! Şimdi artık biraz daha geriye gidip 50 yıldır gelip geçmiş iktidarları da suçlayabilirsin. Adnan Menderes ve Süleyman Demirel'de, kısa sürmüş Refahyol iktidarında senin için ilginç malzemeler nasıl olsa bulunur.

3. Artık ülkeye yardımlar gelmeye başlamış olmalı. İyi. Bu aşamada yapman gereken, Müslüman olmayan ülkelerden gelen yardımları iyice büyütmek, İslâm Dünyası'nın katkılarını da gözlerden gizlemektir. Amerika'daki, Avrupa'daki her renkten Müslümanlar yardım sandıkları kurmuş ülkeye para yağdırıyor, İslâm Dünyası'ndan çeşitli ülkeler trilyonlar göndermiş olsalar bile fark etmez; sen yine de "Yunan, Papa yardım yapıyor, din kardeşlerimiz ortada yok" diye yaz...

4. Kriz hâlâ devam ediyor, sorunlar çığ gibi büyüyor ve vatandaşın homurtuları artıyorsa, şimdi son aşamaya geçebilir ve "Siviller işe yaramıyor, sorunlarla başedemiyor" ile başlayıp ya "Olağanüstü hal şartları doğdu" ya da "Sıkıyönetim ilân edilmeli" ile devam eden bir dizi teklifi ortaya sürebilirsin. Eğer senin doğrudan böyle bir teklif yapman şık kaçmayacaksa onun da kolayı var; görüşüne başvurulacak bir uzman, bir emekli devlet görevlisi bulabilirsin... O söyler, sen de sütununda o söze sahip çıkar, destek verirsin...

Gazete okuyorsanız herhalde farkına varmışsınızdır; deprem sonrasında, bu listeden şu ana kadar hemen hepsi birbiri ardına sütunlarda kendine yer buldu.

Listenin 4. şıkkındaki "Sıkıyönetim ilân edilsin, 1. Ordu komutanı kriz yönetiminden sorumlu olsun" teklifini emekli Org. Kemal Yavuz seslendirdi. Sıkıyönetim elbette bir yönetim biçimidir ve anayasaldır. Ancak şu sırada kimsede böyle bir beklenti yok. Sıkıyönetimle görev üstlenecek devlet kurumu da, aradan geçen beş günde, fazla başarılı bir çalışma sergileyemedi. Beş günde enkaz altından çıkartılabilen ölü sayısından daha fazlası yeraltında duruyor, çıkartılamadan... Talihsiz bir açıklamaydı gerçekten; nitekim Başbakan Bülent Ecevit de "İhtiyaç yok" diyerek teklifi reddetti.

Konunun benim anlayamadığım yönü şu: 1996 sonunda, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde hazırlanan, altında "Genelkurmay başkanı emriyle / namına Orgeneral Çevik Bir" imzası bulunan 'Batı harekât konsepti' başlıklı raporda yer alan "Emekli silahlı kuvvetler personelinin şahısları adına da olsa basın yayın organlarında açıklama yapmaları önlenmeli ve en azından kontrol altında bulundurulmalıdır" cümlesiyle emekli Org. Kemal Yavuz'un açıklamaları çelişiyor... Acaba, Org. Çevik Bir'in hazırladığı raporun bu bölümünü uygulamaktan vaz mı geçti Genelkurmay; yoksa Kemal Yavuz için bu tedbir geçerli mi değil?

Her şeyi anlarım, anlamalıyım diye bir iddiam yok elbette, ama ne yapayım, böyle bir çelişki de zihnimi zorluyor işte.


 


  22 Ağustos 1999 Pazar
Geri



Ülkeye gelen yabancı kurtarma ekipleri arasında İsviçreliler de var. Herhangi bir depremle karşılaşılmadı İsviçre tarihinde; ama deprem dahil doğal âfetler ortaya çıktığında hemen devreye girecek bir örgütü var İsviçre'nin...


 

|| ANASAYFA || GÜNDEM || POLİTİKA ||
|| EKONOMİ || DÜNYA || YAZARLAR ||
|| LİNKLER || SERBEST KÜRSÜ ||
|| YENİ ŞAFAK'a Mesaj || ABONE OL ||


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© 1998 ALL RIGHTS RESERVED