Let me be clear*

1915 olaylarını Ankara ile Erivan'ın kendi arasında konuşarak, anlaşarak çözmesi gerekiyor. Üçüncü ülkeler elbette sorunun çözümüne katkı sunabilir. Bunun yolu, tasarıları parlamentolarında kabul etmekten geçmez

Ali Akel
Let me be clear*

ABD Başkanı Barack Obama'nın konuşmalarında çokca kullandığı bir deyimi bu yazıya mahsus kullanmak üzere gıyabında iznini istiyorum. Dinleyicilerinin karşısına çıktığında özellikla tartışmalı bir takım konuları aydınlığa kavuşturmak için “Let me be clear” diyerek söze girer Obama. Geçtiğimiz Perşembe günü Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesi'nde oylaması yapılan “Ermeni soykırımı kararı tasarısı” ile ilgili bir takım konuları açıklığa kavuşturmak için bundan daya iyi bir giriş cümlesi olamaz.

Kongrenin Kaliforniya eyaleti üyelerinden Adam Schiff'in sponsorluğunu yaptığı tasarıyı yine aynı eyaletin üyelerinden Dışilişkiler Komitesi Başkanı Howard Berman'ın bu sene gündeme alacağını ilan etmesi Türkiye tarafından her ne kadar biraz sürpriz bir karar olarak algılandıysa da tasarının gündeme alınmasının “Amerika'da bahar mevsiminin habercisi” olmasının ötesinde başka sebepleri de vardı. Kampanyası sırasında Ermeni cemaatine “soykırım” sözü veren Başkan'ın bu sözünü yerine getirmemesi, 24 Nisan'da soykırım dememek için Ermeni diasporasının eline şeker tutuşturulmasının gerekliliği işin bir yönü. Ekim 2009'da imzalanan protokollerde bir türlü ilerleme sağlanamamasını görünürdeki gerekçeye bağlarsak, Davos'taki “one minute” hadisesinden sonra Ankara'nın bölgesinde nüfuz alanını genişletmesinden rahatsız duyanların olduğu gerçeği, tasarının görünmeyen, hatta başlıca gerekçesi olarak sayabiliriz.

OYLAMADA SINIRLAR ZORLANDI

Daha önceki tasarı oylamalarından farklı olarak Berman, komite başkanı yetkilerinin sınırlarını zorlayarak tasarıyı güç bela geçirebildi komiteden. Oylama normal şartlar altında gerçekleştirilmiş olsaydı tasarı bir oy farkla geçmiş değil birkaç oy farkla geçmemiş olacaktı aslında. Sonucu kadar bundan sonra neden olabileceği sonuçlar açısından da farklı bir tasarı olacak bu.

252 sayılı tasarı, dünyaya “değişim” ve “umut” aşılamış Obama liderliğindeki Washington'a ve ABD Kongresi'ne hiç yakışmayan şartlar altında gerçekleşti. Oylama süresini 5'er 10'ar dakika uzatarak “attığı taş ürküttüğü kurbağaya” değmeyecek cinsten bir takım hesaplar için Rayburn koridorlarında üye avına çıkanlar kendi itibarlarıyla birlikte süpergüç ABD'nin itibarını da zedeledi, küçük düşürdü.

PROTOKOLLERİN SONU MU?

Obama yönetimi adına Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Mike Hammer'in son dakika atraksiyonları “dostlar alışverişte görsün” görünümünden bir adım öteye geçemedi. Tasarı üzerinde oylama sürürken Obama'nın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü arayarak protokollere onay istemesi ABD'nin Türkiye ile zirve yapan iyi ilişkilerini paşaçasından tutup aşağıya çekmekle kalmadı sadece. Protokoller konusunda ilerlemeye sağlayayım derken protokollerin bir nevi sonunu getirdi Obama. Okyanus ötesi ilk ziyaretini Türkiye'ye yaparak “model ortaklık” kavramını ortaya atan, bölgede istirar sağlamak için “yumuşak gücü” kadar “kas gücü” de olan müttefikiyle zedelediği ilişkileri onarması kolay olmayacak Başkan Obama'nın. Sağlık reformu ve iş yaratacak reformların peşinden koşan Obama'yı anlaşılan birileri fena halde kandırdı.

Ermeni diasporasının hemen her sene Kongre gündemine taşıdığı bu tür tasarılarla ülkeleri Ermenistan'a bir şey kazandırmayacaklarını anlamaları gerekiyor aslında. Ermeni cemaatinin önderleri buldukları sponsorlar ile Kongre gündemine taşıdıkları tasarıları Kongre'nin sadece ve sadece “soykırım” için oyladıklarını düşünmeleri biraz safça bir düşünce olmaz mı? Tasarı Temsilciler Meclisi'nde gelse ve kabul edilse bile “soykırım” yaşandığı kabul edilmiş mi olacak? Her 24 Nisan öncesi Amerikalı yöneticilerin ellerine tutuşturdukları elma şekerini bırakıp yüzlerine ABD Kongresi'nden Erivan ve Ankara'ya çevrirlerse hem kendileri hem de Ermenistan için iyi bir iş yapmış olmazlar mı diaspora öncüleri?

Tasarının oylamasından bir hafta önce Washington'da olan İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Washington Enstitüsü'ndeki konuşmasında bir soru üzerine Türkiye ile sorun değil, ortaklık yapmaları gerektiğini ifade ediyordu. Ancak herkes Barak gibi düşünmüyor.

Davos olayından bu yana rayına girmeyen Türkiye-İsrail ilişkileri bu gidişle daha uzun bir süre rayına girecek gibi de görünmüyor. Ankara'da kim işbaşında olursa olsun Türkiye ile sorun yaşayan İsrail o bölgede kendini rahat hissedemez. 4 Mart günü oylanan tasarı ilginç bir biçimde Türkiye'nin İsrail lobilerinin desteği olmadan çok daha başarılı olabileceğini ortaya koydu. Türkiye'nin bu kez İsrail lobilerinin kapısını çalmadığını sadece Şükrü Elekdağ değil Jeruselam başta olmak üzere konuyla ilgili haberleri veren birçok gazete de resmi yetkililere dayanarak söylüyordu.

Türkiye açısından tasarının ortaya çıkardığı en önemli sonuç, Ankara'nın Washington'daki lobi faaliyetlerini yeniden gözden geçirmesi gerektiği. Ankara hükümetinin kriz yaşanan alanlarda attığı adımlar, başlattığı açılımlar dışarda içerde okunduğundan daha iyi okunuyor, etkili oluyor. 4 Mart tasarısı bunun en çarpıcı örneklerinden bir tanesi. Hükümet büyük risk alarak imzaladı protokolleri. Ermenistan Anayasa Mahkemesi'nin protokoller üzerinde düşürdüğü gölge kalkmadan, Dağlık Karabağ konusunda bir ilerleme sağlanmadan herhangi bir sonuç elde edilemeyeceği ortaya çıkmış durumda.

ÜÇÜNCÜ ÜLKELERİN ROLÜ

Dışilişkiler Komitesi'nde kabul edilen tasarı Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'na gelerek kabul edilmeyene kadar bir anlamı yok. Kurula gelip burada da kabul edilmesi durumunda sorunun çözmeyeceği aksine çözümden iyice uzaklaştıracağı da ayrı bir gerçek.

1915 olaylarını Ankara ile Erivan'ın kendi arasında konuşarak, anlaşarak çözmesi gerekiyor. Üçüncü ülkeler elbette sorunun çözümüne katkı sunabilir, yardım edebilir. Ama bunun yolu, tasarıları parlamentolarına alarak burada kabul etmek değildir.

Berman'ın zorlamasıyla tek oyla komiteden geçen tasarının daha öteye götürülmeyeceği bu konuda Obama yönetimi ile Kongre liderlerinin aynı görüşü paylaştıklarını söyledi Dışişleri Bakanlığı'nın üst bir yetkilisi. Anlaşılan bu konuda krizi derinleştirecek ileri bir adım atılmayacak.

Ama bu tasarı olumlu bir yönde adımların atılmasının yolunu açabilir.

Is it clear?