1908'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne Rumeli'ndeki en ciddi tehdit Metroviçe 18. Fırka Kumandanı Şemsi Paşa idi. Yıldız Sarayı, çete teşkil ederek dağa çıkan Kolağası Resneli Niyazi Bey'i yakalaması için Şemsi Paşa'yı görevlendirmişti.
Şemsi Paşa, Rumeli'nin canlı haritasıydı. Bölgede pek çok isyanı bastırmış, dağlarda çete takip etmişti. Bilmediği yer, girmediği dağ kovuğu kalmamıştı. Metroviçe'de yerini Miralay Fevzi (Çakmak) Bey'e bırakarak Manastır'a gelen Şemsi Paşa, Resne'ye giderek Niyazi Bey'i yakalamak istiyordu. Paşa'nın Manastır Merkez Jandarma Tabur Kumandanı olan damadı Binbaşı Rıfat 'örgüt'tendi. Rıfat Bey'in eniştesi Fuat Bey de aynı taburda görevliydi ve örgütün güvenilir adamlarındandı. Örgüt Şemsi Paşa'nın İstanbul ile yazışmaları dahil her hareketinden anında haberdar oluyordu.
ATIF'I ÖRGÜTE KAZIM KARABEKİR ALMIŞTI!
Şemsi Paşa'nın Resne'ye gitmeden öldürülmesi gerekiyordu. Cemiyetin Manastır şubesini yöneten Miralay Sadık Bey, Şemsi Paşa'yı öldürecek bir fedai bulmak için yanıp tutuşuyordu (Sadık Bey ve Manastır şubesindeki birçok arkadaşı İttihatçılarla ters düşerek 1911'de Hürriyet ve İtilaf Partisi'ni kuracaklardır).
Sonunda suikasti Mülazim Atıf (Kamçıl) üzerine aldı. Atıf işi bitiremezse, Resne yolunda Paşa'ya pusu atılacaktı. Atıf'ı örgütün fedailer koluna alan ve yemin törenini üstlenen Kolağası (Ön Yüzbaşı) Kazım Karabekir idi. Atıf'ın Cemiyete kabul edildiği yemin töreninden 11 ay sonra Şemsi Paşa öldürülecekti.
'BİR ZABİT VURDU'
Takvimler 7 Temmuz 1908'i gösteriyordu. İlk işi, Yıldız Sarayı'na raporunu vermek için Manastır Telgrafhanesi'ne gitmek oldu. Bu arada Mülazim Atıf ve arkadaşları yakınlarda bir kahvehanede bekliyorlardı. Saat öğleden sonra üç sularıydı, iki araba telgrafhanenin önünde durdu.
Atıf Bey ve arkadaşları kahveden çıkarak kalabalığın arasına karıştılar. Arkadaşları Atıf Bey'in kaçmasını sağlamak için gerekirse kalabalık arasında panik meydana getireceklerdi. Paşa dışarı çıktı ve damadı Binbaşı Rıfat'ın refakatiyle arabasına binmeye hazırlandı. O anda üç el silah sesi patladı. Atıf Bey silahından çıkan bir kurşun Paşa'nın sol omuz tarafından girerek kalbinin olduğu sol tarafından çıkmıştı. Muhafızlar şaşkınlıkla oraya buraya ateş etmeye başladılar. Çıkan kargaşada halktan birkaç kişi de can verdi.
Şemsi Paşa “Beni bir zabit vurdu” dedi ve on dakika sonra hayatını kaybetti. Rumeli'nin canlı haritası artık cansızdı. Sultan Abdülhamit'in en sadık komutanlarından biri ortadan kaldırılmıştı.
SUBAYLAR FEDAİYE SELAM DURDULAR
Şemsi Paşa'nın yakın dostu Prezren Belediye Başkanı Rıfat Efendi kaçmaya çalışan Atıf Bey'i ayağından vurarak yaralamıştı. Kaçmayı başaran Atıf Bey, önceden ayarlanmış bir eve saklandı.
Evin kiracısı Mahmut Bey adında bir subaydı (Cumhuriyet döneminde Halk Fırkası'ndan Siirt Mebusu ve Milliyet gazetesinin kurucusu Mahmut Soydan.) Tetikçi Atıf, saklandığı evden Rufai Dergahı'nda toprağa verilen Şemsi Paşa'nın cenaze törenini bile seyretmişti.
Atıf Bey, cemiyetin askeri doktorları tarafından tedavi edildikten sonra Manastır'dan kaçırıldı. Yakalanması için görevlendirilen subaylar da örgüte mensup idiler. Manastır'ın çıkışlarını kontrol altında tutan askerlerin komutanları Cemiyetten “Falan arabayı durdurmayın, Manastır'dan çıkışlarına refakat edin ve selam çakın” talimatı almıştı. Aynen öyle yapmışlardı.
FEDAİ YAKALANSAYDI KAÇIRILACAKTI
Şemsi Paşa'nın vurulduğu haberini alan Resneli Niyazi rahatlamıştı. Örgütün Manastır merkezinden Resneli Niyazi'ye gönderilen mektupta “Şemsi Paşa Manastır'da kurşunla vurulmuş, vuran korunmuştur” deniliyordu.
Resneli'nin anılarında dile getirdiği gibi soruşturmalar Cemiyetin nüfuzu sayesinde sonuçsuz kalmıştı. Soruşturmayı yürüten Manastır Vilayeti Baş Sorgu Hakimi, Savcı Yardımcısı ve Komiser Muavini, Cemiyet mensubuydu. Şemsi Paşa'nın öldürüleceği Baş Sorgu Hakiminin kulağına fısıldanmıştı.
Resmen imzalanan fezlekede 'fiili katlin asker kıyafetinde bir şahsı meçhul tarafından ika edildiği' kaydediliyor, saldırganın meçhul bir istikamete doğru kaçtığı, yapılan soruşturma ve araştırmadan müspet bir sonuç çıkmadığı belirtiliyordu.
Cemiyet, Atıf Bey'in yakalanması halinde cezaevinden kaçırılması için gerekli organizasyonu da yapmıştı. Askeri cezaevinden sorumlu bir subay, durum aydınlanıncaya kadar görev yerinden ayrılmamıştı.
RESNELİ'YE UYARI: İSİM YOK!
Miralay Sadık Bey, Cemiyetin Manastır şubesi adına Atıf Bey'e bir teşekkür mektubu yazmış ama metninde ismine yer vermemişti. Atıf Bey'in ismini bir süre saklı tutmaya karar vermişlerdi. Cemiyete bir mektup gönderen Resneli Niyazi, Şemsi Paşa'nın Teğmen Atıf tarafından öldürüldüğünü öğrendiğini yazmıştı. Resneli'ye cevap yazan Cemiyet, “Şemsi Paşa'yı öldüren fedai arkadaşımız, sizin adınızı verdiğiniz değildir. Bununla beraber adını kesinlikle yazıda belirtmemenizi gönülden dileriz” diyerek uyaracaktı.
MÜFTÜYÜ OTELDEN ÇIKARKEN VURDULAR!
Manastır Topçu Alayı Müftüsü Mustafa Şevket Efendi de örgütün ölüm listesindeydi. Daha önce kimliği belirsiz bir şahsın saldırısına uğrayarak yaralanmıştı. İstanbul'dan çağırılan Şevket Efendi, Manastır'dan Selanik'e gelerek 'Kolombus Otel'e yerleşmişti. Ertesi gün trenle İstanbul'a hareket edecekti. Örgüt, Müftü'nün İstanbul'a ulaşmadan öldürülmesi talimatı vermişti.
Ertesi sabah otelden çıkan Şevket Efendi arabaya binmek üzereyken vurularak öldürüldü. Kimliği meçhul katil sırra kadem basmıştı. Sonradan katilin Mülazim Abdülkadir (1926'da idam edilen eski Ankara Valisi) olduğu söylenecektir. Kimine göre ise tetikçi Yakup Cemil idi.
Olayları araştırmak üzere İsmail Mahir Paşa'nın başkanlığında İstanbul'dan gönderilen bir heyet de saldırıya uğramıştı. Bazı kaynaklara göre heyetten Sadık Paşa, İstanbul'a dönerken (12 Temmuz 1908) bir geminin güvertesinde saldırıya uğrayarak öldürülmüştü.
Selanik'te araştırma yapan İstanbul Şehremaneti Meclisi üyesi Hakkı Bey ve yardımcısı Şuayp Bey de bir akşam 'Beyaz Kule' bahçesinden çıkarken silahlı saldırıya uğradılar. Şuayp Efendi hayatını kaybetti. Serez Topçu Kumandanı'nın yanısıra, Selanik limanında cemiyet karşıtı bir yüzbaşı daha öldürüldü. Tabii ki faillerin hiçbiri de yakalanmadı.
Cemiyet tetikçisi mebus oldu
Manastır Polis Müfettişi Sami Bey de Cemiyetin öldürdüğü isimlerden biriydi. İttihad ve Terakki fedailerinden Müfreze Kumandanı Yüzbaşı İbrahim, pikniğe davet ettiği Sami Bey'i Rum çetelerinin kullandığı 'gırra' tüfeğiyle öldürmüştü. Cemiyetin ünlü tetikçilerinden İbrahim Bey, saldırı sırasında kazara elinden vurulduğu için daha sonra 'Çolak' namıyla bilinecekti. 'Çolak İbrahim', albay rütbesiyle emekli olmasının ardından 1923'ten itibaren CHP'den 4 kez milletvekili seçildi. İbrahim Çolak, aşağıdaki fotoğrafta Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ile birlikte görülüyor.
FEDAİ BÖLÜKLERİ
Mustafa Ragıp Bey'in kitabında Meşrutiyet'ten önce Manastır'da ve Selanik'teki 'Fedai Bölükleri'nde yer alan subayların isimleri de vardı. Bu fedailer arasında 1926'da idam edilen Hilmi, İsmail Canbulat ve Abdülkadir Bey'ler, 1916'da kurşuna dizilen Yakup Cemil, 1913'teki Bab-ı Ali Baskını'nda vurularak ölen Mustafa Necip, Enis Avni (Edebiyatçı Aka Gündüz), Cumhuriyet döneminde milletvekili olan Atıf Kamçıl, 1930'da 'Menemen Vakası'nda Divan-ı Harp Reis Vekilliği yapan Ata Bey ile İstiklal Mahkemesi Reisi Ali Çetinkaya (Kel Ali) da vardı.
Tatar Osman Paşa'yı fedailer dağa kaldırdı
Şemsi Paşa'nın üstlendiği görev bu kez Mareşal Tatar Osman Paşa'ya verilmişti. Tatar Osman Paşa, isyan hareketine katılanların vazgeçmeleri durumunda affedileceklerine ilişkin bir yazıyı Manastır Kışlası önünde ilan etmeye hazırlanıyordu. Fedailer o sırada Tatar Osman Paşa'yı vurmaya karar vermişlerdi. Ne var ki Osman Paşa fermanı okuma görevini Manastır Mıntaka Kumandanı Osman Hidayet Paşa'ya havale etmişti. Kalabalığın arasına karışan bir fedai, fermanı okuyan Paşa'ya ateş ederek onu yaraladı. Fedai, Tatar Osman Paşa yerine Osman Hidayet Paşa'yı vurmuştu. Tabii fail yine yakalanamadı.
Cemiyet bilahare Mareşal Tatar Osman Paşa'nın evinden alınarak kaçırılması kararı vermişti. Karar bir kuryeyle Resneli Niyazi'ye bildirilmişti. Resneli ve Eyüp Sabri Beyler çeteleriyle Manastır'a girdiler. Hükümet konağını ele geçirdikten sonra Osman Paşa'yı ikamet ettiği konağından dağa kaldırdılar. Bu arada Selanik'te ikisi yüzbaşı, biri sivil üç kişi daha Kışla yakınlarındaki bir mezarlıkta öldürülmüş olarak bulundu. İşte tam da bu sırada (23 Temmuz) Sultan Abdülhamit Kanun-i Esasi'nin yürürlüğe girdiğini ilan etti. Bir devir kapanmıştı, ama faili meçhul cinayetler devam edecekti.
Çetecilik taktikleri Bulgar komitacılardan
1930'larda İttihat ve Terakki'ye dair tefrikalar yayımlayan gazeteci Mustafa Ragıp Esatlı, “Meşrutiyet'ten önce Manastır'da patlayan tabanca” isimli kitabında, Cemiyet mensubu subayların Bulgar çetecilere yönelik operasyonlarda elde ettikleri evraklardan bunların hangi usûllerle çalıştıklarını öğrendiklerini ve bu usülleri örnek aldıklarını belirtir. Buna göre Cemiyet de aynı yolda yürüdüğü takdirde, tıpkı Bulgar komitacıları hükümetçe imha edilemediği gibi hükümeti de aciz bırakacak vaziyete gelmiş olacaktı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde ayrı olarak “Fedai Bölükleri” de teşkil edilmişti. Fedailer, Cemiyete zarar verecek nitelikteki hükümet adamlarıyla, şahsiyetlerinin yokluğuyla siyasi tesir yapılması istenen kişileri imha etmekle mükelleftiler. Fedailer, Cemiyet'in emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirmek mecburiyetindeydiler. Cemiyetin nizamnamesine aykırı hareket edenler veya Cemiyet gayelerine ihanet edenlerin cezası ölüm idi. Bu gibi kişileri cezalandırmak Fedailerin işiydi.
Rumeli'ndeki askeri kuvvetlerin bulunduğu her şehir, kasaba ve nahiyede hem Cemiyetin şubeleri hem de bu Cemiyete bağlı Fedai Bölükleri vardı. Selanik Merkez Kumandanı Yarbay Nazım Bey'i yaralayanlar, Korgeneral Şemsi Paşa'yı, Polis Müfettişi Sami'yi, Alay Müftüsü Mustafa Şevket Efendi'yi öldürenler de fedailerdi. Fedailer sadece Rumeli'de değil, Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra İstanbul'da da faili meçhul cinayetlerde ve darbe girişimlerinde rol oynayacaklardır.
Cinayet işlediği caddeye adını verdiler!
Şemsi Paşa'yı vuran Atıf Kamçıl Kanun-i Esasi'nin ilanından sonra yapılan ilk seçimlerde milletvekili seçildi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin vitrininde yer almış bir isimdi Atıf Bey. Cumhuriyet'in ilk yıllarında da Halk Fırkası'ndan mebus olacaktır. Mülazim Atıf'ın Meşrutiyet'te mebus yapılması Şemsi Paşa'nın ailesi tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Şemsi Paşa'nın öldürüldüğü sokağa da 'Atıf Bey Caddesi' ismi verilmişti. Kanun-i Esasi'nin ilan edilmesinden sonra, 1909'da Şemsi Paşa'nın vurulduğu yerde şenlikler düzenlenmişti. Şenlikler Sırp, Bulgar, Rum, Musevi, Ulah meşrutiyet kulüpleri ile İttihatçılar tarafından ortaklaşa tertip edilmişti.
Atıf Bey'e 1910'da 'İmtiyaz Nişanı' verilmesi de Şemsi Paşa ailesinin üzüntüsünü daha da artırmıştı. Şemsi Paşa'nın oğlu Müfid Şemsi hatıralarında bu nişan verme olayına atıfta bulunarak, “Bin dürlü şekva yatır hatır-ı dert aşiyanımda (dert meskenim olan hatırımda bin çeşit şikayet vardır)” diyecekti. 1947 yılında Karacaahmet Mezarlığında defnedilen Atıf Bey'in kabri daha sonra Bakanlar Kurulu kararıyla 'hürriyet kahramanı' olarak merasimle Şişli'de 'Hürriyet-i Ebediye' tepesine nakledilmişti.
Bu arada, resmi sitelere de yansıyan bir bilgi yanlışını düzeltmek gerekiyor. Hürriyet gazetesinde tarih sayfası yapan bir yazar, “Osmanlı'nın Anıtkabir'i Abide-i Hürriyet'ti” başlıklı bir yazısında Şemsi Paşa vurulduğunda yanındaki yaverlerden birisinin Fevzi Çakmak olduğunu yazar. Doğru değildir bu. Fevzi Çakmak, Şemsi Paşa'nın yaveri değil, Metroviçe'deki 18. Fırka'nın Erkanı Harbiye Reisi'dir. Şemsi Paşa ise bu fırkanın kumandanıdır. Şemsi Paşa Manastır'da öldürüldüğü sırada Miralay Fevzi Bey Metroviçe'de onun yerine vekalet ediyordu. Zaten Fevzi Paşa da Şemsi Paşa'nın vurulduğunu Cemiyetin Metroviçe mümessili Topçu Yüzbaşı Salih Bey tarafından aynı gün tafsilatıyla kendisine haber verdiğini söylemiştir (Kaynak: Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, 1. Cilt). Bu yanlış bilginin başka yazarlar tarafından da alıntılanmak suretiyle kullanıldığını söylemeliyim. Alıntılanarak seyahat eden bu yanlış bilginin Şişli Kaymakamlığı'nın internet sayfasında yer almasına ne demeli peki?