Parler, Fransızca ‘konuşmak’ anlamına geliyor. Twitter’a alternatif olarak benzer bir formatta oluşturulan site şu an Amerikan sağcılarının buluşma noktası. Kullanıcı sayısı, Trump’ın girişiminden sonra 2 milyon kişiye ulaşan site kendini, ‘ABD Anayasasında yer alan İlk Değişikliğe’ göre hareket eden bir kurum olarak tanımlıyor. ‘First Amendment’ olarak bilinen ilk değişiklik yasasının 300 yıllık geçmişi var. Anayasanın 1. maddesine ek madde olarak eklenen bu yasa aynı zamanda ABD’deki ifade özgürlüğü kavramının da en temel çıkış noktası:
Trump’ın Twitter ile arasındaki problem de bu. Birçok Cumhuriyetçi de bu konudan muzdarip olduğunu iddia ediyor. Twitter’da Batılı aşırı sağın önemli isimleri Parler’a geçerken kitlelerini de oraya yönlendirmeye çalışıyorlar.
Örneğin; Twitter’da milyonlarca takipçisi olan Katie Hopkins, nefret suçu işlediği gerekçesiyle Twitter’da hesabı kapatılırken artık kendini Parler’dan ifade ediyor. Özgürce, mültecileri hamam böcekleri ile kıyaslamaya devam edebilecek. Ya da şişmanların çalışma hayatında yeri olmadığına dair fikirlerini de paylaşabilecek. Sistematik olarak kullandığı İslamofobik dili anayasanın ona verdiği 'özgürlük' ile kullanmaktan çekinmeyecek.
Bu şekilde sayısız Trump destekçisi ya da aşırı sağ radikal görüşleri olan isim mevcut. Jacob Wohl, Laura Loomer and Milo Yiannopoulos, Charlie Kirk and Candace Owens.
Hopkins gibi Lara Loomer da Twitter tarafından engellendi. Loomer’ın en büyük takıntısı ise senatodaki ilk müslüman kadın milletvekilerinden biri olan İlhan Omar. Tweetinde hem İslam hakkında kadınları taciz eden bir din tanımını kullanan hem de Omar hakkında Yahudi düşmanı deyip iftira atan Loomer’ın tek suçu ‘eleştiri miydi?’ ABD’nin en büyük medya kuruluşlarından biri, NBC konuyu ‘Ilhan Omar’ı eleştirdikten sonra Twitter tarafından banlandı’ şeklinde servis etti.
Twitter ifade özgürlüğünü mü engelliyor ifadeyi mi özgürleştiriyor?
Hoşgörüsüzlük hoşgörü ile karşılanabilir mi?
Aslında bu tartışma çok eskilere dayanıyor. İlk kez Karl Popper’ın ‘Hoşgörünün Paradoksu’ şeklinde ortaya attığı düşünce ‘Hoşgörüsüz görüşlere hoşgörü gösterilmesinin bir süre sonra o görüşlerin yaygınlaşmasına zemin hazırlayacağından’ bahseder. Bu şekilde agresif düşünceler hızlı bir şekilde toplumda yayılırken ana akım haline gelip ötekini yok etmek üzerine bir strateji geliştirebilir.
Bu konu için verilen en popüler örnek ise: Nazizm. Geçtiğimiz günlerde Harpar’s Magazine bir mektupta 115 akademisyen bu konu hakkında görüşlerini bildirdi. Akademisyenler, Trump’ın demokrasi için en büyük tehdit olduğunu ifade ediyor. ‘İstediğimiz demokrasi ancak her tarafta ortaya çıkan hoşgörüsüz iklime karşı konuşursak elde edilebilir.’ cümlesi de aynı metinden.
Roma’da insanlar kendilerini forumlarda ifade edebilirlerdi bugün ise bu forumların yerini sosyal medya platformları aldı. Güçlenen platformlar ise kendi yasalarını oluşturup kendi doğrularını dikte etmeye başlıyorlar. Bugün Twitter’ın yaptığı da bu.
Şimdilik nefret suçu üzerinden nispeten masum işleyen bu sürecin en dikkat çekici yanı ise yasa koyucunun Twitter’ın kendisi olması.
Yarın, insanların haber alma mekanizmasını kontrol eden bu platformların ne karar vereceği meçhul. Parler örneğinin de çıkışıyla artık toplumun birbirlerini okuyabileceği yapılar yerine kendi seslerini daha gür duyabileceği platformlar aradığı düşünülüyor. İnsanların, güvenli sitelere benzer yeni sosyal medya ‘mahalleleri' kurup kuramayacağını da zaman gösterecek.