Geçtiğimiz günlerde Martı adlı girişimin arkasındaki isim Oğuz Alper Öktem ‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ deyip devletçi bir tavır takındığı için bir linç kampanyasına maruz kaldı. Kurumunun devlet ile polemiğe girmesinin söz konusu olmadığını belirtip alınan kararlara göre kendilerini adapte edeceklerini belirttiği için boykot ile dahi terbiye edilmeye çalışıldı.
Aynı zihniyet Aziz Sancar gibi değerli bir bilim insanını da devletçi tavrından ötürü linç etmeye kalkışmıştı. Bu ülkede yaşayan ve bu ülkeye karşı aidiyet hisseden insanların devlet ile bir aidiyet kurmasının arkasında ise bin yılların tecrübesi bulunuyor.
Her milletin bin yıllar ile birlikte geliştirdiği hayatta kalma refleksleri vardır. İskandinavlar o soğuk coğrafyada hayatta kalmanın yolunu iklimleri gibi sert olmakta bulmuşken Almanlar için bu çözüm teknik alanlara yapılan yatırımlar olmuştur. Türkler ise bin yılların verdiği acı tecrübelerden dolayı dünya ile bütün ilişkilerini devletleri üzerinden kurgularlar. Bu toplumda devletin bu kadar kutsanmasının sebebi ise nice acının arkasında hep devletsiz kalınan günler olmasıdır.
Türkler, devletsiz kaldıkları an Kırım’da da bunun . Orta Asya bozkırlarında da Balkanlarda da. Bugün Türkiye’de yaşayan birçok insanın ‘ olduğunu anlatmasının arkasındaki sebep de budur. İmparatorluk zayıflayıp geri çekildiği an bölgeyi kontrol etmeye başlayan diğer güçlerin ilk işi Türkleri topraklarından sürmek, toplu katliamlar yapmak oldu. Kırım milli marşının yazarı Numan Çelebicihan’ın da Azerbaycan Milli Marşı’nın yazarı ’ın da Ruslar tarafından kurşuna dizilmiş olması tesadüfün değil bu hakikatin örneğidir.
Aziz Sancar'ı da 'Türk Birliği'ni görmek en büyük hayalim' dediğinde linç etmiştiler
Geçtiğimiz günlerde Martı adlı girişimin arkasındaki isim Oğuz Alper Öktem ‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ deyip devletçi bir tavır takındığı için bir linç kampanyasına maruz kaldı.
Aynı zihniyet Kimya alanında Nobel ödülü kazanan Aziz Sancar’ı da aynı algılarla linç etmişti. Sancar ‘ Türk Birliği’nin kurulması’ dediğinde kafalarındaki geçerliliği olmayan milliyetçi algısı yerle bir olmuş bunun karşılığında da Kimya gibi bir alanda dünyanın en prestijli ödülünü alan bir insana saldırı başlatmışlardı. Hiçbir şey üretmeden yalnızca argüman üreten bu insanların algılarında ‘gelişmişlik’ kavramının arkasında derin bir kompleks yatıyor. Dünya ile kurdukları ilişki opera ve bale üzerinden işliyor. Bir şeyler üreten bir insanın muhakkak ki bu tarz ‘Avrupalı’ değerlere sempati beslemesi ve bütün dünya ile ilişkisini kendileri gibi derin bir kompleks üzerinden kurmasını bekliyorlar.
Sömürge aydınları’nın dünya ile kurduğu kompleksli ilişki
Hindistan’ı dönüştüren Gandhi de Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah da eğitimlerini tıpkı Oğuz Alper gibi Londra’da aldılar. Bizim sömürge aydınlarından farkları ise ülkelerini bağımsızlığa götürürken tamamen kendi kültürleri üzerinden bir yeniden doğuş gerçekleştirmiş olmaları.
Dünyanın her yerinde prograsif atılımlara baktığınız zaman arkasında büyük oranda yerel değerleri ile ilişki kuran beyinler olduğunu görürsünüz.
Meiji’nin neredeyse el atmadığı tek alan Japonların geleneksel Kanji’sidir.
Bu toprakları kimin yönettiği bizim için varoluşsal bir meseledir
‘Aziz Sancar’ı linç edenlerin bu dünyaya katkısı ne? Oğuz Alper Öktem’i boykot ile tehdit edenlerin yaşadıkları toplum için ürettikleri ne?’ tarzı sorular bizi tek bir cevaba çıkarıyor: Koca bir hiç.Yırtlaz kalabalığın hayatta üretebildiği yegane şey argümandır. Argüman üretmek konforludur hiçbir şey için çabalamanıza gerek kalmaz.
Ticaret ile herhangi bir şekilde ilişki kurmuş herkesin hem fikir olacağı; bunun dünyanın en zor işlerinden biri olduğudur.
Her daim güç dengelerinin değiştiği bu topraklarda kültürümüz ile, kimliğimiz ile bağımsız olarak yaşayabilmemizin tek yolu da: ‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ diyebilmektir. Bugün bu toprakları ABD de yönetse Türkiye de yönetse beni ilgilendirmez diyenlerin saldırıları ise mide bulandıran küçük bir sineğin vızıltılarından başka bir şey değil.