SİNEMAYI SANAT YAPANLAR

Ali Murat Güven
SİNEMAYI SANAT YAPANLAR

alimuratg@yahoo.com

ROMAN POLANSKI

Yönetmen, yapımcı, senarist ve aktör

GERÇEK ADI: Rajmund Roman Liebling

DOĞUM TARİHİ: 18 Ağustos 1933 / Paris-FRANSA

ÖLÜM TARİHİ: Halen hayatta ve aktif olarak sinema sektöründe…

KILAVUZ SÖZLERİ:

- “Sinema tarihinin en iyi filmlerini incelediğinizde, bunların ardında yönetmenden başka hiç kimsenin öyle lüzûmundan fazla önemsenecek bir hakkının olmadığını görürsünüz. İyi filmleri yalnızca iyi yönetmenler yapabilir.”

- “Bugüne kadar çektiğim hiç bir filmden mutlak anlamda tatmin olamadım. Mükemmel bir film deneyimi noktasındaki arayışlarımı hâlâ inatla sürdürüyorum.”

- Her yeni film, yönetmenin önüne varılacak bir hedef koyar. Aylarca, bazen de yıllarca canınız çıkarcasına çalışıp, türlü sancılar eşliğinde o filmi bitirdiğinizde, siz artık asla eski siz değilsinizdir. Bir kaç yıl daha büyüyüp olgunlaşmış çok farklı bir adama dönüşürsünüz.”

- “Sinema filmi, size bir sinema salonunun koltuğunda oturduğunuzu unutturmak zorundadır. Yoksa yaptığınız şey sinema olmaz, tiyatro olur.”

BUGÜNE KADAR ÇEKTİĞİ FİLMLERİN SAYISI (1955-2011):

9 kısa film ve 19 uzun metrajlı filminin dışında, çok yönetmenli iki kolaj filmde de kendisine ayrılan bölümlerin yönetmenliğini yaptı. Halen, “Katliam” (Carnage) adını verdiği, komedi türündeki yeni projesinin çekimlerini sürdürüyor.

/resim/site/022176a9f17176264f7by.jpg
HAKKINDA ÖNEMLİ NOTLAR:

Roman Polanski, çalkantılarla dolu meslek hayatı ve özellikle de adının karıştığı utanç verici bir tecavüz olayı nedeniyle, “Sanat eseri, sanatçısından tamamen bağımsız mı, yoksa onun hayat tarzı ve kişiliğiyle paralel olarak mı değerlendirilmelidir?” şeklindeki çok tartışılan bir sorunun son 35 yıldır sinema dünyasındaki en popüler muhatapları arasında yer alıyor.

Yahudi asıllı olup Paris'te doğan sanatçının anne ve babası, o henüz iki yaşındayken, anavatanları Polonya'ya dönme kararı aldılar. Adolf Hitler'in Polonya'yı işgalinden hemen sonra ebeveynlerinin toplama kamplarına gönderilip orada katledilmeleri üzerine, küçük Polanski için de acılarla dolu bir hayat başladı. Yetimhaneler ve karanlık sokakların hoyratlıklarıyla bezenmiş gençlik yıllarında yaşadığı ruhsal travmalar da başını sonraki yıllarda -bir ömür boyu kurtaramayacağı türden- büyük belalara sokmasına yol açacaktı.

1950'lerin ortalarında Polonya'nın dünyaca ünlü Lodz Film Okulu'nu bitirdikten sonra meslek hayatının ilk dönemini ülkesinde, ikinci dönemini ise Fransa-İngiltere sermayeli filmler yaparak geçiren Roman Polanski, 1968 yılında Hollywood'a ilk adımını attı. Şöhretinin sinemanın başkentine kendisinden çok önce ulaştığı o günlerde, kendisine dünya çapında büyük bir itibar kazandıracak olan korku-gerilim başyapıtı “Rosemary'nin Bebeği”ni çekmesinin yanı sıra, anılan dönemin en güzel yıldızlarından Sharon Tate ile de dillere destan bir düğün yaparak evlendi. Kendisi bir film çekimindeyken, Los Angeles'taki evlerinin uyuşturucu müptelası hippi lideri Jim Manson ve çetesi tarafından basılıp henüz 26 yaşındaki hamile eşinin vahşice katledilmesi Polanski'nin ağır bir bunalıma girmesine yol açtı. Oradan oraya savrulup durduğu bu depresyon döneminde de hayatının en büyük hatasını yaparak, alkollü kafayla, 13 yaşındaki Samantha Geimer adlı genç bir kıza cinsel saldırıda bulundu. Sanatçı, 1977 yılında, çekimlerine hazırlandığı yeni filminin oyuncu seçmeleri sırasında yaşanan ve kendisinin Hollywood'daki kariyerini yerle bir eden bu çirkin olayın ardından, muhtemel bir hapis cezasından kurtulabilmek için apar topar ülkeyi terk etti.

/resim/site/032176b2a16176264f9by.jpg
Söz konusu olaya bağlı tutuklama kararı nedeniyle o gün bugündür ABD'ye giremeyen Polanski, “muhteşem yeteneklere sahip bir sanatçı olmak”la “düşük profilli bir insan olmak” arasındaki acıklı çelişkiye son derece ideal bir örnek oluşturuyor. Ünlü yönetmenin, “Sarhoşluğun getirdiği aptalca bir hataydı ve bu hatam da beni 34 yıldır her gün rezil etmeyi sürdürüyor” diyerek nedamet getirdiği tecavüz olayının dâvâ dosyası, şimdilerde 50 yaşında erişkin bir kadın olan mağdur Geimer'in şikayetini yıllar önce geri almasına rağmen an itibarıyla hâlâ yürürlükte bulunuyor. Polanski'nin duruşmalarda bulunmadığı gerekçesiyle dosyayı karar bağlamaktan kaçınan ve firarî sanık hayatta olduğu sürece bu eyleminden sorumlu tutulacağını belirten ABD adlî makamları, sanatçıyı ülkeye giriş yapmaya kalkıştığı anda tutuklayıp yargılamayı kaldığı yerden sürdüreceklerini defalarca açıklamışlardı. Nitekim, Eylül-2009'da İsviçre'ye bir ödül almaya giden Polanski, ABD'nin İnterpol üzerinden yaptığı istek üzerine bu ülkenin polis teşkilâtı tarafından gözaltına alındı, kendisi için kiralanan özel bir evde ayak bileğine bağlanan özel bir elektronik kelepçe eşliğinde bir kaç ay boyunca gözetim altında tutuldu. Kefaletle ve belli koşullar altında serbest bırakılan 78 yaşındaki yönetmenin bu hatasının bedelini hapis yatarak ödeyip ödemeyeceği konusu, bir tarafta “Olay artık kapanmıştır” diyenler, diğer tarafta ise “böyle bir ahlâksızlığın asla örtbas edilmemesi gerektiğini” savunan çevrelerin karşılıklı söz düelloları arasında günümüzde de belirsizliğini koruyor.

ÖDÜLLERİ:

Yakın dönem filmlerinden “Piyanist” ile, başta Oscar olmak üzere, belli başlı bütün yarışmalarda ödüle boğuldu. Olgunluk dönemi ürünü olarak kabul edilen bu dokunaklı yapıtla Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'nin 2002 yılı “En İyi Yönetmen” ödülünü kazanmasının yanı sıra (Polanski mâlûm dâvâ nedeniyle ödül törenine katılamadı, heykelciğini onun yerine aktör dostu Harrison Ford teslim alarak kendisine kargoyla yolladı), Fransa-Cannes'da “Altın Palmiye”, İspanya'da “Goya”, İtalya'da “David di Donatello”, yine Fransa'da “César”, Çek Cumhuriyeti'nde “Çek Aslanı” ve daha bir dizi uluslararası festivalde büyük ödüllerle onurlandırıldı.

Öte yandan, “Piyanist”e gelene kadar en az onun kadar başarılı pek çok filme imza atmasına rağmen, göz kamaştırıcı kariyerinin ilk Oscar'ını ancak 70 yaşındayken bir “Yahudi soykırımı hikâyesi”yle kazanabilmiş olması, sinema sektörünün artık herkesçe iyi bilinen politik geleneklerinin de önemli bir göstergesidir. Ki hatırlanacağı üzere, Yahudi asıllı bir başka kült yönetmen, Steven Spielberg de Oscar'da benzer bir görmezden gelmeyi 1994 yılında çektiği “Schindler'in Listesi” adlı İkinci Dünya Savaşı dramasına kadar aynen yaşamıştı.

Polanski'nin yukarıda sayılanlar dışında, çeşitli filmlerinden kazandığı 50'nin üzerinde ödülü daha bulunmaktadır.

/resim/site/041176be846176264fbby.jpg
MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN 7 FİLMİ:

- Oliver Twist (Oliver Twist), 2005

- Piyanist (The Pianist), 2002

- Tess (Tess), 1979

- Çin Mahallesi (Chinatown), 1974

- Macbeth (The Tragedy of Macbeth), 1971

- Rosemary'nin Bebeği (Rosemary's Baby), 1968

- Sudaki Bıçak (Nóz w Wodzie), 1962