SİNEMA TARİHİNDEN NADİDE KARELER

Türk ve dünya sinemasının kilometre taşı niteliğindeki filmlerin setlerinden, başka bir adreste çok zor rastlayabileceğiniz fotografik hatıralar...

Ali Murat Güven
SİNEMA TARİHİNDEN NADİDE KARELER

“Büyük yıldız” olmak işte tam olarak böyle bir şey… Daha henüz hayattayken bile sinema dünyasında gerçek bir efsaneye dönüşmüşseniz, film setinde prova yaparken üç ayrı set görevlisi yanınıza koşar ve keskin güneş ışıklarından rahatsız olmamanız için size saatlerce şemsiye tutar.

Fotoğraftaki adamlardan ilki, dünyanın dört bir köşesindeki yüz milyonlarca hayranının “Al” kısaltmasıyla tanıdığı Alfredo James Pacino… Kendisi 1940-New York City doğumlu ve İtalyan asıllı bir aileden geliyor. Filmlerini saymak mı? Boş versenize Allah aşkına; adının cesametiyle bile çağdaş Amerikan sinemasının en az yarısını kaplayan bir aktörden söz ediyoruz!

Al'ın tam karşısında ise bir başka İtalyan asıllı New Yorklu durmakta… O da Hollywood'daki müstearıyla “Bobby”, hayranlarının bildiği nâmıyla “Robert”, nüfus kâğıdındaki tam adıyla ise Robert Mario de Niro Jr… Adının sonundaki “Jr. / Junior” (küçük) takısı, vaktiyle pek ünlü bir ressam olan babasıyla aynı adı taşımasından geliyor. Peder De Niro'nun adının sonunda da hayattayken “Sr. / Senior” (büyük) takısı bulunuyordu.

Hollywood, 1970'lerin başlarından itibaren karizma ve oyun gücü açısından sürekli birbirleriyle kıyaslanan bu iki adamı şimdiye kadar film karelerinde yalnızca iki defa bir araya getirebildi. Bunlardan ilki, Michael Mann'in 1995 yapımı klas polisiye serüveni “Büyük Hesaplaşma”dır ki (Heat) mâlûm ikilinin o filmde bir kafeteryada karşı karşıya oturup yaptıkları gerilimli muhabbet, sinema tarihinin “aşkın oyunculuk” adına referans sahnelerinden biri olarak literatüre geçmiştir.

Yapımcıların bu egzantrik İtalyanları aynı hikâyede buluşturma yönündeki ikinci başarısı ise 2008 yılına rastlıyor. Jon Avnet'in yönettiği “Orijinal Cinayetler” (Righteous Kill) polisiye sinema açısından öyle aman aman bir gösteri olmamasına rağmen, sırf bu özelliği nedeniyle bile yalnızca iki yıl içinde kült mertebesine yükseldi.

Bir de her ikisinin adının afişler ve jeneriklerde birlikte yer almasına karşılık aynı karede fiilen gözükmedikleri, bunlara göre çok daha eski bir “Baba-2” (The Godfather-Part Two, 1974) deneyimi var ki onda da Pacino, Carleone ailesinin sonradan serinkanlı bir katile dönüşen iyi eğitimli, temiz huylu çocuğu Michael Carleone'yi canlandırırken, De Niro ise flash-back sekanslarındaki genç Vito Carleone olduğu için bir araya gelebilmeleri zaten mantıken imkânsızdı.

/resim/site/0263cccc5dd3cbc6fbcby.jpg
İdrak ettiğimiz tarih itibarıyla biri 70 diğeri ise 67 yaşındaki bu iki değerli sinema adamı, biyolojinin acımasız kanunları gereğince artık geriye doğru sayıyorlar. Şunun şurasında onları perdede (Allah ömür verirse) en fazla bir 5-10 yıl daha izleyebileceğiz. Fakat, adına "sinema" denilen büyüleyici sanata yaptıkları muhteşem katkıların hatırı, hiç kuşkusuz ki her ikisinin kısacık ömürlerini kat be kat aşarak gelecek yüzyıllara intikal edecektir.

De Niro, yıllar önce kendisiyle gerçekleştirilen bir söyleşide, Al Pacino ile bitmez tükenmez kıyaslanmaları hakkında şu muzip yorumu yapmıştı:

“Bu oldukça eski bir hikâye ve aslında aramızda çoktan çözümlenmiş durumda… Bir kere ben Al'dan daha uzun boyluyum. İkincisi, daha bir lider-adam tipine sahibim. Buna karşılık, Al'ın -küçük bir istisna haricinde- zamanımızın en büyük aktörü olduğunu da her zaman dürüstçe kabul etmişimdir. O istisna kimdir diye sorarsanız, elbette ki benim!”

* * *

(Sayfada gördüğünüz iki kare de yapımı in setinde çekildi.)