GERİLİM HATTI / Vertige
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Fransa yapımı Türü ve Süresi: Serüven-Gerilim / 90 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi Fransızca olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Abel Ferry Senaryo Ekibi: Johanne Bernard ve Louis-Paul Desanges Görüntü Yönetmeni: Nicolas Massart Özgün Müzik Bestecisi: Jean-Pierre Taieb Kurgucu: Soline Guyonneau Sanat Yönetimi Ekibi: Sébastien Inizan (Yapım Tasarımcısı) ve Olivier Afonso (Sanat Yönetmeni) Oyuncular: Justin Blanckaert (Anton), Nicolas Giraud (Fred), Raphaël Lenglet (Guillaume), Johan Libéreau (Loïc), Fanny Valette (Chloé), Maud Wyler (Karine) İthalatçı Şirket: Filma Ltd Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Yoğun biçimde korku, şiddet ve gerilim öğeleri içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: * * ½
Çeşitli engelleri aşarak gerçekleştirmeye çalıştıları bu tırmanış saatler ilerledikçe gitgide daha tehlikeli bir hâl alırken, ekip üyelerini güç duruma sokan kazalar da birbirini izler. Bulundukları ortamda yolunda gitmeyen garip bir şeyler vardır ve aslında yolun kapalı olması da bir tesadüf değildir.
Derken, felaketin ikinci perdesine geçilir ve ekip üyelerinden Fred ansızın ortalıktan kaybolur. Arkadaşları panik içinde onu bulmaya çalışırken, hava da kararmaya başlar. Genç dağcılar için artık, neşe içinde yapageldikleri bu sporun vahşi bir “hayatta kalma savaşı”na dönüşeceği korku ve gerilim dolu saatler başlamıştır.
'KURTULUŞ'TAN BU YANA ÇEŞİTLEMELERİNİ İZLEDİĞİMİZ BİR ÖYKÜ
Her ne kadar bazen tahammülü zor düzeyde şiddet gösterileri içeriyor olsalar da, kitlelerin, özellikle de genç kuşakların bilinçaltına insan-doğa ilişkilerinde laubali davranışlar sergilemenin tehlikelerine ilişkin önemli mesajlar gönderen böylesi serüven filmlerini öteden beri pek sevmişimdir. Metropollerde geçen günlük hayatlarımızda kolay kolay rastlayamayacağımız türden keyifli doğa manzaralarına yer vermelerinin yanısıra, fırsat bulduklarında dağlara, ormanlara ve deniz kenarlarına uzanmayı planlayan serüvenci ruhlara da “Doğayla şaka olmaz, oralara gittiğinizde her adımınızı bilinçli atın” uyarısını yapıyorlar çünkü. Gazetelerinde her yaz sezonunda “serinlemek için denize ya da baraj göllerine giren” en az 100 kişinin ölüm haberinin yayımlandığı ve bu tür haberlerin giderek kanıksandığı Türkiye gibi dikkatsizlik mağduru ülkeler için aslında son derece isabetli bir uyarı bu… Çünkü, tıpkı insan bedeni gibi, orman ve deniz türü geniş doğal mekânlar da kendilerini koruma güdüsüyle donatılmış canlı birer organizma; hepsinin ayrı ayrı hayat döngüsü kuralları ve tehlikelere karşı geliştirdikleri bazı özel savunma mekanizmaları var. Durum böyle olunca, insanoğlunun bu gibi doğal ortamlara adım attığında sergilediği deneyimsiz, aceleci ve saldırgan tavırlar da kimi zaman -karşı taraftan hiç bir merhamet göremeden- direkt sonunu getirebiliyor. O yüzdendir ki bilgiyle bezenmiş bir soğukkanlılık ve yüksek bir dikkat, hayatın her alanında olduğu gibi bâkir bir doğal çevrede de en büyük can simidimiz aslında…
ZEVKSİZ BİR TÜRKÇELEŞTİRMENİN KURBANI
Öte yandan, Ferry'nin yapıtının içeriğine yeniden dönersek, tipik bir “tatile giden neşeli gençlik grubu” atmosferinde başlayan öykü adım adım geriliyor ve ikinci yarısından itibaren adım adım ortaya çıkan sürpriz gelişmelerle de izleyiciyi koltuğuna mıhlamayı başarıyor. Fransız Alpleri'ndeki doğal dekorlarda yaklaşık üç haftada çekilen filmin bir diğer artısı da görüntü yönetmeni Nicolas Massart'ın büyük bir ustalıkla beyazperdeye taşıdığı etkileyici doğa manzaraları… Onun dışında, korku-gerilim ya da serüven türündeki hemen bütün zamane Fransız filmleri gibi bu senaryonun da son derece karamsar bir bakış açısıyla ilerlediğini ve “mutsuz son”la bittiğini vurgulayalım.
“Doğanın bağrında sıkışıp kalmış zavallı kahramanlar” motifinden henüz bıkmamış bir sinemaseverseniz, yaz sıcağında bol yeşillik görüntüsü ve orman esintileri sunan bu öykü size hem görsel olarak iyi gelecek, hem de sonuna kadar diri tutmayı başardığı yüksek temposuyla, ağustos sıcağında aslanlar gibi oruç tutanlara iki saatliğine de olsa açlıklarını unutturacaktır. Kendi ülkesinde bile sınırlı bir ilgiyle karşılanmış olan böylesine alçakgönüllü bir filmden daha fazla da bir medet