Birilerinin bu insanlara 'aşk' ile 'seks' arasındaki farkı öğretmesi gerek…
ARKADAŞIMIN AŞKI / My Best Friend's Girl
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2008, ABD yapımı Türü ve Süresi: Erotik Komedi / 101 Dakika Gösterim Dili: Orijinali İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmaktadır. Yönetmen: Howard Deutch Senarist: Jordan Cahan Görüntü Yönetmeni: Jack N. Green Özgün Müzik Bestecisi: John Debney Kurgu Yönetmeni: Seth Flaum Sanat Yönetmeni: Timothy Kirkpatrick Oyuncular: Dane Cook (Tank), Kate Hudson (Alexis), Jason Biggs (Dustin), Alec Baldwin (Professor Turner), Diora Baird (Rachel), Lizzy Caplan (Ami), Riki Lindhome (Hillary), Mini Anden (Lizzy), Hillary Pingle (Claire) İthalatçı Şirket: Fida Film Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Cinsellik-çıplaklık ve argo konuşmalar içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: * ½
Kendisini “geri tepme uzmanı” olarak tanımlayan Tank, kadınları ilk aşamada delicesine âşık etme, sonra da onlardan ansızın ayrılma konusunda ustalaşmış biridir. Bir kenara fırlatılmış gözü yaşlı erkeklerle sözleşme yapar ve onların eski sevgilileriyle planlı-programlı ilişkilere girerek “kurban”larına hayatlarının en berbat günlerini yaşatır. Bu yeni duygusal deneyim karşı taraf için öylesine kötü geçer ki Tank'a yanaşma bahtsızlığına uğramış bütün kadınlar en kısa sürede önceki sevgililerine geri dönüş yollarını aramaya başlarlar.
Ancak sihirli değneğini bu kez de Alexis üzerinde denemeye kalkışan Tank, çapkınlık hayatının en ağır sınavıyla karşı karşıya kalacaktır. Alexis, onun blöfünü görebilen ilk kadındır. Muhatabının şeytanî zekâsı karşısında şaşkına dönen genç adam, en iyi arkadaşı Dustin'e duyduğu saygıyla onun kız arkadaşı karşısında yaşadığı duygusal çekim arasında giderek bocalamaya başlar.
Cinselliğin insan hayatındaki önemini körü körüne yadsımak gibi bir niyetim yok; aksine böyle bir içgüdünün “aşkın tutkalı” olduğu gerçeğini bilecek kadar da ayağım yere basıyor. Fakat, Hollywood senaristleri, çağdaş kadın-erkek ilişkilerini betimledikleri son dönem filmlerde bu tutkalı artık düpedüz “çimento”nun, yani “aşk”ın yerine koymayı alışkanlığa dönüştürdüklerinden, “romantik komedi” etiketli filmlerde de gerçek bir “duygusal vurgunluk hâli”nden ziyade karşı cinse duyulan tensel zaafa yönelik bitmez tükenmez güzellemeler izler olduk. Üstelik de gayet sokak ağzı, “kitch” bir kıvamda…
Olayların merkezindeki kadın kahramanın kucaktan kucağa dolaştığı bu itici öykü de insana ister istemez Şeyh Bedreddin'in “Yarin yanağından gayrı herşey ortak” deyişini hatırlatıyor. Bir “Doğulu”nun, hele de Müslüman bir Doğulu'nun kolay anlayacağı türden ilişkiler değil, yönetmen Howard Deutch'un anlattıkları…
Batılı sinemacılar önce şapkalarını önlerine koyup “aşk”ın tam olarak ne olduğuna karar vermeli; insanlığın çivisi ve nesillerin devamlılığının garantisi konumundaki bu ulvî duyguyu cinsellik içgüdüsünün hayatın merkezine oturtulmasıyla kurulan günübirlik tensel ilişkilerin yaftası olarak kullanmaktan vazgeçmeliler. Belki ancak ondan sonra matah bir şeye benzeyebilir Hollywood'dan gelen bu tür bol erotik soslu, sözde romantizm kordelaları. Fakat, devir itibarıyla kitlelere sunulan genel resim, Amerikan metropollerinde yaşayan canı pek tatlı zamparaların cumartesi gecelerini -“evlilik” gibi zahmetli (!) sorumluluklara katlanmadan- renklendirme arayışlarından bir adım daha fazlası değil… Muhtemelen, ar damarı henüz arzu edildiği ölçüde yırtılmamış olan Batılı izleyici de benim gibi düşünüyor olmalı ki, “Arkadaşımın Aşkı” gösterime girdiği ABD ve Avrupa'da hiç beğenilmedi, aksine son derece itici bulunup gişede iki seksen yere uzandı.
İzlemezseniz hiç bir şey kaybetmeyeceğiniz, aksine “romantizmin şânı”nı koruma çabalarına katkıda bulunmuş olacağınız rahatsız edici bir gösteri…
* * *
Bodrumlu iflah olmaz berduşun yükselişi
HADİGARİ CUMHUR
Ablasına bırakılan araziyi tekrar ele geçirmeyi namus dâvâsından farksız gören Cumhur, bu yüzden de ona ve eşine huzursuzluk vermek için her yolu dener. Kahramanımız, Ethem'in otelinin su kuyusunu sabote etmekten, otelde kalan müşterileri tesise yaptığı âni baskınlarla korkutmaya kadar türlü türlü saçmalığı deneyerek kendini rahatlatmaya çalışmaktadır.
Öte yandan, bankalar ise aklı fikri turist kadınlarda ve eğlencede olan bu aylak adamın ilçenin merkezindeki küçük berber dükkanını iyi bir fiyatla kiralayıp bankamatik yapmak isterler. Aynı şekilde, kuyumcular, döviz büroları ve turizm şirketleri de dükkanın peşindedirler. Ancak, ablası ve eniştesini dize getirip otele -içindeki turist kadınlarla birlikte- sahip olmayı bir sabit fikre dönüştürmüş olan Cumhur uzun bir süre boyunca bu tekliflerin hepsini geri çevirir. Kahramanımız, en sonunda, dükkanını kiralığa değilse bile astronomik bir fiyatla “satılığa” çıkartacaktır; ancak bunu yaparken kafasından geçen düşünce, kazanacağı parayla otelin karşısındaki boş araziyi satın alıp oraya alternatif bir otel kurmaktır. Böylelikle muhataplarını beklenmedik bir ticarî hamleyle yıkacak ve oraya gecikmeli de olsa kendi iktidar bayrağını dikecektir. Oysa, Cumhur'un henüz bilmediği şey, mal hırsıyla sergilediği bütün o taşkınlıkların, başka biri yapsa asla müsamaha gösterilmeyecek olan pervasızlıklarının, ölesiye nefret ettiği ablası ve eniştesinin yöredeki yüksek saygınlıkları nedeniyle hoş görüldüğüdür. Yani, adamımız aslında bindiği dalı kesmektedir.
Doğru düzgün bir künye oluşturabilmek adına filmin müzisyenlerini tespit etmeye çalıştığımda sitede başka, posterde ise bambaşka adların yer aldığını fark ettiğim gibi, hem teknik ekipte hem de kastta daha bir sürü yanlışlıklar bulunduğunu şaşkınlık içinde gözlemledim. Öyle ki daha kast listesinde kimin kimi oynadığı bile belli değil… Postere manda gözü büyüklüğünde “set fotoğrafları” imzası koyup sonra da bu filmin bütün medya lansmanını filmin kamera görüntülerinden kopyalanmış kalitesiz karelerle yapmak hangi akla hizmet eden bir iştir yahu!
Eskilerin “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözünde vurgulandığı gibi, şipşakçı mantığın pek sevdiği “high definition” video kameralar prodüksiyon sektörüne girdiğinden bu yana, uzun metrajlı ticarî sinemanın en temel ve vazgeçilmez ciddiyet kriterlerinde de koca koca gedikler açıldığına tanık olmaktayız. “Hem bizim memlekette arkadaşlarla birlikte yaz boyunca gülelim eğlenelim, hem de arada bir adet film attıralım” mantığıyla sinema yapmaya kalkıştığınızda, böyle bir çalışmanın en önemli ayaklarından birini oluşturan profesyonel lansman aşaması da Bodrum güneşinin insanı mayıştırıcı etkisi altında eriyip gidiyor doğal olarak…
Filmi soracak olursanız, zaman zaman gerçekten güldürüyor, bir kaç sahnesiyle de düşündürüyor. Fakat, tanıtım faaliyetlerine sinen “Ne versek yerler” tarzındaki o savruk yaklaşım, aynı şekilde oyunculuklar ve yönetmenlikte de kendisini fazlasıyla hissettirmekte… “Hadigari Cumhur”, benzer bir sinema ekolünün temsilcisi konumundaki “Dondurmam Gaymak”ın yolundan ilerleme ve gişede onunkine denk bir başarı yakalama iddiasında yola çıkmışa benziyor. Ancak, “Cumhur”un yapımcıları söz konusu başarının sırrının yalnızca yöresel bazı esprileri ve davranış kalıplarını dijital kamerayla görüntülemekten ibaret olmadığını, aksine, “Dondurma”yı son derece özenli bir sinema dilinin ve disiplinli bir lansman sürecinin bu noktalara taşıdığını bütünüyle göz ardı etmiş bir profil çiziyorlar.
Özetle, ben, çekim çalışmalarının medyaya yansımaya başladığı ilk günlerden bu yana “Savulun, ortalığı kırıp dökmeye geliyoruz, millet komedi filmi nedir görecek” edâsı içinde -ve ağırlıklı olarak da manken Merve İldeniz'in yatak sahneleri üzerinden- tanıtılıp duran; aylar sonra huzura çıktığında ise derme-çatma bir sinema algısı üzerine kurulduğu hemencecik fark edilen bu filme pek ısınamadım.
Ha, ısınanlar ve kahkahalarla gülenler de olur mu; olur elbette… Ancak, burada “Recep İvedik” ve klonlarından değil, geleceğe kültür mirası olarak kalabilecek has bir sinemadan söz ediyorsak, böyle bir yapımın hafızalardaki ömrü de Bodrum'daki turizm sezonunun ömrü kadar olacaktır.