En büyük mirasım İnsan Yayınları

İnsan Yayınları'nı dava bilinci ve manevi bir sorumlulukla yüklendiğini anlatan İlhan Akıncı, çocuklarına bırakacağı en büyük mirasın yayıncılık olduğunu söylüyor. Akıncı, “Bütün işlerimizi bırakırız, ama bunu bırakmayacağız. Bunu devam ettirmek için bütün işleri feda ederiz ama bunu feda edemeyiz. Varlığımızın sebebi bu. Allah bize bu mesuliyeti yüklemiş. Devam ettirmemek aklımızın ucundan bile geçmiyor. Bununla nefes alıp bununla soluklanıyoruz” diyor.

Emeti Saruhan
En büyük mirasım İnsan Yayınları

İnsan Yayınları'nın sahibi İlhan Akıncı manevi bir emanet olarak kabul ettiği yayıncılığı yıllardır devam ettiriyor. İslam kültür ve medeniyetinin başucu kitapları olarak kabul edilen eserleri yayınlayarak gönülleri aydınlatmayı, modernizm, sekülerizm gibi akımlar karşısında Türkiye'yi İslam dünyasının entelektüellerinin düşünce iklimine ulaştırmayı hedefliyor. Bunun için az satan kitaplar yayınlamayı göze almış ve gerektikçe yayınevini baba mesleği tekstilcilikten finanse etmiş. Geçtiğimiz günlerde ciddi bir beyin kanamasının ardından felç olan ancak geçirdiği iki beyin ameliyatın ardından sağlığına kavuşan Akıncı, şimdi sadece yayıneviyle ilgileniyor. Çünkü kendi deyimiyle “Onunla nefes alıp, onunla soluklanıyor.”

İnsan Yayınları'nın kuruluşunda yoktunuz ama yakın ilişkileriniz vardı kurucularıyla. Nasıl yola çıkmıştı İnsan?

O zaman yayıncılık, Beyaz Saray kitapçılar çarşısında daha çok hadis, fıkıh ve tefsir üzerine kitaplardan oluşuyordu. Arap ülkelerindeki entelektüel modern düşünceyi anlatan veya Batı'yı, sekülerleşmeyi, modernleşmeyi, dinin kenara itilmesini eleştiren, yorumlayan, akademisyenlerin kitapları çok azdı. Arkadaşlarımız Martin Lings, Muhammed Esed, Seyyid Hüseyin Nasr gibi farklı söylemleri olan düşünürleri tercüme ediyorlardı. İslami düşünceye, dünyaya çok farklı bir şekilde bakan bu düşünürlerin bakış açısını Türkiye'ye kazandırabilmek çıkış noktası oldu.

İnsan Yayınları çok editör değiştiren yayınevlerinden biri. Bilinçli bir tercihiniz mi yoksa şartlar böyle mi gelişti?

İnsan Yayınları Türkiye'de ilk defa profesyonel olarak editör ve yayın yönetmeni çalıştıran yayınevi. O zamana kadar yayınevi sahibi olanlar hem editörlük, hem yayın yönetmenliği yapıyordu. Bizde editörlük yapan herkesle çok güzel beraberliklerimiz oldu, çok güzel ayrıldık. Onlarla hep adım adım ilerledik. Hepsinin bir soluğu var. Hep kültür ve düşünce dünyasından insanlar olduğundan ya akademiye gittiler ya da bir yerde ders vermeye başladılar. Bazen de daha iyi şartlarda başka bir iş teklifi geldiği için ayrıldılar.

Her editörün bilgi birikiminden faydalanabilmek adına mı editörleri kitap seçiminde özgür bıraktınız?

Tabii. Biz Akif Emre ile çalıştık. Bilim felsefesi, Batı dünyası ile ilişkileri, bilimsel, felsefi kitaplar üzerine müktesebatı iyiydi. O tür kitaplara ağırlık verdik. Mustafa Armağan'la sosyal bilimler, tarih kitapları ağır bastı. Kenan Çamurcu İran kültürüne hakimdi. İran devrimi de olduğu için Farsça'dan epeyce kitap tercüme ettik. O dönemde Farsça kitaplar ağırlıkla yayınlandı. Editörlerimizin birikimi ve müktesebatına göre yayınlarımız şekillendi. Kulvarımız, sahamız çok derinleşti ve genişledi.

Kitaplarınız başucu kitapları diyebileceğimiz kitaplar. Hiç az satma kaygınız olmadı mı?

Hiçbir kitabı az satar diye düşünmedik. “Bu kitap bu ülkede bir şey söyler mi? Bu ülkenin insanlarına bu kitapla yeni bir soluk, yeni bir nefes verebilir miyiz?” diye düşündük. Zaten kitap çok satmıyor. Biz satılmasından çok, insanlara bir şey vermesini düşünüyoruz. Bir kitabı 500 tane satmışsınız ama bir sürü yere kaynak olmuş, bir sürü kişi referans olarak vermiş, konferanslarında bahsetmiş bu önemli bizim için. Çok satmak elbette önemli ama bizim kitapların okuyucusu çok olmuyor. Bütün dünyada da bu böyle.

Peki maddi açıdan yayınevini desteklemek zorunda kaldınız mı?

Bizim gibi yayınevlerinin hep destekle yürüdüğünü düşünüyorum ancak biz olayın ticari yönüne hiç bakmadık. Desteklerimiz oldu ama genel olarak yayınevi kendini götürdü. Bizim hâlâ 1985 yılında yayınladığımız ki-taplar satılıyor. Elbette maddi desteğimiz oluyor ama birçok insan okul, hastane, yol, köprü yaptırıyor. Biz de imkanlarımızı yayın dünyası için kullanıyoruz. Ama ben bu işin manevi olduğu kadar maddi bir motivasyonunun olduğunu da gördüm. Hiç beklemediğiniz yerden Cenab-ı Hakk kapılar açıyor. Bir yer alıyorsunuz yayınevi için, 2 sene sonra bakıyorsunuz ki o yerin değeri beş kat artmış. Çok şahit oldum böyle şeylere.

Yayıncılık maceranız boyunca ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Bizi birçok kitapçıda, kapıdan kovdular. “Sizin kitaplarınız buraya giremez” dediler. Biz gericiymişiz, yobazmışız. Türkiye'nin düşünce ve kültür hayatına onlar yön verecekmiş. Batılı entelijansiyanın gücünü de arkasına alarak Türkiye'yi laikleştirmek, sekülerleştirmek, insanları dinden uzaklaştırmak için kitaplar yayınlıyorlardı. Bizim kitaplarımızı sokmuyorlardı kitapçılara. Artık kabullendiler ama hâlâ da zorlanıyoruz buralara kitap verirken.

Müslüman dünyasının nabzını tutan biri olarak, sizce Müslümanların en büyük sorunu ne? Güncel meseleleri neler?

Her zaman siyaset ön plana çıkıyor. Ancak siyaseti besleyen de akıl dünyası. Bugün ünlü filozoflar siyasete de yön veriyorlar. Bütün dünyada böyledir. Siyasete yön verecek, onlara uzun soluklu vizyon ve misyon oluşturacak, toplumu tanıyan sosyologlar, filozoflar lazım. Müslümanların sorunu düşünce dünyalarının zayıflığı. Eğitim eksikliği.

Yayıncılık serüveniniz devam edecek mi?

Bu işe sevdalanmışız. Çocuklarıma hep diyorum ki “Size bırakacağım en büyük miras yayıncılık. Bütün işlerimizi bırakırız, ama bunu bırakmayacağız. Bunu devam ettirmek için bütün işleri feda ederiz ama bunu feda edemeyiz. Varlığımızın sebebi bu.” Allah bize bu mesuliyeti yüklemiş. Devam ettirmemek aklımızın ucundan bile geçmiyor. Bununla nefes alıp bununla soluklanıyoruz.

İnsan Yayınları yayıncılığa nasıl bir fark getirdi?

Şekli yönden getirdiği farklılıkların yanında, bahsettiğim gibi hadis, tefsir, fıkıh gibi konuların yanı sıra İslam düşüncesini, felsefesini öne çıkardı. Ahmet Şişman İnsan'dan ayrılıp İz Yayınları'nı kurmuştu. O da çok güzel bir çizgide devam etti. Ana damarı İnsan Yayınları ve İz Yayınları götürü-yor diye düşünüyorum.

Bugün daha çok tasavvuf ağırlıklı bir yayın çizgisi izlemenizin sebebi ne?

Mahmut Erol Kılıç çok müktesebatlı, birikimli, düşünce dünyası, ufku, vizyonu geniş, dünyadaki entelektüel hayatı, kültür ve düşünce hayatını çok iyi bilen bir akademisyen. Yayınevinin çizgisinin ve misyonunun oluşmasında bilabedel çok ciddi katkıları olmuştur. Yayınevimizin ana damarını o götürmüştür. Tasavvuf, geleneksel anlayış, dünyadaki düşünce gelişimleri konusunda bizi o yönlendirdi. Bizim öncümüz. Bayrağımızı da o taşıyor.

Yayınladığınız kitaplardan hangisinin sizin için ayrı bir yeri var?

Her kitabın kendine göre bir ağırlığı var. Mevdudi'nin Tefhim'ül Kur'an'ı dünyada bizde de en çok satan tefsirlerden biridir. Birçok yere kaynak olmuştur. Önemli bir tefsir ve başucu kitabı. Hem düşünce hem eylem adamıdır Mevdudi. Martin Lings, Muhammed Esed önemli.

Yayın çizginizde dünden bugüne değişen ne oldu?

Daha önceden Mekke'ye Giden Yol, Güvercin Gerdanlığı gibi bestseller kitaplar yayınlıyorduk. Şimdi ise sufi düşünce, geleneksel düşünce ağır bastı. Ona ağırlık verdik. Bu seriye Mahmut Erol Kılıç yön verdi. Dünyada da Türkiye'de de sufi gelenek, insanların gönül dünyaları ön plana çıktı. İnsanlar tasavvuf okumaya başladı. Önceden devlet, fıkıh, İslam, hükümet kavramlarını ilgi görürken şimdi bütün dünyada mistisizm öne çıkıyor.

Olmak isteyip de olmadığınız bir yer var mıydı?

Büyüklerimiz hep “Beyoğlu'na gitmemiz lazım. Orada bize ilgi duyan pekçok insan var ama Cağaloğlu'ndan, Beyazıt'tan bize ulaşamıyorlar. Bizim kitaplarımıza susamış bir insan grubu var. Bunlara ulaşmanın yolu Beyoğlu'ndan geçer” diyorlardı. Cenab-ı Hakk bize Galatasaray Meydanı'nda bir yer nasip etti.

Son olarak ne yayınladınız?

Osman Bakar'ın bir kitabını yayınladık. Malezya'da yetişmiş bir alim. Malezya'nın ilk 20, dünyanın da ilk beş yüz Müslüman düşünce adamlarından biri olarak kabul ediliyor. Dünyaya çok farklı bakıyor bu adamlar.

İnsan dışında başka markalarınız da var değil mi?

Külliyat diye bir markamız var. Yusuf Kaplan var başında. Yayın konseptini o oluşturdu. Çok tutuldu. Çok ciddi kitaplar yayınlıyoruz. 20'ye yakın kitap yayınladık. Bir de İnsan Publication var. Onun da başında Adnan Arslan var. İyi bir entelektüel ve akademisyen. Batı dünyasına fuarlara gittiğimizde temsil edilmiyoruz. İslami düşünceyi kendi anladığımız gibi anlatabilmek için kurduk bu yayınevini. İslam kültür ve medeniyetinin ana kitaplarını Batılı entelektüellere sunuyoruz. 15'e yakın kitap da orada yayınladık. Batıda kitap satan bütün internet sitelerinde varız. İnsan Yayınları olarak e-kitaba da geçtik. Yüzün üstünde kitabımız e-kitap olarak satılıyor ve normal kitaba göre daha ucuz.

Malatya'da doğup büyüdünüz. Size İslami bilinci veren çevreyi biraz anlatır mısınız?

1954'de Malatya'da doğdum. Babam tekstilciydi. Dokuma tezgahlarının arasında büyüdüm. Anadolu toprağı kadim İslam medeniyetinin gelişip fışkırdığı bir topraktır. 1071 Malazgirt'le Alparslan'ın ektiği tohumlardan sonra, Battalgazi, Horasan erenleri, İbn Arabi Hazretleri gelmiş. Malatya'da o toprakta çok velüd işler yapmışlar. Somuncu Baba, Niyazi Mısri Hazretleri'nin o topraklara ciddi manevi etkileri olmuş. Biz bu manevi birikimden etkilenmişiz. Gençliğimizde de Malatya'da çok düşünce adamları vardı.

Kimler vardı? Kimlerle bizzat görüştünüz?

Müftü İsmail Hakkı Erzen, Said Ertürk... Onlardan beslendik, ilim aldık. Malatya'da yetişen insanlar hep mücadeleci, girişimci, mücahit insanlardı. Zihin dünyamın oluşmasında Malatya'daki fikir hareketlerinin etkisi oldu. Said Çekmegil'in Malatya Fikir Kulübü'nün... Nurcular, Süleyman efendi cemaati, solcu gruplarla sık sık fikri tartışmalar yapardık. Bu okumamıza sebep olurdu.

Kitaplarla aranız nasıldı? Neler okurdunuz?

Çocukluk yıllarımda Teksas, Tommiks okurduk gizli gizli. Asıl okuma maceramız ise İmam Hatip'te başladı. İmam Hatip'teki hocalarımızın düşünce hayatımıza çok etkisi oldu. Amentü Şerhi'ni okurduk, lise yıllarında Mevdudi'nin İslam'da Hükümet'ini çok okurduk. İmam Hatip'e gitmemde babamın çok etkisi oldu. Bana “Oğlun İlhan falan köye imam olmuş demelerini, oğlun İlhan falan şehre vali olmuş demelerine tercih ederim” dedi.

Yayıncılığa başlamanız nasıl oldu?

Babam kumaş satmak için sık sık İstanbul'a gelirdi ben de gelirdim onunla birlikte. Beyaz Saray'dan iskontolu kitap alır, götürür, arkadaşlara aldığım fiyata verirdim.

Neden?

Okuma ihtiyacımız vardı. Malatya'da kitap yoktu ya da pahalıydı. Bir kitabı 10 kişi okurdu. Bir dava bilinci, İslami bir bilinç aşıladı hocalarımız. Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker ruhuyla hareket ederdik.

Ne tür kitaplar getirirdiniz?

O zaman böyle çok akademik, entelektüel kitaplar yoktu. Elmalı'nın tefsirini ve Mevdudi'nin Tefhim'ul Kur'an'ını alıp okuduğumuzu biliyorum. Seyyid Kutup, Muhammed Kutup okurduk. En çok da Hasan el Benna'yı çok okurduk. Kendisi çok mücadeleci bir insan. Ruh verirdi okuyanlara, onun etkisinde çok kaldık.

Bir de gazetecilik maceranız var?

Gençleri yetiştirebilmek için Uyanış diye bir gazete çıkardık. Sloganımız “Beşeri sistemlere paydos”tu. İmam Hatip'ten bazı hocalarımız yazı yazıyordu. Bazı kitaplardan sadeleştirmeler yapıyorduk. Mesela Sezai Karakoç'un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü” kitabını yayınlıyorduk. 2000 civarında basıyorduk. Gençlik heyecanı. İmsakiye bile yayınladık pazarlamamız olsun diye. Hatta gençlik sevdası, basın kartı çıkartmaya heveslendik. Kendimizi gazeteci zannediyorduk (gülüyor).

İstanbul'daki fikir adamlarıyla ilişkilerinizi tanışıklıklarınızı nasıl kurdunuz?

Sezai Karakoç ve Necip Fazıl'ı okurduk. Onlar da düşünce dünyamıza, eylem dünyamıza etkisi olan yazarlar. Şevket Eygi, Sezai Karakoç, Kadir Mısıroğlu o dönem sık sık görüşüp ziyaret ettiğimiz insanlardı. İstanbul'a geldikçe ziyaret ederdim. Daha sonra babamın işi nedeniyle 76'da İstanbul'a geldik. İstanbul'daki düşünce ve fikir adamlarıyla çok sohbetlerimiz oldu. Onla da kalmadı. Arifleri, zahidleri, irfan ehlini de takip ettim. Mehmet Zahid Kotku Hz, Mahmut Efendi Hz, Gönenli Mehmet Efendi Hz.'nin çok derslerine gittim. Rahmetli Sadrettin Yüksel hocaya birçok fıkıh konusunda gidip danışırdık. O hocaefendilerin üzerimde çok etkisi var. Zaten on kitabını okumaktansa üç dört saat sohbetini dinlemek çok daha faydalı oldu bizim için.

İnsan Yayınları'na ortak olmanız nasıl oldu?

Türkiye'deki bütün yayınevleriyle ilişkim vardı. Düşünce, yayın dünyasına emeği geçen arkadaşlarla sık sık oturup sohbet ederdik. Çay ocaklarında bir araya gelirdik. Düşünce Dergisi'yle başlayan, Tevhid ve Şura ile devam eden o süreci biz yaşadık. Ali Bulaç, Ali Kemal Temizer, Ali Ünal, Necati Aktülün o dönemde yazan çizen arkadaşlardı. Sık sık biraraya gelirdik. Bir gün İnsan Yayınları'ndaki arkadaşlar “Mali sıkıntımız var istersen ortak ol. Destek olursun, bu işi yürütürüz” dediler. İmkanlarımız nispetinde ortak olduk.

Yönetimde miydiniz?

Evet. Birkaç ay sonra baktık ki koyduğumuz paranın hepsi acil işlere gitmiş, birikmiş borçlara vermişiz. Yine sıkıntı yaşamaya başladık. Bizim mali değil yönetim sıkıntımız var dedim. Satış pazarlama, gelir gider dengesini kurmamız gerektiğini söyledim. Yayın yönetmeni Ali Bulaç'tı. Bu işlerin altında eziliyordu. Ticaret başka bir şey. Düşünce dünyası başka. “Bu işleri sen yap” dediler. Babamdan izin aldım. Sabah erken hazırlanır İnsan Yayınevi'ne giderdim. Saat 10'dan sonra mağazamıza gidip işleri yürütürdüm. Akşam tekrar yayınevine gelirdim. İlhan Kutluer, Nazif Gürdoğan, Nabi Avcı, Cahit Koytak, Fehmi Koru bize destek oluyorlardı. Yayınevi çizgisi ve misyonunun oluşmasında, kitap seçiminde, kapak seçiminde hepsinin emeği oldu.

Yayınevinin misyonda kimler etkili oldu?

Ali Bulaç, Ali Ünal, Ahmet Şişman, Nazif Gürdoğan gibi Batı ve Doğu'yu iyi bilen, İslam kültür ve medeniyetini özümsemiş, Mevlana'nın pergel metaforunda olduğu gibi sağ ayaklarını İslam kültür ve medeniyetine sağlam basıp, sol ayağıyla da dünyanın her yerini gezmiş, bakmış, kitapları veya o düşünceleri incelemiş arkadaşlarımızın İnsan Yayınları'nın misyonunun oluşmasında katkıları oldu.

Çok sayıda STK'da da görev yaptınız. Bu kadar zaman ve enerjiyi nasıl bulabiliyordunuz?

İnsan eğer inanır ve bir mesuliyetin altına girerse, kendini vicdani, manevi bir sorumluluk altında hissederse ne yapıp edip vakit buluyor. Cenab-ı Hakk zaman içinde zaman yaratıyor.

Bu işler arasında aileniz zaman ayırabildiniz mi?

Ben belki ailesine en çok vakit ayıran insanlardan biriyim. Sıkı sık ailemle gezilere gideriz. Eve erken giderim. Evde de devamlı misafir ağırlarız. 6 çocuğumun beşi evli. Sekiz torunum var haftanın 3-4 günü beraber oluruz.

Rahatsızlığınız ne durumda.

Bir okul toplantısından çıkarken aniden felç geçirdim. Çok önemli iki beyin ameliyatı oldum. Elhamdülillah, kimse tahmin etmiyormuş bu kadar iyileşeceğimi. Sevenlerin dualarıyla bugünleri gösterdi çok şükür. (Gözyaşlarını siliyor) Yürüyorum, namazımı kılıyorum, ihtiyaçlarımı kendim görüyorum çok şükür. İş yerine gelip çalışıyorum. Yayıneviyle ilgileniyorum daha çok.